Paylaş
Yaza girerken ne güzeldi her şey.
Evet, çok sıkıntı çekmiştik, evlerimize hapsolmuştuk, birçoğumuzun işi-gücü durmuştu, kayıplar verip üzülmüştük ama salgına karşı dünyanın en başarılı toplumlarından biri olarak gösteriliyorduk.
Yabancı televizyon kanalları gelip Türkiye’de nasıl bu kadar başarılı olunduğunu haber yapıyordu. Günlük vaka sayıları üç haneli olmuştu, yani 1000’in altına inmişti ve inmeye devam ediyordu.
Özgürlüklerimize birer birer tekrar kavuşuyorduk. Önce sokağa çıkma yasakları bitti.
Sonra şehirlerarası ulaşım serbestleşti. Gençler ve ileri yaşlılar üzerindeki kısıtlamalar kalktı. Birçok iş kolu tekrar faaliyetine döndü.
Hasar almıştık ama yaralarımızı da sarmaya başlamıştık. Eskiye tamamen dönmek zordu ama “yeni normal” diyorduk buna. Çok dikkatli ve özenli davranarak bu belayı başımızdan savacaktık.
Ama biz ne yaptık?
Uzakdoğu’nun disiplinli toplumları karşısında Akdenizli yanımız ağır bastı.
Bütün yaz çekirge gibi saz çalıp oynadık.
Zebereğinden boşanmış gibi vapurlara doluşup en kalabalık plajlara koştuk. Bir sonraki boş otobüs yerine 5 dakika kazanmak için kalabalık olana bindik. Sağlık çalışanlarına saldırdık, karantinalardan firar ettik.
Sosyal mesafeye kuralına uymadık, maske takmadık.
Korona partileri, kalabalık nişanlar, düğünler düzenledik.
Bu sırada kızan, uyaran, anlatan kimse yok muydu?
Vardı tabii. Hem de çok.
Mesela Sağlık Bakanı pandemi başladığından beri her Allah’ın günü bıkmadan, usanmadan aynı şeyleri yazıyor, aynı uyarıları yapıyor.
Sonuç ortada: Salgının pençesinden onca fedakarlıkla kurtardığımız özgürlüklerimizi kendi elimizle birer birer tekrar eline teslim ediyoruz.
İleri yaşlılara kısıtlama geri geldi. Gençlere de gelirse hiç şaşırmayın. Milli Eğitim Bakanı durumun seyrine göre yeni kararlar alınabileceğini söylüyor.
Bazı açık alanlarda sigara yasağı uygulaması başladı. Bütün ülkeye yayılırsa hiç şaşırmayın. Çünkü virüsü birbirimize bulaştırmaya devam ediyoruz.
Eskiden hep bir tanıdığımın tanıdığının korona olduğun duyardım. Son zamanlarda çember daraldı, bire bir tanıdığım insanların korona olduğunu duymaya başladım.
Son gelişmeyse restoranların tekrar kapanabileceği iddiası.
İnternette bir metin dolaşıyor. Yeme-içme yerlerinin üye olduğu TURYİD’in (Turizm Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi İşletmeleri Derneği) üyelerine geçtiği söylenen bir metin.
19 Kasım yani yarın itibariyle restoranların üç-dört haftalığına tekrar kapanabileceği uyarısı yapılıyordu.
Gece geç saatte TURYİD Başkanı Kaya Demirer’le yazıştım. Böyle bir bilginin doğru olup olmadığını sordum.
Şöyle bir cevap aldım, artık bundan ne anlamamız gerekirse: “Bizim sekreterya bir yazı hazırlamış. Ama konu bir yerde saptırılmış. ‘Bir ihtimal olabilir, aman fazla stok vs. bulundurmayın, zararınız çok olmasın’ demek için bir uyarı yazısı. Elde net bilgiler yok.”
Demek ki böyle bir ihtimal belirdi. Ama olursa, buna da hiç şaşırmayın. Kendimiz edip kendimiz buluyoruz.
Bizim gibi lay lay lom başka Akdeniz toplumlarında çoktan başladı bile. Biz bundan azade miyiz, ayrıcalığımız mı var sanıyoruz? Önümüzde İtalya, İspanya gibi örnekleri var işte.
Koskoca bir sektör... Onca işletme, onca çalışan... Daha bellerini doğrultamamışlardı bile. Kim ödeyecek bunun vebalini?
Hatta ben size bir şey söyleyeyim mi? Biz bu kafada devam ettiğimiz sürece bırakın restoranları falan, sokağa çıkma yasakları bile geri gelirse kimse şaşırmasın.
Topu topu “iki-üç tane çok basit kural”a uymadığımız için.
Herhalde ancak tekrar eve hapsolunca anlayacağız Hanya’yı Konya’yı.
Ne çabuk unuttuk sokağa çıkabilmenin; işe, alışverişe gidebilmenin ne kadar kıymetli olduğunu...
Kızdığım noktaysa şu: Kurallara uyanla uymayan, maskesini takanla takmayan, işini kaybedenle korona partisi yapan, herkes aynı gemide.
Kurunun yanında yaş da yanıyor.
Paylaş