Paylaş
Bir gün arkadaşımla arabada giderken lastik patladı. Takır takır jantın üzerinde gidiyoruz. Durduk. Ben hemen kocamı aradım. Mesela o arayamadı. İnsan bir erkeğin gücünü istiyor.”
Bu cümleden anlıyoruz ki bir kocası olduğu için Demet Akalın çok şanslı.
Arayacak kimsesi olmadığı için de arabada beraber gittiği arkadaşı şanssız.
İyi ki lastik eve yakın bir yerde patlamış.
Ezkaza şehirlerarası yolda olsa, atıyorum İzmir girişinde... Çaresiz, herkes gibi “yol yardım ekibi” çağıracaktınız. O zaman şanslar eşitlenecek miydi?
Ama asıl mesele, insanın gönlünü verdiği eşini, o kişi olduğu için, ona ne kadar hayran olduğu için, onunlayken kalbinin, zihninin ne kadar açıldığı için değil de böyle pratik ihtiyaçları öne çıkararak izaha kalkışması.
E sevgi neydi o zaman? Sevgi lastik değiştirmek mi?
Hem “erkeğin gücü” lafından ne anlıyoruz?
Şöhretse şöhret, çevreyse çevre, paraysa para...
Siz Türkiye’deki milyonlarca erkekten daha muktedir bir kadınsınız.
Genç kızlara, kadınlara bu yönünüzü göstereceğinize, neden aynı tekerlemeleri boncuk gibi ipe dizip duruyorsunuz?
Bu bakış açısının eninde sonunda kadın-erkek eşitliğine, kadınların hayatta birey olarak da var olabilmelerine, hatta o hepimizin yakındığı kadına şiddete kadar vardığının farkında değil misiniz?
Yok, “Burada oynanacak bir tribün var, ben de ekmeğini yemek istiyorum” diyorsanız, orada bir durunuz, mekânın sahibi belli.
Hülya Avşar yıllar yılı...
Kimseye ne ekmek bıraktı ne kırıntı...
Televizyonun bir de bu tarafına koyun kendinizi
Tabii böyle bir görüşe sahip olmadığı için bu sözlerin pek çoğu belki Demet Akalın’a işlemeyecek.
Gelin ona, “kendi bakış açısı”yla izah etmeye çalışalım.
Demet Hanım; geçen sene yalnız olmasını kastederek benzer bir polemiğe Hadise’yle girmiş, “Kocası yok” demiştiniz.
Sonradan şaka olduğunu söylediniz ama bu tür şeyler yüzüne vurulunca yalnız bir insanda ne tahribat yapıp yapmadığını bilemezsiniz ki.
Belki de o gece yatağa sizin yüzünüzden ekstra mutsuz girdi.
Neyse ki aradan geçen zamanda Hadise kendine bir hayat arkadaşı buldu, hatta Kaan Yıldırım’la evlilik hazırlığı yaptığı söyleniyor.
Ama bu ülkede çok sevdiği eşini kazadan, hastalıktan kaybetmiş binlerce yalnız kadın yaşıyor.
Hepsini geçtim, çok hassas olduğunuzu söylediğiniz bir konu: Binlerce şehidin geride kalmış “yaslı eşleri” var.
Televizyonun bir de bu tarafına koyun kendinizi. İkide bir çıkıp çıkıp “Kocam var, ne şanslıyım” gibi açıklamalarınız sizce o insanlara ne hissettiriyor?
Dünyaya hoş geldin Lalin ama şimdilik sosyal medyaya girme
Irmak Ünal’ın kızı Kayla...
Tuba Büyüküstün-Onur Saylak çiftinin kızlarından birinin adı Maya...
Işın Karaca’nın kızı Sasha Mia...
Ozan Doğulu’nun kızları Arya, Lila ve Elya...
Gülben Ergen’in oğlu var: Ares...
En son Sinem Kobal ve Kenan İmirzalıoğlu’nun yeni kızları oldu: Lalin.
Yakın arkadaşımın kızı var: Karya. Hepsi çok güzel isimler tabii ama Ayşe-Zeynep, Ali-Mehmet gibi klasikler ne olacak?
Ki en sevdiklerim...
Tutuculuk, aşırı nostaljilik ya da bu isimlerde çok sevdiğim insanlar var deyip geçelim.
Bir başka tutuculuğum, çocuklara sosyal medya hesabı açılması konusunda.
Sinem Kobal ve Kenan İmirzalıoğlu’na hayranları Lalin için baskı yapıyormuş.
“Burak Özçivit ile Fahriye Evcen’in oğulları Karan’ın hesabı var, takip ediyoruz, Lalin’e açın” diye...
Yalan değil, Karan’ın tek gönderisi olan hesabını 179 bin kişi takip ediyor.
Güvenlik problemleri bir yana bence çocuğun mahremiyetine saygısızlık bu. Hiç tanımadığı onbinlerce insan onu neden görsün ki?
Jim Carrey’nin oynadığı “Truman Show” filmini hatırlar mısınız?
Doğduğu andan itibaren bütün hayatı izlenen bir bebek... Onun gibi bir şey.
Belki büyüdüğünde çocukluk fotoğraflarının görünmemesini istemeyecek?
Belki sosyal medyaya hiç girmemeyi tercih edecek?
En doğal hakkı. Bu hakkı anne-babası bile alamaz, almamalı elinden.
Paylaş