Paylaş
Tam bir yıl sonrasında geriye bakarken, ilişkilerin koptuğu ya da soğuk seyrettiği bölge ülkeleriyle normalleşme arayışının 2021’de Türkiye’nin dış ilişkilerindeki en göze çarpıcı yönelişe dönüştüğünü söylemek mümkün. Bu yöneliş, yaşanan birçok sürprizle hatırlanacaktır; Mısır ile siyasi diyaloğun başlaması, Birleşik Arap Emirlikleri ile üst düzey ziyaretlerin gerçekleşmesi gibi...
Bu normalleşme arayışının gerisinde bir dizi faktör söz konusu. Ama işin başlangıcına gitmemiz gerekirse şu olgunun altını çizmeliyiz: Özellikle 2013 yılında Mısır’da “Müslüman Kardeşler” örgütü liderlerinden, seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi deviren darbe sonrasında tepki olarak Mısır ile bütün köprülerin atılması, başka bölgesel faktörlerle de birleşerek, Türkiye’yi hem Doğu Akdeniz’de hem de Ortaoğu’nun geniş bir coğrafyasında büyük bir ittifakla karşı karşıya bıraktı...
TÜRKİYE, ENERJİ DENKLEMİNİN DIŞINDA KALDI
Ortaya çıkan blokun Türkiye açısından yarattığı mahzurlara iki düzlemde bakalım. Birinci mesele, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının dünya pazarına çıkışında güzergâhın nereden geçeceği, daha doğrusu enerji denkleminin bu bölgede nasıl kurulacağı sorusuyla ilgilidir. Mısır, İsrail, Yunanistan ve KRY dörtlüsünün başını çektikleri, başka ülkelerin de katılımıyla genişleyen doğalgaz piyasasına dönük Kahire merkezli “EastMed Forumu”, buradaki en kritik oluşumdur. Türkiye bu yapılanmanın dışında kalmıştır.
İsrail’in açıklarındaki doğalgazın dünya pazarına sevki açısından üzerinde çalışılan güzergâh, çıkartılacak rezervlerin boru hattıyla Kıbrıs adasının güneyi, Girit adası ve Yunanistan ana karası üzerinden Avrupa’ya taşınmasıdır. Türkiye ise, boru hattının kendi toprakları üzerinden geçmesinin çok daha ekonomik olduğu görüşündedir.
Meselenin siyasi yönüne bakarsak... 2013’teki darbe sonrasında bölgeye hâkim olan çatışma ekseninde bir tarafta Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, karşı hatta ise Türkiye ile Katar’ın bulunduğu kanat yer almıştır. Bu cepheleşme Suudi Arabistan ve BAE’nin savaş uçaklarının Girit adasında üslenip Yunanistan’la manevralara katılmaları, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı bayrak göstermeleri hep bu çatışmanın uzantılarıydı. Türkiye, bu aktörlerle Libya’daki sıcak savaşta cephe hattında da karşı karşıya gelmiştir.
Aslında önemli ölçüde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’da 2013 darbesi sonrasında askeri rejime karşı sergilediği sert çizginin sonucu olan bu ittifakın bir şekilde çözülmesi, varılan noktada Türkiye açısından artık bir zorunluluk haline gelmişti.
Bu arada, 2020 yılında İsrail ile başta BAE olmak üzere, bir grup Arap ülkesi arasında ilişki kurulması, ABD’de Joe Biden’ın başkan seçilmesi, 2021 başında Suudi Arabistan-BAE cephesinin Katar’a uyguladıkları ablukayı kaldırması gibi gelişmeler bölgedeki dengelerin üzerine oturduğu zemini de değiştirdi.
Türkiye’nin de değişen bu tabloya, yeni güç dağılımına kendisini uyarlaması gerekiyordu. Bu yönde atılan adımları şöyle özetleyebiliriz:
MISIR İLE YUMUŞAMA SÜRECİ BAŞLADI, ANCAK...
En önemli adım, Mısır’la üst düzey dışişleri heyetleri arasında önce mayıs ayında Kahire, ardından ikinci tur için eylül ayında Ankara’da siyasi görüşmelerin yapılmasıdır. Taraflar ilişkilerin düzelmesini sağlayacak bir “yol haritası” üzerinde çalışıyorlar. Burada ilişkileri düzeltme arzusu öncelikle Türk tarafından geldiği için Mısır’ın aceleci olmayan bir tutumla davrandığı gözleniyor.
Arap basınına yansıyan haberlerde, Mısır’ın “terörist” olarak gördüğü “Müslüman Kardeşler” örgütüne mensup Türkiye’de bulunan bazı isimlerinin kendisine iadesini istediği öne sürülmüştü. İstanbul’da faaliyet gösteren Sisi rejimine muhalif bazı TV kanallarının yayınlarının frenlenmesi bir başka hassas başlığı oluşturuyor. Bu yayınların kontrolü konusunda Türk makamlarınca bazı somut adımların atılmaya başlandığı son zamanlarda yine Arap medyasına yansıyan haberler arasında.
Masadaki bütün pürüzlü konuların giderildiğini söyleyebilmek henüz mümkün değil. İki ülke arasında diplomatik temsilin yeniden büyükelçiler düzeyine çıkartılması, ilerleme sağlandığı yolunda önemli bir işaret olacak. En azından ilişkilerin düzelmesi yönündeki sürecin işlemeye başladığını vurgulamalıyız. Bu arada, ticari düzeydeki ilişkilerin siyasi gerilimlerden çok fazla etkilenmediğini de bu değerlendirmeye dahil edelim. Darbeden sonra da yılda genellikle 3/3.5 milyar dolar eşiğinde seyreden Türkiye’nin Mısır’a ihracatının bu yıl 4 milyar doların üzerine çıkması bekleniyor
BAE İLE BAHAR HAVASI
Birleşik Arap Emirlikleri cephesinde durum Mısır’dan bir nebze farklı. Burada bölgedeki politikalarını yeniden düzenleyen BAE cephesinde de Türkiye ile normalleşme arzusu var. Ve son aylardaki karşılıklı yüksek profilli ziyaretlerle ortaya çıkan yumuşama adımları, oldukça süratli bir zeminde yürüyor. 2020 yılı temmuz ayı başında Libya’da Türk Hava Kuvvetleri unsurlarının görev yaptığı Vatiyye’deki hava üssünün BAE’ye ait olduğu tahmin edilen bir savaş uçağı tarafından bombalandığı günlerden, karşılıklı sıcak dostluk mesajlarına gelinmiş olması gerçekten de dramatik bir değişime işaret ediyor.
Ayrıca, Mısır’da olduğu gibi BAE ile ticari ilişkiler de siyasi düzeydeki soğukluktan etkilenmemiş görünüyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nden aldığım rakamlara göre, Türkiye’nin 2020 yılında 2.8 milyar dolar olan ihracatı, bu yıl geçen kasım ayı sonunda 4.9 milyar dolara dayanmıştı. Ciddi bir sıçramadan söz edebiliriz.
SUUDİ ARABİSTAN İLE SIKINTILI SÜREÇ
Normalleşme arayışının en zor yürüdüğü ülke Suudi Arabistan. Çünkü burada 2018 yılında Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki Başkonsolosluğu’nda gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi görevliler tarafından katledilmesi skandalının ilişkilerde yol açtığı ağır bir tahribat söz konusu. Türkiye’nin, Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’a uzanan bu cinayeti uluslararası camiaya etkili bir şekilde duyurması, bu olayla ilgili İstanbul’da açılan dava Suudi Arabistan cephesinde ciddi bir sorun yaratmış bulunuyor.
Suudi Arabistan, 2019’dan bu yana Türkiye’ye deklere edilmemiş bir ambargo uyguluyor. Örneğin, 2020 yılında 2.5 milyar dolayında olan ihracat bu yılın ilk 11 ayında 235 milyon dolara geriledi. Aynı durum müteahhitlerin de başına geldi. Türk müteahhitlerin 2018 yılında bu ülkede üstlendikleri projeler 3 milyar doların üzerinde iken bu rakam 2020’de 21 milyon dolara kadar düştü, 2021’in ilk 11 ayında 164 milyon dolar oldu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçen mayıs ayında ilişkileri rayına oturtmak amacıyla Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaretin bu aşamada somut bir sonuç vermediği anlaşılıyor.
HAHAMLAR ÜZERİNDEN İSRAİL AÇILIMI
İsrail ile normalleşme arayışlarının da zemin kazanmakta olduğu söylenebilir. Geride bırakmakta olduğumuz yıl özellikle Ankara cephesinde, İsrail’den karşılık gören bazı jestlere tanıklık edildi. Bu arada İsrail’de Benyamin Netanyahu’nun 12 yıl sonra iktidardan ayrılmasıyla yeni bir hükümetin kurulmuş olması, ilişkilerde de yeni bir başlangıç açısından kısmen daha elverişli bir zemin yaratıyor.
Ayrıca, yılın sonuna doğru Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dikkat çekici bir hamlesine tanık olduk. Erdoğan, geçen hafta İstanbul’da toplanan “İslam Ülkeleri Hahamlar İttifakı”nın temsilcilerini Türk Yahudi Cemaati temsilcileri ile birlikte Ankara’ya davet ederek, uçak gönderip Beştepe’de kabul etti. Bu görüşme Erdoğan’ın İsrail ile ilişkileri yumuşatma yönünde önemli mesajlarına sahne oldu.
Erdoğan, “İsrail ile diyaloğun yeniden canlandığını” söyledikten sonra “Türkiye-İsrail ilişkilerinin bölgenin istikrarı ve güvenliği bakımından hayati olduğunu” belirtti, “İşbirliğimizi geliştirmeye, yüksek potansiyelimizi daha iyi değerlendirmeye hazırız” dedi. Bu arada, kabul ettiği heyetin, yani Hahamların bu sürece desteğini önemsediğini de kaydetti.
Özetlemek gerekirse, Türkiye bölgesel aktörlerle ilişiklerini düzeltme yönünde ciddi bir çaba içinde oldu 2021 boyunca. Peki bu çaba, Suriye’ye kadar uzanacak mı? Bu soruyu ayrıca değerlendireceğiz.
Paylaş