Sedat Ergin

2024’TE TÜRK DIŞ POLİTİKASI (6) 2024, Hakan Fidan’ın profilinin güçlendiği bir yıldı

11 Ocak 2025
GEÇEN yılın başında kaleme aldığımız dış politika serisini tamamlarken, 2023 yılında yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ilk döneminde söylem düzeyinde kontrollü ancak perde arkasında sonuç odaklı bir çizgiyi yerleştirmeye çalıştığı tespitini yapmıştık.

Bu açıdan baktığımızda, geride bıraktığımız 2024’ün Fidan’ın bu çizgisinin Türkiye’nin dış ilişkilerinde belirgin bir şekilde yerleşmeye başladığı, kendisinin gerek kamuoyunun gerek uluslararası alandaki muhataplarının karşısına güçlenen bir profille çıktığı bir yıl olarak geçtiği söylenebilir.

Genel hatlarıyla soğukkanlı, hamasetten uzak duran, savunduğu pozisyonları büyük ölçüde bir mantık örgüsüne dayalı tezler üzerinden formüle ederek, muhatapları ile müzakereleri bu çerçeveye çekmeye çalışan bir diplomasi tarzından söz ediyoruz.

*

Fidan’ın geçen yıl içinde ele aldığı kritik konulara baktığımızda, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine vetosunu kaldırmasına giden süreçte ABD’den F-16 savaş uçaklarının alımının olumlu bir şekilde sonuçlandığı dosyada, ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile yürüttüğü müzakereler önemli başlıklardan biridir.

Bunun gibi, ABD ile ilişkilerde S-400 meselesiyle de bağlantılı olarak F-35 alımının önünün açılması ve Türkiye’nin CAATSA yaptırımlarından çıkartılması konularında formül arayışlarına girişilmişse de, Fidan’ın “ayak bağı” olarak nitelediği bu dosyada henüz bir sonuç alınamamıştır. Muhtemelen bu sıkıntılı dosyanın aşılabilmesine ilişkin arayışlar yeni Trump yönetimini bekleyecektir.

İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım nedeniyle İsrail’e karşı uluslararası bir seferberliğin yürütülmesi hedefi, Fidan’ın 2024 yılı boyunca süreklilik içinde en temel meşguliyetini oluşturmuştur.

*

Bu değerlendirmede, kendisinin Dışişleri’nin başına, tam 13 yıl süreyle Milli İstihbarat Teşkilatı’nı yönettikten sonra gelmesinin yarattığı bir sonucun da altını çizmeliyiz. Geniş tecrübeye dayanan bir istihbaratçı bakışının, belli ölçülerde diplomasi alanındaki mesaisine de taşınması bir bakıma kaçınılmaz bir durumdur.

Yazının Devamını Oku

NATO ülkelerine tehdit Trump’tan kaynaklanırsa?

10 Ocak 2025
MESELE sadece Donald Trump’ın “Türkiye’nin iki bin yıldır Suriye’nin peşinde olduğu” sözlerindeki gibi tarih bilgisindeki vahim boşluklardan ibaret olsaydı, konuyu kendisinin genel kültür eksikliği olarak görüp, buna gülüp geçme lüksünüz olabilirdi.

Tabii tarih bir yana, Panama Kanalı’nın bugün Çin Halk Cumhuriyeti tarafından işletilmekte olduğunu söylemek gibi güncele ilişkin olarak da karşınıza çıkabiliyor Trump’ın zihin dünyasındaki problemli durumlar.

Trump’ın son dönemdeki açıklamalarındaki sorun keşke yalnızca cehaletle, bilgisizlikle sınırlı olsaydı. Ana mesele, kendisinin Beyaz Saray’da göreve başlama tarihi yaklaştıkça, artık doğrudan başka ülkelerin egemenliklerini, toprak bütünlüklerini hedef alan bir çizgiye doğru kaymakta oluşudur.

Geçen salı günü düzenlediği basın toplantısında tekrarladığı üzere, Panama Kanalı’nı yeniden ABD’nin kontrolüne almak için gerekirse askeri güce başvurma seçeneğini saklı tutuyor Trump. Kanalın Başkan Jimmy Carter döneminde 1977 yılında Panama’ya devredilmiş olmasını büyük bir hata olarak görüyor.

Ama bir bu kadar dikkat çeken konu, Trump’ın açıkça Kanada’nın ABD’nin 51’inci eyaleti olması ve ayrıca Atlantik Okyanusu’nun kuzeyinde, Danimarka’ya bağlı olan Grönland’ın da ABD’ye dahil edilmesi gerektiğini savunmasıdır.

Trump, geçen salı günü bu görüşlerini bir kez daha kayda geçerken, gazetecilerin soruları karşısında Grönland konusunda askeri güç kullanma seçeneğini dışlamadı. Neyse ki, Kanada’ya dönük hedefine ekonomik yöntemler kullanarak ulaşabileceğini düşünüyor.

*

Ağzından çıkan sözlere baktığımızda, ilk bakışta şaka yapıyor gibi görünüyor ama gerçeğin bizzat kendisi karşımızda duruyor.

Kanada ve Grönland örnekleri özellikle önem taşıyor. Çünkü, her iki örnekte de Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, yani NATO’ya üye olan ülkelerin toprakları söz konusu.

Yazının Devamını Oku

2024’te Türk dış politikası (5) Beşar Esad, tarihin akışının kendisine açtığı pencereyi kapatmayı tercih edince...

9 Ocak 2025
Geride bıraktığımız yılın Türkiye’nin dış ilişkileri bakımından en önemli hadisesi, Suriye’de yaklaşık 54 yıldır ipleri elinde tutan Esad ailesinin kontrolündeki rejimin 8 Aralık tarihinde devrilmiş olmasıdır.

Rejimin çöküşü, Suriye’de ve bölgede bugünden kestiremeyeceğimiz kısa, orta ve uzun vadeli sonuçları açısından devasa bir kırılmayı gösteriyor.

Her yeni yılın başında yaptığımız üzere Suriye ile ilişkilerde geçen bir yılın bütününü değerlendirdiğimizde, yaşanan bu büyük depremin ışığında oldukça ironik bir tabloyla karşılaşıyoruz.

Yılın son ayında meydana gelen dramatik değişikliğin öncesinde 2024’ün ilk 11 ayına baktığımızda, bu dönem boyunca Ankara’nın Beşar Esad ile ilişkileri normalleştirme arayışlarının ön plana çıktığını, ancak barışma çabalarının her seferinde nafile bir şekilde sonuçlandığını görüyoruz.

*

Türkiye’nin 2010’lu yılların önemli bir kesitinde Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi kilit Arap ülkeleriyle yaşadığı büyük kopmanın ardından bu ilişkileri 2020’li yılların başlarında normalleştirip düzene sokmasıyla birlikte, Arap dünyasında bu sürecin açık kalan tek halkasını Suriye ile ilişkiler oluşturuyordu.

Aslında ilk olarak 2023 yılı Suriye ile ilişkilerin düzeltilmesine dönük bir dizi görünür hamleye sahne oldu. Rusya’nın arabuluculuğu üzerinden atılan adımların sonucu, 2023’ün ilk yarısında Ankara ile Esad rejimi arasında Rusya ve İran’ın da katıldıkları dörtlü formatta dışişleri, savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının bir araya geldikleri bir dizi toplantı gerçekleşti.

Bunlar arasında en çok dikkat çekeni, 14 Mayıs 2023 seçimlerinden tam dört gün önce 10 Mayıs tarihinde Moskova’da Türk, Rus, Suriye ve İran Dışişleri Bakanları arasında yapılan ortak toplantıydı.

Bu arayışların 2023 seçiminin hemen öncesine rastlaması, yapılan hamlelerin kampanya döneminde yakıcı bir mesele haline gelen Suriyeli sığınmacılar konusunda kamuoyuna, seçmenlere mesaj verilmesi niyetleriyle ilişkilendirilmesine de yol açtı.

Yazının Devamını Oku

2024’TE TÜRK DIŞ POLİTİKASI (4) BRICS’e üyelik tartışmaları artık kubbede hoş bir seda mı?

8 Ocak 2025
GERİDE bıraktığımız yıl Türkiye’nin dış ilişkileri bağlamında en çok konuşulan, tartışılan konulardan biri herhalde BRICS serüveni oldu.

BRICS, yani üye ülkelerin isimlerinin ilk harfleriyle (B) Brezilya, (R) Rusya, (I) Hindistan, (C) Çin Halk Cumhuriyeti ve (S) Güney Afrika’nın başını çektiği ülkeler grubunun oluşturduğu uluslararası yapılanmadan söz ediyoruz.

Uluslararası sistemde ABD’nin başını çektiği Batı dünyasına ekonomik ve siyasi alanlarda karşı bir ağırlık oluşturmak üzere yola çıkan BRICS, en son 2023 yılının sonunda İran, Mısır, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın da katılımıyla BRICS (+) olmuştur. Suudi Arabistan üyelikle ilgili onay sürecini henüz tamamlamış değildir.

*

İşte Türkiye’nin bu örgütlenmede nasıl bir yer alacağı meselesi, yalnızca Türk kamuoyunda değil, aynı zamanda dış dünyada da yakından izlendi geçen yıl.

Farklı kıtalarda birçok ülkede düşünce kuruluşlarında, akademik çevrelerde, medyada belirgin bir ilgiye konu oldu bu başlık. Türkiye-BRICS ilişkisi üzerine kaleme alınan haber, yorum ve analizlerin yüklü bir külliyat oluşturduğunu söylemek abartı olmaz.

Konuyla ilgili tartışma -NATO üyesi Türkiye’nin yönünü mü değiştirdiği, yüzünü doğuya mı çevirdiği- gibi sorulara odaklandı. Sıkça “Türkiye ne yapmak istiyor?” diye soruldu.

Tartışmanın yoğunluğu şunu da gösterdi. Dünya karşısındaki tercihlerinde en ufak bir değişiklik ihtimalinin bile bu kadar hareketliliğe yol açması, Türkiye’nin küresel konumunun, bulunduğu coğrafyada işgal ettiği stratejik mevkiin ne kadar önem taşıdığını göstermesi bakımından kayda değerdir.

*

Yazının Devamını Oku

2024’te Türk dış politikası (3) AB ile ilişkilerde yine değişen bir şey yok

4 Ocak 2025
HER yıl başında geride kalan yıla ilişkin dış politika değerlendirmelerini yaparken, konu Avrupa Birliği ile ilişkiler olduğunda bir noktayı tekrarlamak durumunda kalıyorum.

Her seferinde benim açımdan en zor başlığı Türkiye’nin AB ile ilişkileri oluşturuyor.

Meselenin zorluğu, konuların karmaşıklığından, anlaşılabilir hale getirilmesinde karşılaşılabilecek sıkıntıdan kaynaklanmıyor. Tam tersine, hiçbir şeyin ilerlemediği, her konunun birbirini tekrarlayan söylemler üzerinden kilitlenmiş bir şekilde devam etmesinden kaynaklanan bir güçlük bu.

Aylarca kamuoyuna ‘hareketlilik’ gibi yansıyan bazı çalışmaların da aslında hiçbir yenilik getirmeden ortada kalması, yürütülen mesainin hatırı sayılır bir kısmının beyhude çabalarla geçtiğini gösteriyor.

*

Türkiye’de 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan seçimden hemen sonra haziran ayında düzenlenen AB zirvesinde, Türkiye ile ilişkilerde yola nasıl devam edilebileceği konusunda AB Komisyonu’na yeni bir çalışma yürütülmesi yolunda verilen talimatın akıbeti bu çerçevede örnek verilebilir.

AB liderleri, bu raporu hazırlamak üzere Komisyon’un bir önceki Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’i görevlendirmişti.

Borrell, aslında pek çok çevrede yetersiz, zayıf bulunan raporunu beş ay sonra 2023 yılı kasım ayında AB’nin siyasi kanadına sunmuş, AB zirvesi ise bu raporun görüşülmesini 2024 yılına ertelemişti.

Borrell

Yazının Devamını Oku

2024’TE TÜRK DIŞ POLİTİKASI (2) Rusya ile karşılıklı güç dengesi yeniden tanımlanıyor

3 Ocak 2025
TÜRKİYE ile Rusya arasındaki ilişkilerin 2024 yılı içindeki seyrini değerlendirmek istediğimizde, bu dönemde ilişkilere etkisi açısından tek başına en önemli olayın geçen ay başında Suriye’de Esad rejiminin çökmesi olduğunu vurgulamak gerekecektir.

Özellikle 2016 sonunda iç savaşta rejimin Halep’i muhaliflerden geri alması sonrasında Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye’yi görüşmek üzere bir araya geldikleri “Astana Süreci” çerçevesinde yerleşen denklem, Beşar Esad’ın devrilmesiyle tersyüz olmuş sayılabilir.

İran ağır bir prestij kaybına uğrayarak Suriye’den çıkmak zorunda kalırken, eski rejimin destekçisi diğer ülke Rusya da sahadan çekilip ülkenin kuzey batısındaki iki askeri üsse sıkışıp kalmıştır.

Rusya Suriye’de ciddi bir zemin kaybederken, sahada kendisini gösteren, etkisini hissettiren, Ahmet eş Şara liderliğindeki yeni yönetim ile ‘ilkler’i başlatan aktör Türkiye’dir. Türkiye ve Rusya açısından Suriye’de sahadan dışarı yayılan güç algıları birbirine taban tabana zıttır.

YENİ GÜÇ DENGESİ VE ROLLER DEĞİŞİYOR

Rusya ile ilişkilerde 2017’den itibaren Suriye üzerinden geçerli olan karşılıklı güç dengesi aslında bir paradoksa dayanmaktaydı. Türkiye silahlı muhalefetin, Rusya ise rejimin hamisiydi.

İki ülke Suriye sahasında zaman zaman çatışıyorlar, aynı zamanda işbirliği de yürütüyorlardı. Türkiye ile Rusya arasında “çatışarak işbirliği” diye adlandırabileceğimiz, literatürde pek örneği olmayan kendine özgü bir ilişki kalıbı yürümekteydi Suriye’de.

Geçen yıllarda iki ülke arasındaki siyasi diyalogun başat gündemini Suriye sorunu oluştururken, önümüzdeki dönemde bu durumun değişmesi ve Trump yönetiminin iş başı yapmasıyla birlikte Ukrayna savaşıyla ilgili konuların ön plana çıkması beklenebilir.

Her halükârda Suriye’nin ilişkilerdeki öncelikli konumunu kaybetmesiyle iki ülke arasındaki güç dengesinin Türkiye’nin elinin güçlenebileceği bir doğrultuda yeniden şekillenmesi muhtemeldir.

Yazının Devamını Oku

2024’te Türk dış politikası (1) | ABD ile bazı sorunlarda düzlüğe çıkıldı, ancak 2025 Suriye sorularıyla kaplı

2 Ocak 2025
Her yılın başında, Türkiye’nin geride bıraktığı yıl dış politika alanındaki ana yönelişlerini belli başlıklar altında genel bir özet halinde değerlendirmeye çalışıyorum.

Bu yılki seriye ABD ile başlayıp, Atlantik ötesi ile ilişkilerin bir muhasebesini yapıp, henüz girdiğimiz 2025 yılına dönük bazı öngörülerde bulunmak istiyorum bugünkü yazımda.

Geçen yılın başında 2023’ü değerlendirdiğimiz “ABD ile İlişkiler F-16 Modernizasyonu ve İsveç’in NATO Üyeliğine Kilitlendi” başlıklı yazımda, “ABD ile ilişkiler açısından olumlu gelişmeler hanesine yazılacak kayda değer bir harekete işaret edebilmek güç görünüyor, son dönemde yaşanan göreceli hareketlilik hariç tutulursa” şeklinde bir tespit yapmışım.

Dikkat çektiğim o hareketlilik Türkiye ile ABD arasında, Ankara’nın F-16 talebi ile İsveç’in NATO’ya girişi sorunundaki karşılıklı kilitlenmenin 2024 yılı başında sürpriz bir şekilde aşılmasıyla sonuçlanmıştır.

İsveç’in NATO’ya girişine ilişkin onay protokolünün 23 Ocak tarihinde TBMM’de kabul edilmesinin ardından ABD yönetimi de Türkiye’ye ‘4.5’uncu nesil’ 40 yeni F-16 savaş uçağı satışı ve ayrıca envanterdeki 79 F-16’nın modernizasyonunu sağlayacak donanımın satışına ilişkin paketi Kongre’ye sunmuştur.

Biden yönetimi yalnızca bu adımla sınırlı kalmamış, bütün ağırlığını koyarak bu talebin Kongre’de bir engellemeyle karşılaşmadan geçmesini de sağlamıştır.

Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Ukrayna’yı işgali sonrasında neredeyse iki yıla yaklaşan bir süre zarfında Ankara’nın vetosu nedeniyle kilitli duran İsveç’in NATO üyeliğinin önünün nihayet açılması, ittifak içindeki ciddi bir sancı konusunu ortadan kaldırmıştır.

Benzer şekilde, Ege’deki askeri güç dengesinde Yunanistan’ın gerisinde kalma ihtimalinden dolayı endişe yaşayan Türkiye de F-16 modernizasyonuna yeşil ışığın yanmasıyla belli ölçülerde rahat bir nefes almıştır.

*

Yazının Devamını Oku

2024 yılına veda edip 2025’e bakarken...

31 Aralık 2024
Bugün geride bırakmakta olduğumuz 2024 yılının ülkemiz açısından genel bir siyasi değerlendirmesini yapacak olursak, herhalde önce şu genel tespitle yola çıkmamız gerekiyor.

Biten 2024 yılında Türkiye’de tanıklık ettiğimiz en önemli siyasi hadise, 14 Mayıs 2023 tarihindeki cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçiminde yenilgiye uğrayan CHP’nin, liderliğini, yönetimini yeniledikten sonra katıldığı 31 Mart yerel seçimlerinde herkesi şaşırtan sürpriz bir başarı elde etmiş olmasıdır.

31 Mart, 2002 yılı sonrasındaki AK Parti iktidarı döneminde CHP’nin sandıkta mutlak üstünlüğü sağlayıp birinciliğe yükselip, AK Parti’yi ikincilik pozisyonuna çekebildiği ilk seçim olmuştur.

CHP, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerdeki belediyeleri korurken, Bursa, Manisa, Balıkesir gibi önemli büyükşehirler ve ayrıca birçok yeni ilçe belediyesi kazanmıştır. Görece küçük bazı şehirlerde il merkezlerindeki belediyeleri almayı da başarmıştır.

*

Bu durumun altını çizebilmek için yerel seçimlerde parti aidiyetiyle kullanılan oyları göstermesinden dolayı siyasi partilerin gücünü en gerçekçi yansıtan A) 30 büyükşehirde kullanılan İlçe Belediye Meclis Oyları ile B) kalan 51 ildeki İl Genel Meclisi oyları toplamını hatırlayalım.

CHP, bu hesaplamada ülke toplamında yüzde 34.51 gibi bir orana çıkmıştır.

Buna karşılık, AK Parti’nin aynı hesaplama yöntemindeki oyları yüzde 32.42’de kalmıştır.

İlk bakışta arada 2 puanın biraz üzerinde bir fark var gibi beliriyor ikisi arasında. Ancak AK Parti’nin buradaki görünen oranı yanıltıcıdır. Şu nedenle ki, AK Parti yerel seçime Cumhur İttifakı bileşeni MHP ile ittifak içinde gitmiştir.

Yazının Devamını Oku