Paylaş
Cem Mirap Zorlu’da Cantinery’yi; Mehmet Gürs de Anadolu Yakası’nın Zorlu’su Akasya’da Trattoria Enzo’yu açtı. Bu yaz yok artık öyle ağır ağır takımlarla, kasvetli kasvetli yemek yemek. Her ikisi de rahatlamaktan, hafiflemekten, iyi ve ucuz yemeğe mukabil vidaları gevşetmekten dem vuruyor. E şimdi gel de kıyaslama… Anadolu yakalılar, Avrupalılar, yerlerinize marş marş!
Fotoğraf: Emre Yunusoğlu, Murat Şaka
Etler ızgaradan taş fırına
Kim gider? Zorlu AVM’nin, rezidans ve performans sanatları merkezinin beynelmilel kalabalığı… Şıpıdık terlikli zamane yuppie’leri, şık şıkıdım Nişantaşı aileleri… Yeniliğe tapan genç Türk burjuvazisi, Anadolu lezzetlerini özleyen yeni AKP zenginleri…
Nesi güzel? Bahçeye yayılmalı, barda toplaşmalı samimiyeti; Türk, İtalyan, Tai ve Japon aşçıların çalıştığı Birleşmiş Milletler gibi mutfağı
Yemeden dönme: Yenilikte sınır yok, Cantinery’de etler ızgaradan indi, taş fırına bindi. Sadece etler mi, aheste fokurdayan ev yapımı makarnalar da taş fırında. Bu pişirme devrimi bile sizi kesmiyorsa o zaman ıstakozlu burger ısmarlayın.
Tatmadan çıkma: Envai çeşit bira. Mesela Japon birası Kirin... Ve her biri doğru bardağında.
Sevdin mi? Haftanın her günü 09.00-01.00 arası açık. Kişi başı 80-90 TL. (212) 353 63 65
Pizzalar taş fırından ızgaraya
Kim gider? Kadıköy’ün, Moda’nın kökten şehirli sülaleleri… E-5 hattının yeni rezidans sakinleri… Civarda çalışan beyaz yakalılar, sitelerde bütün gün çocuk gezdiren gelin-kaynanalar… Anadolu yakasının tek çocuklu çekirdek aileleri… Kadıköy’ün İzmirliler kadar rahat romantik sevgilileri…
Nesi güzel? Ferah ferah balkonda püfür püfür esmesi, yüksek yüksek tavanlı salonda açık açık mutfak seyretmesi
Yemeden dönme: Egzantirikliğin sonu yok, burada da pizzalar taş fırından çıktı, ızgaraya bindi. İnanmadım, kaldırıp altına baktım, hakikaten de ızgaranın izleri var hamurda. Siz bu pideye benzer pizzayı bir de İstanbul’daki İtalyanlar’a sorun. “Bayıldık” diyorlar da başka bir şey demiyorlar, Gürs çiftinin San Fransisco’da yaptığı keşifler sonunda geliştirdikleri bu lezzete…
Tatmadan çıkma: Gidip İtalya’dan kendilerinin getirdiği ucuz ama şahane İtalyan şarapları
Sevdin mi? Haftanın her günü 12.00-11.30 arası açık. Bir kişi ortalama 45 TL’ye çıkıyor. (216) 510 68 90
Geceler hakkında bilmediğiniz ama bilmeniz gereken 7 şey
1-En sevdiğiniz restoranda artık sizi tanıyor ve daha gider gitmez masanıza ikramlar mı yığıyorlar? Durun tahmin edeyim: Bunların bir çoğu, kapari, ançüez, turşu gibi ekşi ya da limonlu şeyler değil mi? Zekice! Çünkü ekşi tatlar daha fazla tükürük ve mide asidi salgılamamıza ve acıkarak ana yemeklere daha fazla saldırmamıza neden oluyor. Sakın favori restoranımızda kaşıkla verilen ön ikramlar, ana yemeklerde kepçeyle geri alınıyor olmasın?
2-Kız ama ne kız be! Taş gibi, havalı ve üstüne üstlük motorcu... Kaskını bile mekâna girdiği anda çıkarttı, saçlarını şöyle bir savurdu, deri montunu çıkarıp bar taburesinin arkasına astı, telefonuyla sigarasını çat diye barın üstüne koydu ve içkisini ısmarladı. İçin gitmiş ve çok etkilenmiş olabilirsin. Benden sana söylemesi kardeşim. O kız muhtemelen bara koyduğu sigara şirketi için çalışıyor, derdi o sigara markasının imajını yükseltmek. Bütün o saç savurma vs. için para alıyor, hiç heveslenme az sonra kalkıp aynı şeyleri yapmak için bir başka bara gidecek. Yine de sen bilirsin…
3-Gece, gündüz, TV karşında ya da sokakta… Patlamış mısırı kim sevmez? Hastalık gibi değil mi, yedikçe elin tekrar gidiyor, daha da yemek istiyorsun. İşte gece mekânlarının en ucuz numarası: Sana popcorn dayandıkça susayacaksın, susadıkça daha fazla içeceksin. Bütçene mi yanarsın, fazla sarhoş olduğuna mı bilemem arkadaşım. Bence o mısırdan, hele hele minik turşulardan kesin uzak dur.
4-Mekânlarda ara sıra, hepsi birbirinden güzel ve yakışıklı, çok eğlenen kızlı-erkekli cömert gruplarla karşılaşacaksın. Bir de cana yakınlar ki sorma. Seninle ilgileniyorlar, espriler patlatıyorlar ve hatta kendi içtikleri shot’lardan sana da ikram ediyorlar. Nasıl beğendin mi shot’ı? Bundan sonra dışarı çıktıkça sen de ısmarlayacak mısın? Uyan oğlum amaçlarına ulaştılar, o içki markası yeni ürününü nasıl da tanıttı ve sevdirdi sana…
5-Bak bu sadece Türkiye’de görebileceğin bir şey: Sana açılan şarabı tattın ama beğenmeyip geri gönderdin. Gelecek yeni şarabın mutlaka masanda açılmasını iste. Çünkü Türkiye’de işletmeler şöyle düşünür: “Oh be açtır açtır beğenmedim de, geri gönder. Onların bir şişesi kaç lira, haberin var mı?”. Eğer ikinci şişe masanda açılmamışsa bil ki çoğu zaman ilk şişe sanki yeni açılmış gibi tekrar önüne gelecektir. “Ama işin tuhaf tarafı, şaraptan hiç çakmadığı halde sırf hava olsun diye yeni şarap açtıran arkadaş, aynı şarap ikinci kez önüne geldiğinde bu kez “Hah bu güzel işte” diye bayıla bayıla içer. Karşılıklı bir Şark teatorası işte…
6-Kaçak içkiyle sahte içki aynı şeyler değil. Sahte, merdiven altında üretilmiş, çoğu zaman öldürücü, çakma içki demek. Kaçaksa (tıpkı çaydaki gibi) gerçek içkinin vergisi ödenmeden, gizli yollarla memlekete sokulmuşu demek. Hükümet içkiye vergi üstüne vergi koydukça, kaçak içki hem işletmeler hem de bu işin kaçakçılığını yapanlar açısından çok kârlı hale geliyor. Maliyet neredeyse yarı yarıya. Sağlığına zararı yok, sen keyfine bak kardeşim. Bırak gerisini o riski alan işletmeyle, vergileri bu kadar arttırıp sonunda vergi kaybına uğrayan hükümet düşünsün.
7-Unutma, gece hayatı da tıpkı hükümet gibi ‘yakaladığını’ öper. Koca bir çark, hesap ödeyen küçük bir azınlık üzerinden döner. Sigaracı kız, içkici grup, barmenin arkadaşı, patronun masası, bazı ‘önemli’ müşteriler… Bunların hiçbiri içtiğinin parasını ödemez, hepsinin maliyeti hesap ödeyenlere paylaştırılır. Tarafını seç: Eğlenmek için para ödeyenlerden misin, bedava eğlenenlerden mi?
Paylaş