NÜKLEER GÜÇ OLMAK

Bugün Dünya’da 195’i Birleşmiş Milletler üyesi (2’si gözlemci statüsünde) olan 200’ün üstünde devlet var. Bunlar arasında bugün sadece 9 tanesinin nükleer silah sahibi olduğu biliniyor. Yani Dünya’da nükleer silah üretebilen ülkeler çok küçük bir grubu oluşturuyor.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta yaptığı bir konuşmada nükleer başlıklı füzelere yaptığı atıf ve konuya değinmesi son derece ilginçti ve (kaçınılmaz olarak) Türkiye’de büyük ilgi topladı. Bu açıklama uluslararası basında hemen geniş yankı bulmadı, ama birçok başkentte (çok) yakından izlendiğine hiçbir şüphe yok.

Türkiye’de konuyla ilgili yapılan yorumlarda Cumhurbaşkanının ifadelerini Türkiye’nin nükleer silahlara sahip olmak istediği olarak görenler de, Dünya’da bu konuda izlenen çifte standartlara karşı bir dikkat çekme ve uyarı olarak kabul edenler de oldu. Bütün yorumlarda nükleer silahlara sahip olma konusunun Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilmesinin önemi vurgulandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nükleer konudaki ifadelerinin Batının İran’la olan ilişkilerinde nükleer konunun tekrar alevlendiği, Kuzey Kore konusunun ABD’nin gündemindeki öneminin büyüdüğü bir sıraya gelmesi de ilgi çekiciydi. Doğal olarak Türkiye’nin nükleer silahlara sahip az sayıdaki ülke grubuna girmesinin bölgesel ve küresel dengeleri değiştirecek çok önemli bir gelişme olacağına işaret edenler bulunuyor.

Haberin Devamı

Nükleer silah üretmenin gerektirdiği teknik bilgi birikimine değinenler, bunun (sürecin) Türkiye için her alanda yaratacağı zorluklara işaret edenler de var. Batının İran’a karşı aşırı tepkisine ve İran’ın yaşadığı (siyasi ve ekonomik) “zorluklara” da işaret ediliyor. İran’ın (kendisi kabul etmese de) nükleer programının askeri bir kanadı olduğu Dünya tarafından biliniyor. İran’ın nükleer silah elde etmesini ne pahasına olursa olsun önlemek, hatta bu programı kullanarak İran’ı her alanda “yola getirmek” isteyen güçler bulunuyor.

Konuya diğer bir yönden bakıldığında İran’a bugün nükleer programı nedeniyle büyük bir tepki gösteren Dünya’nın İsrail’in nükleer programını “sessizlik” içinde kabul ettiği ve İsrail’in Dünya’dan hiçbir tepki görmeden nükleer askeri bir güç durumuna geldiği de bir gerçek. Dünya’da başka bir nükleer askeri güç görmek istemeyen (BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi) 5 nükleer gücün İsrail’in 1950 yılları sonunda başlayan nükleer askeri programını (en azından) görmezlikten geldiği ortada ve uluslararası ilişkilerdeki bir “çifte standartı” gösteriyor.

Haberin Devamı

Nükleer konu deyince akla hemen 1968 yılında imzalanan ve 1970 yılında yürürlüğe giren “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması” geliyor. Bu anlaşma ülkelerin barışçı amaçlarla nükleer enerjiyi kullanmalarının yolunu açık tutmakla beraber ülkelerin nükleer silah üretimini yasaklıyor. Bugün İran dahil hemen hemen Dünya’daki bütün ülkeler bu Anlaşmanın üyesi.

Nükleer konuya bakıldığında Dünya’daki en önemli uluslararası örgüt ise “Atom Enerjisi Ajansı”. Bu örgütün kurulma amacı ülkelerin nükleer enerjiyi barışçı amaçlarla kullanmalarının denetlenmesi. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasına üye olan ülkeler barışçı nükleer enerjiden yararlanmak için kurdukları tesislerini bu Örgütün denetimine açmak zorunda bulunuyor.

Haberin Devamı

Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması Dünya’da 5 ülkenin nükleer silah üretmesini kabul ediyor; ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’yı askeri nükleer güç olarak tanıyor. Nükleer askeri güç olan diğer 4 ülke ise (Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail) Anlaşma tarafından nükleer askeri güç olarak tanınmıyor. Zaten Hindistan, Pakistan ve İsrail Anlaşmayı imzalamamışlar ve Anlaşmanın üyesi değiller.

Kuzey Kore ise Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı imzalamış ve üye olmuş; ancak 2003 yılında Anlaşmadan çekilerek nükleer silah üretme yoluna gitmiş. Kuzey Kore’nin ilk nükleer silah denemesini 2006 yılında yaptığı biliniyor. Bugün Kuzey Kore’nin elinde 30 ila 60 kadar nükleer başlık bulunduğu tahmin ediliyor.

Haberin Devamı

Hindistan ve Pakistan’ın nükleer askeri güç olma tarihleri 1990’lı yılların sonları olarak gösteriliyor. Hindistan’ın 1970’lı yıllarda nükleer programını başlattığı, Pakistan’ın da bu konuda Hindistan’ı izlediği biliniyor. Dünya’nın Hindistan ve Pakistan’ın nükleer silah üretmesine ve nükleer askeri güç olmasına tepkisinin de çok zayıf olduğu; Dünya’nın konuya daha çok Güney Doğu Asya’daki dengeler açısından baktığı izleniyor.

Dünya’da nükleer silah üreten, ancak daha sonradan nükleer programından vazgeçen tek ülke ise Güney Afrika Cumhuriyeti’dir. Güney Afrika ırkçı beyaz azınlık tarafından yönetildiği (apartheid) yıllarda, İsrail’le işbirliği içinde, nükleer silah üretmiş, ancak ülke çoğunluk rejimine geçtikten sonra nükleer programı sona erdirilmiş ve elindeki nükleer silahlar imha edilmiştir.

Haberin Devamı

İsrail’in nükleer silah programının ise 1958 yılında başladığı bilinmektedir. İsrail’in askeri nükleer programı konusunda hangi ülkelerden yardım aldığı bir sır olarak saklanmıştır. Bununla beraber İsrail’in 1979 yılında (dönemin) ırkçı Güney Afrika rejimi ile birlikte Hint Okyanusu’nda bir nükleer deneme gerçekleştirdiği bilgisi basında geniş şekilde yer almıştır. İsrail, nükleer programı konusunda hiçbir açıklama yapmamakta, ancak İsrail’in elinde 100 ila 200 nükleer başlık olduğu tahminleri bulunmaktadır.

İsrail’in kendisinin askeri nükleer bir güç olmasına rağmen İran’ın nükleer programına en fazla karşı çıkan ülke olması doğal olarak bir “çelişkidir”. İsrail, Atom Enerjisi Ajansı’nda 2009 yılında kabul edilen bir karara rağmen nükleer tesislerini uluslararası denetime açmamaktadır. İran’ın nükleer programı konusunda büyük bir kriz yaşanırken; ABD, Kuzey Kore’yi nükleer silahlarından vazgeçirme konusunda zorlarken, Dünya’nın İsrail’in nükleer programını görmezlikten gelmesi birçokları tarafından “ironi” olarak nitelendirilmektedir.

Bugün Dünya’da nükleer silahlardan arındırılmış bölgeler bulunmaktadır. Afrika, Güney Amerika ve son olarak Güney Doğu Asya’da bu yönde adımlar atılmıştır. Dünya’nın en sorunlu bölgesi olan Orta Doğu’nun nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge olarak ilan edilememesinin temel bir sebebi de İsrail’in nükleer askeri bir güç olmasıdır.

Dünya’da (yüksek) nükleer teknolojiye sahip olup, bu teknolojiyi sadece barışçıl amaçlarla kullanan ülkeler de bulunmaktadır. Almanya ve Japonya bu ülkelerin başında gelmektedir. Bugün Dünya’da birçok ülke nükleer enerjiden elektrik üretmekte; çok sayıda ülkede nükleer enerji santralleri bulunmaktadır.

İran’ın geçmişte nükleer programı konusunda Dünya’yı kandırmaya çalıştığı bilinmekte; bütün ısrarlı yalanlamalarına karşılık Dünya İran’ın nükleer programının askeri bir yanı olduğu konusunda şüphelerini sürdürmektedir. İran başından beri nükleer programının barışçıl olduğu iddiasını ortaya koymuş, diğer ülkeler ise İran’ın nükleer silah üretmeye çalıştığına inanmıştır.

Orta Doğu’da İsrail’den sonra İran’ın da nükleer silah üretmesi halinde bölgede bir nükleer silahlanma yarışının başlayacağı açıktır. Bütün bölge ülkeleri İran’ın nükleer askeri bir güç olmasından kaçınılmaz olarak rahatsız olacaktır. Suudi Arabistan’ın şimdiden nükleer silahlanmayla ilgilendiği, bu yönde teknoloji elde etmeye çalıştığı haberleri ara sıra uluslararası basında izlenmektedir.

Nükleer silah üretiminin bir de bu nükleer silahları “gönderme” yanı bulunmaktadır. Bu çerçevede ülkelerin füze programları da sürekli olarak gündeme gelmekte; nükleer silah üretimi kadar ülkelerin kısa, orta ve uzun menzilli füze üretimi de endişe ve tedirginlik kaynağı olmaktadır. Füzeler konvansiyonel silahlar gibi kitle imha silahlarını da (nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar) taşıyabilmektedir.

Nükleer silahlar uçaklarla gönderilebilmektedir. Bugüne kadar kullanılan 2 nükleer bomba (Hiroşima ve Nagazaki’ye) 2. Dünya Savaşı sırasında uçakla atılmıştır. Nükleer silahları “atmanın” diğer bir yolu da denizaltılardır. Bir ülkenin nükleer silah üretmesi yanında “caydırıcılık” kazanması için elindeki “gönderme” araçlarını çeşitlendirmesi gerekmektedir. Füzeler gönderme aracı olarak ön plana çıkmıştır. Nükleer başlık taşıyan füzeler havadan, karadan ve denizden ateşlenebilmektedir.  

Başkan Trump’ın İran Nükleer Anlaşması’ndan çekilme sebeplerinin başında bu Anlaşma’nın İran’ın füze programını kapsamamasının geldiği anlaşılmaktadır. İran’ın kısa ve orta menzilli füzeler ürettiği, uzun menzilli füzeler üzerinde çalıştığı bilinmektedir. ABD’yi Kuzey Kore’nin nükleer silah üretmesi yanında, orta ve uzun menzilli füzeler üzerinde çalışmasının rahatsız ettiği de bilinen bir durumdur.

Nükleer güç olan Hindistan ve Pakistan’ın da gelişmiş füze programları bulunmakta; Hindistan’ın nükleer askeri gücünü arttırmak amacıyla nükleer bir denizaltı üzerinde çalıştığı bilgisi basında yer almaktadır. İsrail’in de; ABD’nin yardımıyla, füze kapasitesini geliştirmeye çalıştığı izlenmektedir. İsrail’in son füze denemesini ABD’de Alaska’da gerçekleştirdiği basında yer almıştır.

İsrail’in bölgede tek nükleer güç olma isteği yeni ve sadece İran’a yönelik değildir. Geçmişte İsrail, Irak ve Suriye’nin nükleer ve füze programlarıyla da yakından “ilgilenmiştir”. İsrail, 1981 yılı Haziran ayında (İran-Irak savaşı sırasında) Irak’ın Bağdat’ın 17 km güneyinde inşa ettiği Osirak Nükleer tesisine hava saldırısı düzenlemiştir. En az 10 Iraklı ve 1 Fransız’ın öldüğü tahmin edilen hava saldırısında (bir yıl önce İran’ın da saldırdığı) Irak nükleer tesisi tamamen tahrip edilmiştir.

İsrail, Suriye’nin Der El Zor bölgesinde bulunan El Kibar Nükleer Tesisini de 2007 yılı Eylül ayında düzenlediği hava saldırısında tamamen tahrip etmiştir. İsrail yetkililerinin Suriye’nin bu tesisi Kuzey Kore’nin yardımıyla nükleer silah üretmek amacıyla kurduğunu düşündükleri anlaşılmaktadır. İsrail saldırısı sırasında Suriyeliler yanında 10 Kuzey Korelinin öldüğü tahmin edilmektedir.

İsrail savaş uçaklarının Ürdün ve Suudi Arabistan üzerinden Irak tesisine ulaştıkları; Suriye’deki tesisi bombalayan savaş uçaklarının ise Türkiye-Suriye sınırından uçtukları ve Suriye hava savunma sisteminden kaçabilmek için kuzeyden Suriye’ye girdikleri anlaşılmaktadır.

İsrail uçaklarının Suriye’deki tesisi tahrip ettikten sonra dönüş yolunda bıraktıkları ek yakıt tankları Gaziantep ve Hatay’a düşmüş, bunun üzerine Türkiye İsrail’e protesto notası vermiştir. İsrail daha sonra Türkiye hava sahasını ihlal etmesinden dolayı özür dilemiş, bu olay da İsrail’in istediği zaman uluslararası hukuk kurallarını ihlal etme “alışkanlığını” bir kere daha göstermiştir.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İran nükleer tesislerine karşı da askeri bir saldırı yanlısı olduğu bilinmekte, ABD’yi bu yönde ikna etmeye çalıştığı yönündeki haberler de basında çıkmaktadır. Ayrıca İran’da nükleer konularda öne çıkan bazı bilim adamlarının öldürülmesi olaylarının arkasında da İsrail’in bulunduğu, İsrail’in İran’ın nükleer programını geciktirmek amacıyla İranlı bilim adamlarını hedef aldığı iddiaları basında sıklıkla işlenmektedir.

Soğuk Savaş yıllarında ABD ile Sovyetler Birliği arasında nükleer silahlanma alanında yoğun bir yarış yaşanmıştır. Nükleer silahlanma yarışı Soğuk Savaş’ın son döneminde “yumuşama” (detente) yıllarında bir ölçüde kontrol altına alınabilmiş; ABD ile Sovyetler Birliği arasında nükleer silahları ve nükleer silah taşıyan füzeleri sınırlayan bazı anlaşmalar imzalanabilmiştir.

Ancak kısa bir süre önce Başkan Trump, ABD’yi Orta Menzilli Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF) çekmiştir. Bu durumun ABD ile Rusya arasında yeni bir nükleer silahlanma yarışına yol açmasından endişe edilmektedir. Hem ABD hem de Rusya nükleer başlık taşıyan yeni orta menzilli füze denemeleri gerçekleştirmekte; Dünya’nın (nükleer silahları yayılması yanında) yeni bir nükleer silahlanma yarışına girmekte olduğu endişesi yayılmaktadır.

ABD’nin Çin’in küresel askeri bir güç olarak ortaya çıkması yanında, nükleer silah kapasitesini arttırmasından endişe ettiği; nükleer silahsızlanma anlaşmalarının Çin’i de kapsamamasının Vaşington’da endişe kaynağı olduğu izlenmektedir. Başkan Trump’ın ABD için her alanda “gerçek” rakip olarak Rusya’yı değil, Çin’i gördüğünü vurgulayan işaretler ortadadır.                

 

               

 

 

Yazarın Tüm Yazıları