Vegan ve kasap kelimeleri aynı cümlede nasıl kullanılır?

Türkiye’nin ilk vegan kasabı Limonita, Kadıköy Moda’da açıldı. Şehrin farklı yakalarındayız ama karşıya geçtiğimde ilk işlerimden biri buraya gidip alışveriş etmek olacak. Çok kızacaklar biliyorum ama bu felsefede veganları anlamadığım birkaç nokta var.

Haberin Devamı

Vegan mıyım? Yoo... Tam aksine, et yemeyince doymadığına inananlardanım.

Hatta öyle “etoburum” ki et yerken dişlerimin arasından ballı bir sıvının aktığını hissediyorum.

“Dünyada hiç sebze kalmadı” deseler, belki biraz patates için üzülürüm, biraz havuç için.

Ha bir de karalahana.

Geri kalan sebzeler benim için yeşillikten ibaret. Hatta üstüne “Lütfen çimleri yemeyiniz” tabelası asılmalı.

Ama et yemenin gezegenin su kaynaklarına, atmosferine yük olduğunu biliyorum.

Haliyle yaşam tarzımın, beslenme biçiminin dünyaya daha az zarar verecek
yolları var mı,
bunlara kafa yoruyorum kendi çapımda.

O yüzden bu “Limonita Kasap” çok ilgimi çekti.

Menüsünü taradım hemen: Sosis, çizburger, tantuni, içliköfte, kokoreç...

Fiyatlar ortalamanın biraz üstünde ama eğer ürünler aynı lezzeti veriyorsa helali hoş olsun Güneş Sistemi’nin cennet üçüncü gezegeni için.

Haberin Devamı

Etoburluğu yeniden üretmek

Fakat bu “etobur ikameci” felsefede veganları anlamadığım bir nokta var. Biliyorum çok kızacaklar ama madem bu kadar farklı bir yaşam ve beslenme varoluşu hayal ediyorsunuz, niçin kendi güzelliklerinizi öne çıkarmak yerine biz etoburları taklit ediyor, her şeyimizi yeniden üretiyorsunuz?
Bize yeni şeyler öğretip aşılayacağınıza zaten bildiklerimizin taklitlerini yapıyorsunuz?
“Vegan döner, vegan burger” derken esas olanın bu, kendi yaptığınızın “benzer” olduğunu fark etmiyor musunuz?
Hani zulümdü hayvan yemek? Önerdiğiniz sistemin dükkânlarının, ürünlerinin, yiyeceklerin adını bile niçin mezbaha dünyasından seçiyorsunuz?
Ezcümle: “Kasap” ile “vegan” kelimesini nasıl aynı cümlede kullanabiliyorsunuz?

Sebepsiz umuduma dokunmayınız

Hastalığı atlatıp iyileşenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Aşılamalar hem Türkiye’de hem dünyada devam ediyor. Geçen her gün virüsün değil, artık insanlığın hanesi yazılıyor...
Elimde hiçbir tıbbi veri, istatistik yok ama nedense pandeminin başladığından beri ilk kez bu kadar umutlu, böyle iyimser hissediyorum.
Sanki üç-beş ay daha dişimizi sıkar, önlemlere sıkı sıkıya uyarsak bu işin belini kıracağız, korona yaz itibarıyla yavaş yavaş gündemimizden çıkacak gibi geliyor.
Lütfen kimse sayfalarca tıbbi makale döşenmesin.
Neredeyse bir yıldır ilk kez böyle hissediyorum, lüzumsuz bir umut da olsa bırakın iki-üç gün böyle takılayım.

Haberin Devamı

Bir ben eksiktim...

Merve Boluğur şarkıcılığa soyunacağını açıklayınca ilk tepki Işın Karaca’dan gelmişti:
“Bir sen eksiktin!”
Bence haksız bir eleştiri.
Tıpkı Işın Karaca gibi herkesin müzik yapmaya, bunu insanların beğenisine sunmaya hakkı var.
Güzel olur, olmaz o ayrı mesele. Ama daha en baştan moral bozucu, heves kırıcı olmamak lazım.
Daha bu açıklamanın üstünden bir hafta-10 gün geçti geçmedi, Boluğur ilk şarkısı “Frekans”ın ardından ikinci şarkısı “Yara”nın da hazır olduğunu duyurdu.
Hatta klip için kıyafet alışverişine bile çıkmış.
Haftada iki şarkıdan
hesap edersek Merve Boluğur 2021 bitmeden 100 şarkıyı bitirir bu gidişle.
Nereden baksanız bir yılda 5-6 albüm eder.
Kağıt üstünde gayet başarılı ama Merve Boluğur ile ilgili asıl sıkıcı olan şu bence: Daldan dala ve biraz da hızlı atlıyor.
Daha çok kısa önce YouTube’da ilişkiler üzerine yeni bir kanal açmış, pek de beğenilmemişti.
Acaba önce bir işi layıkıyla tamamlayıp öbürüne sonra mı geçse?
Ama şimdi kendi yazdıklarımı okuyunca...
Ben de Işın Karaca’ya bağladım, bir ben eksiktim değil mi?

Haberin Devamı

Kahvaltıda 25 poğaça

Yeme-içme, salgından en olumsuz etkilenen sektörlerin başında geliyor.
Birçok işletme topu attı bile, bazıları paket servisle ayakta kalmaya çalışıyor.
Sevdiğimiz mekânlara pandemiden sonra da gidebilmek istiyorsak biz tüketicilerin de destek olması şart. Ben de elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Fakat sektöre bir küçük eleştirim de olacak: Fiyat ve miktarlar.
Her şeyden önce işletmeler paket servisteki maliyet düşüşünü bize yansıtmak zorundalar ki cazibelerini korusunlar. Eve yolladıkları ürünleri sanki restoranda hizmet almışım, manzaraya bakmışım, müziğini dinlemişim gibi aynı fiyattan yollamaları bana biraz tuhaf geliyor.
Bunun dışında sipariş alt limitleri de çok zorlayıcı.
Mesela eve kahvaltılık bir şeyler söyleyeceğim,
Giriyorum, çoğu yerde 50 liranın altında sipariş imkânı yok.
Altı üstü üç poğaça, bir porsiyon börek sipariş edeceğim...
Poğaçanın tanesi 2.5 lira. 50 lirayı nasıl doldurayım?
Diyelim ki doldurdum, sonra 25 poğaçayı kim yiyecek?

 

 

Yazarın Tüm Yazıları