Paylaş
Kocadon soyadını duymuşsunuzdur. Mehmet Kocadon Bodrum’un belediye başkanıydı. Civarın en köklü ailelerinden biri. Bodrum merkezde bulunan eski aile konaklarını onarıp butik bir otel haline getirdiler: Kocadon Museum Hotel.
Aynı zamanda bir müze çünkü aile geçmişinden kalma el işi objeler, giysiler, kaftanlar, mutfak gereçleri, fincanlar, tabaklar sergileniyor her yanda.
Kapısından içeri adım attığınızda kendinizi 100 yıl öncesinin bu “aşk yuvası”na ışınlanmış hissediyorsunuz. Evet, aşk yuvası.
Burayı dede Kocadon evlendiği kıymetli eşiyle bir ömür boyu mesut yaşamak için yaptırmış. O zamanlar girişinde bu aşkın nişanesi olarak bir gül bahçesi de varmış.
Fakat saadetleri uzun sürmemiş. 1. Dünya Savaşı sırasında bir Fransız gemisinden atılan top konağa isabet edip binayı yerle bir etmiş. Konağı tamir ettirme imkânları varmış tabii ama bu uğursuz olaydan sonra bir daha burada oturmak istememişler. Neyse ki saldırıda ölen olmamış ama konak uzun yıllar metruk kalmış.
Şu andaysa Bodrum’un göbeğinde ama sahil yolunun bir sokak gerisinde, yani hem merkezde hem karmaşadan uzakta, yakışıklı bir butik otel. Her ayrıntıda binanın ruhu içinize işliyor. El yapımı mobilyalar, resimler...
Her oda farklı konseptte tasarlanmış. Ben “Orman” isimli odada kaldım. Adından da anlaşılacağı gibi yeşil ağırlıklı döşenmiş. Banyodaki yuvarlak pencerenin vitrayları bile ağaç temalı.
Bir de personelden bahsetmek gerek iki cümle: Bodrum gibi yerlerde sezonluk personel bulmak ciddi sıkıntı. Nasıl olup da böyle janti bir kadroyu bir araya getirebilmişler, hayret.
Tesiste ne yapılır?
İşte bu konağın bahçesi MasterChef’in ünlü jürisi Mehmet Şef (Yalçınkaya) tarafından restoran haline getirildi geçen yaz: Denizden adında bir balıkçı. Tarif kitabının adı da “Denizden”di hatırlarsanız. Ama ne balıkçı! 80 kişilik bu küçük mekânda bütün birikimini konuşturuyor Mehmet Şef. Sakızlı ahtapot ne demek yahu? Nereden hem Bodrum’u hem deniz mahsulünü hem de yerel bitkiyi birleştirmek akılına geldi be adam? Kapasite az olduğu için masalarla tek tek ilgileniyor, bazı yemekleri bizzat masanızda kendisi hazırlıyor.
Delikli makarnanın büyüklerinden kullanıyor. Böyle her biri bahçe hortumu gibi. Tavayı-ateşi önünüze getiriyor. Önce deniz ürünlerini atıyor tavaya, sonra bu makarnaları. Gözünüzün önünde tavada çeviriyor. Bu adam kesinlikle doğru meslek seçmiş. Bu işi yapmak için yaratılmış. Güzel yemek söz konusu olunca gözleri parlıyor. Keyifle anlatıyor. “Buna bizim müşteriler burada ‘ekmek bandırılan makarna’ adını taktılar” diyor. Makarnasını bırak, kokusuna bile ekmek banılır.
Fakat bunların hiçbiri “yazın mavi starı”ndan rol çalmasın: Mavi yengeç. Daha önce tattınız mı hiç? Köyceğiz Dalyan’da çok yaygındır, orada tatmış ama pek bir şey anlamamıştım. Elinize fındık kıracağı veriyorlar. Kabukları kırıp içindeki tavuk etine benzer beyaz etini yiyorsunuz. Sanırım ben beceremedim kırmayı, çok ufaladım, çıkan kibrit gibi iki etten bir şey de hatırlamıyorum.
Mavi yengeç ilginç bir hayvan. “Kıyıların lezzetli hazinesi” olarak tanınıyor. Eti, çinko, magnezyum, demir ve kalsiyum açısından çok zengin. Aslında Anadolu’ya ait değil. Güney Amerika’da nehir ağızlarında yaşıyor. Buraya büyük gemilere tutunarak geldiği tahmin ediliyor. Ama pek sevmiş bizim sahilleri.
2024 yazının mavi starı
Yöre halkından ızgarasını, haşlamasını, kızartmasını yapan çok. Ama Mehmet Yalçınkaya mavi yengeci kabuğu kırılacak şekilde değil, kalamar gibi yenilebilecek şekilde servis ediyor. “Ben bir şehre gittiğimde” diyor Mehmet Şef: “Restoranıydı, şusuydu, busuydu bir süre sonra bitiyor. O yüzden mesela atlıyorum o şehrin il tarım müdürünün yanına gidiyorum. Bölgeden ne çıkıyor, hangi ürünler üretiliyor, bütün bilgileri alıyorum, sonra oraları geziyorum. Yerel kooperatifler ve üreticiler desteklenmeli. Biz bu çabalarımızı ‘sessiz lüks’ olarak tanımlıyoruz.”
Mehmet Şef haklı. Gerçekten de üreticisinden ürün, dalından meyve, sebze ne büyük lüks haline geldi değil mi? Bu şekilde Bodrum Savran’da mavi yengeci doğadan avlayan değil de yetiştiren bir işletme bulmuş. Onu anladık, peki yengeç niye yumuşak?
Bu canlının kabuk değiştirme zamanları oluyormuş. Eski kabuğu atıp yeni kabuğu sertleşene kadar iki saatlik bir süre varmış. Mehmet Şef’in aldığı yengeçler o iki saatte hasat edilen yengeçlermiş. O yüzden kalamar formunda sunabiliyor bu lezzeti. Mavi yengeç tabağı için “Bodrum’da 2024 yazının yıldızı” diyor Mehmet Şef; haklı, gerçekten de yazın starı.
Peki bu sessiz lükse ulaşması ne kadar? İki kişilik bir tabak 675 lira.
Bu kot giyilir mi
İlk kez geçen yıl Milano Moda Haftası’nda tanıtılan idrar lekeli kot pantolonlar bu sene yok satıyormuş.
Biz de eskitilmiş görünümlü, hatta kendinden yırtık kotlar giydik. İnsan kıyafet alırken niçin yıpranmış hissi veren bir şey tercih eder, ailelerimize izahı mümkün değildi. Z
amane gençlerine pay vermek istiyorum ama yine de o bir tarzdı. Altımıza kaçırmışız gibi bir yanlış bilgiyi geçirmiyordu karşı tarafa.
Bu olsa olsa kostümlü partilerde espri olarak bir kere giyilebilecek bir şey. Ona da 20 bin verilmez.
Gençlerin kendi aralarındaki modalarını, zevklerini, espri anlayışlarını yargılamak bize düşmez ama çok komik de gelmedi açıkçası bana.
Seviye buysa seneye ne giyeceksiniz?
Paylaş