Paylaş
Cumartesi sabah en erken uçağa bilet alın. Hem daha ucuz hem de siz vardığınızda Alaçatı’daki cumartesi pazarında otlar hâlâ en taze halinde olacak. Çeşme yolundaki plakaların çoğunun 35 ve 35,5 olduğunu göreceksiniz. Trafik ondan daha Avrupai, seyir bundan daha keyifli.
Radyonuzda/kafanızda bir Sefarad radyosu açın, tatlı tatlı esmeye başlasın: Hırçın, kavgacı, sevilmediğinizi/istenmediğinizi hissettiren bir coğrafyadan, huzurlu/bereketli kıyılara göçmüş bir Levanten gibi...
İZMİRLİ GİBİ MUTFAĞA DALIN
Sizin İzmirliler gibi yazlığınız olmayabilir. Otelinizi pazara yakın tutun. Mesela Otel 1850 tezgâhların tam ortasında. En sevdiğiniz otlardan alın. Adlarını/cinslerini bilmenize gerek yok, şeklinden/kokusundan tanıyacaksınız.
Kapıda Yasemin Hanım gibi güleç/fresh bir Ege kadını karşılasın sizi. İzmirli gibi davranın. Odaya çıkmadan bavulu/çantayı bahçedeki masaya atın, sorgusuz sualsiz mutfağa dalın, aldığınız otlardan kendi sabah salatanızı hazırlayın.
Az sonra önünüze bildiğim en iyi ikinci börek konulacak: Pazılı-ıspanaklı Boşnak böreği, 20 lira (İlki, İstanbul Bahariye’deki Bilgeoğlu Baklavacısı’nın sadece sabahları verdiği, Antep usulü kıymalı suböreği, kilosu 37 lira)...
KATBEKAT HAKLILAR
Kahvaltıdan sonra odaya çıkın, duşunuzu alın, üstünüze yapışmış son İstanbul tozlarını akıtın. Oradan doğru plaja. Çeşme’ye kırmızı sezonda gidip gelen biriyseniz sakin/bomboş kumsalların huzuruna acayip şaşıracak; vıcık vıcık şezlonglar, bangır gümbür müzikler, itiş kakış iskele düzeni yokken kendinizi Tropik bir yerde sanacaksınız.
Etrafta İzmirliler, yaz-kış İzmir’de yaşayan, artık asimile olmuş İstanbullular ve tek tük turist... Özüne sadık İstanbulluların görgüsüz ve aç bakışları ortalığı işgal etmeden evvel son demler... Sıra markalara gelmemiş; mevzu hâlâ havalar... Önce kimin siparişi gelecek kavgası başlamamış; locadan locaya, masadan masaya ikramlar...
“İzmirliler çabuk tavır/fikir değiştirir” diyen arkadaşlarım var. Orasını bilemem ama kendi doğal ortamlarında çok sıcakkanlılar. Ve “Çeşme’yi bozuyorsunuz” dediklerinde şimdi çok daha haklı, bu mevsimde katbekat anlaşılır duruyorlar.
Siz yine de İstanbulluluğu o kadar elden bırakmayın, ısmarladığınız meyve tabağını (Madeo Beach’te 25 lira) yan komşuyla paylaşmayın. Onlar İzmirli, bu kadar tazesini her zaman yiyor, siz 40 yılda bir tatile geldikçe...
EGE USÛLÜ TANDIR
Ete/kebaba düşkün olabilirsiniz. Ama bikini/şort mevsimine yürürken, adımlarınızı İzmir vitesine almakta fayda var: Tandırın kırmızı etten değil, ahtapottan yapılanını tercih edin. Kekikler açmış İzmir’in dağlarında, tereyağlı sahanın üstüne bol bol serptirin (Köyiçi Fava Restoran’da 48 lira). Ama siparişinizi İzmirli gibi kendinizden emin verin. Hanıma/sevgiliye/ahbaba göz kırparak, garsona: “Bu yıl ahtapot bolluğu var, sizde fiyatı yüksek. Bari söyle şefe, bol kepçe koysun porsiyona” deyin.
Yemekten sonrası için her yer açık ama insanlar henüz birkaç yerde toplanıyor: Eskilerden Alarga, Göz, Köyün Delisi... Yenilerden Esnaf, Cura... Hepsi İzmirlilerin sahip olduğu/işlettiği mekânlar. İçeridekilerin çoğu da öyle.
Bu da tatlı tatlı, serin serin, testosteronu fazla kaçmamış bir Ege libidosu... Stant gerilimsiz, puro kokusuz, ‘benim kim olduğumu biliyor musun’suz eğlence demek... Tadını çıkarın.
AKDENİZ’E UZANAN GÜZEL KISRAK
Memleketin bu en pahalı tatil beldesine bütçeniz yetmeyebilir elbette. Alaçatı örneğini, bu yıl orayı ilk kez İstanbullu işgali başlamadan önce gördüğüm ve İzmirlilerin neye sitem ettiğini anladığım için verdim. Yoksa Bozcaada’dan Dalyan’a bütün Ege, Ölüdeniz’den Arsuz’a bütün güney bizim...
Yeter ki azıcık kulak verelim, ‘Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan’ bu güzel sahilleri kendimize fazla benzetmeyelim.
Paylaş