Paylaş
Rektörlük, ODTÜ’de 32 yıldır devam eden bahar şenliğinin bu yıl yapılamayacağını duyurdu: “Şenliğin üniversitemizin mevcut teknik ve idari olanaklarıyla gerçekleştirilmesi mümkün olmadığından, 33. Bahar Şenliği’nin yapılamayacağını bilgilerinize sunarız.”
Şaşırtıcı çünkü koskoca Ortadoğu “Teknik” Üniversitesi’nin “teknik” imkanları, bir bahar şenliği düzenlemeye yetmiyorsa, kimin yeter diye düşünüyor insan.
Kaldı ki 32 yıldır yeten imkanlar, bu sene neden yetersiz olsun?
İşin rektörlükle festivalin öğrenci ayağı olan Uluslararası Gençlik Topluluğu arasında bir zıtlaşmaya dönüştüğü anlaşılıyor.
Açıklamada yer alan, “idari imkanların” yetersizliğinden de herhalde festival için bütçe olmadığı kastediliyor.
Rektörlük bu konuda haklı olabilir ama günümüzde festivaller, şenlikler büyük ölçüde sponsorların katkılarıyla yapılıyor.
Keşke iptal edileceğine, önce bu imkanların seferber edilmesi denenseymiş.
Son gelişmeyse sanatçıların festivale
sahip çıkması: Haluk Levent, Selda Bağcan, Birsen Tezer, Aylin Aslım, Ogün Sanlısoy, Seksendört gibi birçok müzisyen ve grup ardı ardına ücretsiz sahne almaya hazır olduklarını açıkladı.
Mali engel de ortadan kalktığına göre Rektör Mustafa Verşan Kök’ün kararını tekrar gözden geçireceğini umuyorum.
Bütün yıl çalışıp yorulan öğrencilerin biraz eğlenip stres atacakları festivalin iptaline, Sayın Verşan’ın da gönlünün elvermeyeceğine inancım tam.
Kıraç’a katıldığım bir yan var
Müzisyen Kıraç okulda yabancı dil konusunda yıllardır tekrarladığı görüşlerini, yeni albümü öncesi yine gündeme getirdi. Ama bu sefer ortalık fena karıştı.
Yabancı dilin nesi kötü diye herkes verip veriştiriyor.
Fakat Kıraç’a kızanların karıştırdıkları bir ayrıntı var: Yabancı dil eğitimi başka, eğitimi yabancı dilde vermek bambaşka şeyler.
Ben Saint Joseph’te kimya, matematik, fizik gibi dersleri Fransızca görürken de aynı şeyi düşünüyordum, şimdi de öyle: Çocuklarını, kendi dili dışında başka bir dille eğiten ülke, olsa olsa sömürgedir.
Fikrim ancak Fransa’da birkaç okul derslerini Türkçe verdiği zaman değişir.
İstiyorsan haftada 10 saat, 20 saat yabancı dil eğitimi koy. En iyi şekilde öğret...
Fransızca derslerinde Türkçe konuşunca ceza alırdık; hiç itirazım yok. Ama sair dersleri yabancı dilde öğretmek niye?
Yabancı dille eğitimin, yabancı dil öğretmeyle arasında bir bağlantı kurmak da zor.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Komşumuz Yunanistan’da hemen herkes bir turistle anlaşacak kadar İngilizce konuşabiliyor.
Ama ataları Pisagor’un matematik teoremlerini İngilizce gördüklerini mi sanıyorsunuz?
Peter ile Heidi’nin ayakları neden çıplak?
Bugün çocuklardan, eğitimden gittik, öyle bitirelim bari: Belki çoğunuz biliyorsunuzdur ama ben yeni öğrendim, çok tuhafıma gitti.
Meğer çocukluğumuzun çizgi karakteri, dağlarda çıplak ayakla gezen Heidi, İsviçre’nin çok karanlık bir yüzünün simgesiymiş.
Devlete borcu olan, boşanan ya da suç işleyen ailelerin çocukları, yetimler çiftlik işlerinde çalıştırılmak üzere çiftliklere kiralanıyormuş.
Kilise aracılığıyla! Ortaçağ’da falan değil! 1974’te çıkan yasaya kadar.
Johanna Spyri’nin yazdığı Heidi’nin keçilerin peşinde çıplak ayak koşması da bunun simgesiymiş.
Çünkü bu çocuklara sadece bir çift ayakkabı verilir, ayakları büyünce de ayakkabısız kalırlarmış.
Paylaş