2023’TE TÜRK DIŞ POLİTİKASI (2) İsrail’in Gazze savaşı Suriye’yi de yeni krizlere sokabilir

GEÇEN bir yıla baktığımızda, Suriye cephesinde ülkenin parçalanmışlık görüntüsünün ve bunun yol açtığı çözümsüzlük halinin aynı kaldığını, hatta durumun büyük ölçüde içinde bulunduğumuz 2020’li yılların ikinci yarısına doğru yayılabilecek bir kilitlenmeyi haber verdiğini söyleyebiliriz.

Haberin Devamı

Bir başka deyişle, mevcut bölünmüşlük durumunun Suriye’de fiili statüko olarak yerleşmekte olduğu tespitini yapmak hata olmaz.

Bu kilitlenme tablosunda Suriye’de merkezi otorite olarak iç savaştan ağır hasar almakla beraber bekasını koruyarak çıkabilen, ancak ekonomik ve sosyal alanlarda devasa sorunlarla boğuşmak durumunda olan bir rejim var.

Üstelik ülke topraklarının yüzölçüm olarak hiç de yabana atılamayacak bir alanında egemenlik iddiasını sahada hayata geçirebilecek güçte de değil bu rejimin lideri olan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad.

SAHADA ÇOK SAYIDA AKTÖR VAR

Bu durumu örneklerle göstermeye çalışalım. Öncelikle, ülkenin Fırat’ın doğusunda kalan neredeyse üçte birine yakın bir bölümü, ABD’nin himayesinde, başını PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG kadrolarının oluşturduğu bir özerk yönetim alanı olarak Şam’daki meşru otoriteye kapalı durumda.

Haberin Devamı

Keza, ülkenin kuzeyinde sınırın neredeyse üçte ikisini denk gelen ve Suriye topraklarında ortalama 30 kilometre derinliğe inen bitişik bir bölge, Türkiye’nin himayesindeki eski adı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olan Suriye Milli Ordusu (SMO) ve TSK’nın kontrolündedir.

Ülkenin yine kuzeyinde Hatay’a bitişik İdlib bölgesi de BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak tescil edilmiş olan Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) isimli köktenci bir örgüt ve onun güdümündeki “Ulusal Kurtuluş Hükümeti”nin yönetimi altındadır. TSK da, içsavaşta yaklaşık iki milyonun üstünde yerinden olmuş insanın yaşadığı bu bölgede, potansiyel bir göç dalgasına karşı caydırıcılık sağlamak amacıyla önemli bir askeri varlık bulundurmaktadır.

SAHADAKİ DURUM ÇÖZÜME KAPIYI KAPATIYOR

Buna ek olarak, Rusya’nın ülkedeki kuvvetli askeri varlığı, Wagner grubunun çekilmesine karşılık özellikle hava ve deniz üsleriyle sürmektedir. Suriye’de sahada hafife alınmayacak düzeyde askeri güç bulunduran bir başka ülke İran’dır. Bu ülke, askeri danışmanları, İslam Devrimi Muhafızları Ordusu’na bağlı birlikler ve kendisine yakın milis gruplar üzerinden Suriye’de sahada azımsanmayacak bir etki icra edebilmektedir.

Haberin Devamı

Görüleceği gibi Suriye sahasında önemli bir bölümü aslında çatışma halinde olan birçok devlet ve ayrıca bir dizi silahlı örgütsel yapı bulunmaktadır. Hepsi belli ölçülerde farklı çıkarları gözeten bu kadar çok sayıda aktörün sahaya yayıldığı bir tablonun istikrar üretmesi, siyasi çözüme kapıyı aralaması beklenmemelidir.

Bütün bu tablo içinde Suriye’deki krize BM’nin öncülüğünde siyasi bir çözüm bulma yolundaki girişimlerde yıllardır en ufak bir ilerlemenin sağlanamamış olması da çok şaşırtıcı değildir. Büyük aktörler arasında sürpriz bir uzlaşı ya da sahadaki dengeleri dramatik bir şekilde değiştirecek çok köklü bir değişiklik olmadığı sürece bir siyasi çözüm ışığı da menzilde görünmüyor.

Haberin Devamı

İSRAİL-İRAN ÇATIŞMASI SURİYE’YE YAYILABİLİR

Bu tabloyu etki edebilme anlamında yeni bir unsur olarak kayda geçmemiz gereken faktör, İsrail’in Gazze’de her türlü insanlık ve uluslararası hukuk ölçülerini ayaklar altına alarak yürüttüğü savaşın bütün bölgede yol açtığı büyük sarsıntıdır.

Gazze savaşı, bir düzlemde aynı zamanda İsrail ile Hamas’a kuvvetli bir destek veren İran arasında yaşanmakta olan bir savaştır. İsrail, İran’ı eskiden beri kendisi açısından önemli bir güvenlik tehdidi olarak görüyor. Bu yönüyle Gazze’deki savaş İran ile İsrail arasında Suriye sahasında da kendisini gösterebilecek bir potansiyel taşıyor.

Zaten 7 Ekim öncesinde de İsrail’in zaman zaman Suriye içinde İran’ın askeri varlığını hedef alan nokta askeri operasyonlar düzenlemesi sıkça karşılaşılan bir durumdu. Bu askeri operasyonlar 7 Ekim’den sonra daha da yoğunlaşmıştır. Tek bir örnek olarak 25 Aralık’ta İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun komutanlarından Seyid Rıza Musavi’nin Şam’ın bir mahallesinde İsrail’in hava saldırısıyla öldürülmesini gösterebiliriz.

Haberin Devamı

İRAN’DAKİ PATLAMA VE BÖLGEDE TOPYEKUN SAVAŞ İHTİMALİ

Suriye sahasında benzer bir durum İsrail gibi ABD ile İran arasında da yaşanıyor. Suriye’de üslenmiş İran yanlısı gruplar, 7 Ekim sonrasında bu ülkedeki ABD askeri birliklerini hedef alan bir dizi saldırı düzenlemiştir. Aynı şekilde, Irak’taki ABD unsurları da İran yanlısı grupların saldırılarına hedef oluyor.

Agence France-Presse’nin ABD askeri kaynaklarına dayanarak duyurduğu bir habere göre, aralık ayı sonu itibarıyla 7 Ekim sonrasında Suriye ve Irak’ta bu şekilde 103 saldırı meydana gelmiştir. ABD de belli aralıklarla hava gücüyle İran hedeflerini vurarak karşılık vermektedir bu saldırılara. Bu saldırılara “gerekli ve orantılı bir yanıt verildiği” bizzat ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin tarafından açıklanmıştır.

Haberin Devamı

Özetle, İran ile İsrail ve ABD arasında Suriye sahası üzerinde patlak verebilecek askeri çatışmaların kontrolden çıktığı bir senaryoda hemen yanı başında yaşanabilecek gerginlikler, kaçınılmaz olarak Türkiye’yi de ciddi derecede rahatsız edecektir.

İran’da 100’den fazla insanın ölümüne yol açan patlamaların haberi dün bu yazı büyük ölçüde tamamlandığı bir sırada geldi. Bu vahim gelişmenin ışığında, 7 Ekim’den sonra en kötü durum senaryosu olarak dillendirilen bölgede topyekun bir savaş ihtimalinin artık göz ardı edilmeyeceği çok tehlikeli bir eşiğe gelmiş bulunuyoruz, ne yazık ki...

ÖZERK YÖNETİME YENİ ANAYASA

Geride bıraktığımız yıl Suriye cephesinde Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir gelişme, değindiğimiz parçalanmışlığın sürmesine paralel olarak, Fırat’ın doğusundaki özerk yapının kurumsallaşma anlamında önemli mesafe kat etmeye devam etmiş olmasıdır.

Suriye’de Fırat’ın doğusunda artık kendisini “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” olarak tanımlayan ve birçok çevrede bu kimlikle muhatap alınan bir idari yapılanma var. “Devletçik”, “mini devlet” gibi sıfatlar da kullanılıyor sıkça bu özerk yönetim hakkında.

PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Fırat’ın doğusundaki coğrafyada sahada askeri duruma hakim olurken, SDG’nin siyasi ayağı olan Suriye Demokratik Konseyi de bu özerk yönetimin arkasındaki karar verici irade olarak beliriyor.

Geçen aralık ayında Rakka’da yapılan toplantılar, özerk yönetimin kurumsallaşmasının derinleşmesi yönünde bir dizi yeni adıma sahne olmuştur. Özerk Yönetim organlarının toplantısında oluşumun adının başına “Demokratik” sözcüğünün konulmasıyla bu kez “Demokratik Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” tanımı ortaya çıkmıştır.

Daha önemlisi, bu toplantılar sırasında özerk yönetimin bir tür anayasası olarak kabul edilen “Toplumsal Sözleşme”nin alınan bir kararla güncellenmesidir. Suriye uzmanı Prof. Serhat Erkmen, “Fikirturu” isimli analiz portalında bu sözleşmenin metni üzerine kaleme aldığı “Suriye’nin kuzeydoğusunda ayrılıkçılığa yeni bir adım” başlıklı detaylı analizde, özellikle “Demokratik Konfederalizm” vurgusuna dikkat çekiyor.

SURİYE DEMOKRATİK KONSEYİ’NİN BAŞINA GELEN EŞBAŞKANA DİKKAT

Şimdi Konsey toplantısının Türkiye’yi ilgilendiren başka bir yönüne gelelim. Suriye Demokratik Konseyi’nin Rakka’da düzenlenen Dördüncü Konferansı’nın bitiminde 21 Aralık’ta yapılan açıklamaya göre, Konsey’in eşbaşkanlığına Leyla Karaman seçilmiştir.

Geçenlerde Ankara Temsilcimiz Hande Fırat’ın 26 Aralık tarihli yazısında yayımladığı fotoğraflarda, Leyla Karaman üzerinde PKK’lıların giysisi olduğu halde Kuzey Irak’ta Kandil’de PKK’nın üst kademe yöneticilerinden Cemil Bayık ve başka PKK’lılarla birlikte görünüyordu.

Salt bu fotoğraflar bile Suriye’de ABD’nin himayesindeki özerk yönetim ile PKK arasındaki geçişkenliği göstermek bakımından yeteri kadar çarpıcı olmalıdır. Bu çerçevede konunun Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde yarattığı tansiyonun kaynağına işaret etmesi bakımından da göz açıcıdır.

Bu yönüyle Suriye’deki çözümsüzlüğünün, Türkiye’nin Atlantik ötesi ile ilişkilerini sürekli bir şekilde yüksek basınç altında tutacağını da anlatmaktadır bu fotoğraflar.

Meselenin ironik bir tarafı, Washington’un Suriye’de Fırat’ın doğusunda izlediği stratejiye karşı, Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana sürecinde ortak tavır alarak, yayınladıkları bildirilerde ABD’yi “ayrılıkçı gündem” izlemekle, “gayrı meşru özyönetim yapılarını desteklemekle” suçlamalarıdır. 

Yazarın Tüm Yazıları