Paylaş
2017 yazının büyük bir bölümünü 15 Temmuz darbe girişimini konu alan Akıncılar Üssü, Genelkurmay Çatı, Kara Havacılık Komutanlığı gibi kapsamlı soruşturmaların iddianamelerini inceleyerek ve bunlar üzerinde bir dizi yazı kaleme alarak geçirdim.
Derinlemesine okudukça, delil dosyalarına baktıkça bu darbe girişiminin Fetullahçı kriminal örgüt tarafından tasarlanıp icra edildiği konusundaki kanaatim daha da berraklaştı. Özellikle Adil Öksüz, Kemal Batmaz gibi cemaatin üst kademe sivil kadrosundan isimlerin 15 Temmuz gecesini darbe girişiminin ana harekât merkezi olan Akıncı Hava Üssü’nde geçirmiş olmaları kalkışma üzerindeki Gülen damgasını görmek açısından yeteri kadar açıklayıcıydı.
*
O günlerden birinde Osman Kavala aradı. Darbe yazılarımı ilgiyle okuduğunu, istifade ettiğini, ayrıca cemaat bağlantılarını önemli bulduğunu söylediğini hatırlıyorum.
Konuşmamızın hafızamda çok iyi yer etmiş olan bir noktası, bu yazıların İngilizceye çevrilip yurtdışında okunmasının yararlı olacağından söz etmesiydi.
Söz konusu yazıların çevirilerinin Hürriyet’in İngilizce yayımladığı ‘Hürriyet Daily News’da çıkıp çıkmadığını ya o sordu ya da o sormadan ben konu ettim. Çünkü, darbe yazılarımın o dönemde Hürriyet Daily News’un genel yayın yönetmeni Murat Yetkin’in talimatıyla ekibi tarafından İngilizceye çevrilip düzenli bir şekilde yayımlandığını Kavala’ya söylediğim de aklımda kalmış.
*
Osman Kavala geçen hafta FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin ‘karar sürecine katıldığı’ iddiasıyla tutuklanıp yeniden Silivri Cezaevi’ne gönderilince, işte 2017 yazında aramızda geçen bu telefon görüşmesini hatırladım.
Tabii, bu Osman Kavala ile Fetullahçı örgütü konu alan tek konuşmamız değildi. Tutuklanmasından önce çok gerilere giden bir zaman aralığı içinde kendisiyle yaptığımız bir dizi sohbette cemaat sorunu hep konuşuldu. Yani örgütün adı daha FETÖ diye konmadan çok önceki zamanları kastediyorum.
Kendisini tanıyan biri olarak ve muhtelif sohbetlerimize dayanarak şu olgunun altını çizmeyi gerçeğin anlaşılması bakımından bir görev addediyorum. Osman Kavala, Gülen cemaatine erken bir tarihten itibaren çekinceyle yaklaşmış, cemaatin özellikle polis ve yargıdaki hukuk dışı uygulamalarının ortaya çıkmasıyla birlikte tutarlı bir tavır sergileyerek, mesafeli, eleştirel bir çizgiye geçmiştir.
*
Evet, 2008 yılında toplam 300 aydının imza attığı ve Ergenekon soruşturmasının derinleştirilmesini talep eden, “devlet içindeki yuvalanmış çetelere ve darbeci zihniyete” vurgu yapan bir bildiriye katılmıştır. Ancak bu bildiri yayımlandığında cemaatin Ergenekon soruşturmasındaki rolü, daha doğrusu bu soruşturmayı başlangıçta açıklanan hedeflerden başka bir yörüngeye taşımaya odaklanmış olduğu kamuoyunun geniş bir kesimi tarafından henüz yeteri kadar fark edilmemişti.
Bununla birlikte, bu davadaki hukuksuzluklar ortalığa yayıldıkça, Kavala eleştirel bir çizgiye geçerek sesini yükseltmekte tereddüt etmemiştir. Örneğin, ‘Ekpress’ dergisinin 2009 Haziran sayısında avukat Haluk İnanıcı ile birlikte kaleme aldıkları bir yazı, Ergenekon soruşturmasında sergilenen hukuksuzluklara ilişkin ciddi uyarılar içeriyor.
Bu yazıda Ergenekon soruşturmasında “vahim hak ihlalleri yaşandığı”, “niyet okuma yapıldığı”, “cinayet şebekelerinin laik örgütlerle ilişkilerinin organik olduğu yolundaki kanıtların şüpheli olduğu”, “adil yargılanma yapıldığı konusunda şüphelerin arttığı” vurgulanıyor. Aynı yazıda “şüpheliden yola çıkarak kanıt arandığı” belirtilerek, “Zaten şüpheliden yola çıkarak kanıt bulmaya çalışmak engizisyon döneminden kalma bir hukuk pratiği sayılmalıdır” deniliyor.
*
FETÖ’nün en büyük kumpas organizasyonlarından biri olan ‘Balyoz davası’, Kavala’nın kuvvetli tavır aldığı bir dosyadır. Bilinen bir hadise, Balyoz iddianamesi açıklandıktan sonra sahibi olduğu ‘Cezayir’ isimli mekânda 2010 Aralık ayında düzenlediği toplantıdır. Kavala, birlikte Balyoz iddianamesindeki delillerin sahteliğini kanıtlayan çok önemli çalışmalara imza atan, bu konuda iki de kitap yazan Prof. Dani Rodrik ve eşi Pınar Doğan’ın tespitlerini paylaşmaları için bir grup gazeteci, yazar ve kanaat önderi ile bir toplantı düzenlemiştir. Davet alan liberal aydınların önemli bir bölümü bu çağrıya itibar etmemiştir.
Kavala, ayrıca Balyoz davasında mahkûmiyetlerin açıklanmasından beş gün sonra 26 Eylül 2012 tarihinde Radikal gazetesinde kaleme aldığı ‘Balyoz Davasından Çıkan Dersler’ başlıklı bir yazıda, açıklanan kararları somut kanıtlara dayanmadığı için eleştirmiş, buradaki hukuki sorunların “başka benzer davalar için de kötü emsal oluşturacağını” yazmıştı.
Cemaatçi polisler 2009 yılında yeni bir Ergenekon dalgasında Prof. Türkan Saylan’ın evini bastıklarında dayanışma için eşi Prof. Ayşe Buğra ile birlikte Arnavutköy’deki evinin önüne giden insanlardan biri de Osman Kavala’ydı.
*
Başka örnekler de verebilirim ama gerek yok. Meselenin özü şudur: Osman Kavala, Gülen cemaatinin devlet içinde kendi başına hareket eden bir yapı oluşturduğunu, kendi gündemini izlediğini, bu çerçevede demokrasi ve hukuk düzeni için bir tehdit oluşturduğunu zamanlı bir şekilde görüp, bu konuda net tutum alabilmiş bir aydındır. Ayrıca, dünya görüşü itibarıyla gençlik yıllarından itibaren kendisini solda konumlandırmış, darbelere karşı her zaman kararlı tavır sergilemiş demokrat bir insandır.
Şimdi darbeci olduğu suçlamasıyla günlerini Silivri’de demir parmaklıkların arkasında geçirdiği aklıma geldikçe, her seferinde 2017 yazındaki o telefon konuşmamızı hatırlıyorum.
Paylaş