Paylaş
Tanısanız, dünyanın en tatlı insanı: Oturmasını kalkmasını bilen, ne yaptığının farkında, akıllı, neşeli, çevresine zarar vermeyi bir kenara bırakın, faydalı olmak için çırpınan bir kadın.
Nereden mi biliyorum? Sokak çocukları için faaliyet gösteren ÇABA Derneği’nde ikimiz de gönüllüyüz. Beraber günler, gecelerce prova yapmışlığımız, sonra sergilediğimiz tiyatrolarla derneğe katkı sağlamışlığımız var.
Aklının ucundan geçmez birine zarar vermek, günahına girmek, vebalini almak. Hele de deli gibi sevdiği eşi Rüştü’ye.
Ama artık bir akıl tutulması mı demek lazım, başka bir şey mi bilmiyorum; yurtdışından döndüğü halde kendini karantinaya almadı; günlük hayatına, işine gidip gelmeye devam etti.
Hatta Kanal D’de yayımlanan “İkinci Sayfa” programına bağlanıp yaptığını savundu: “Ben işimden evime, evimden işime gidiyorum sadece...”
Demiyorum ki hastaneye kaldırılan Rüştü Reçber’e hastalığı o bulaştırdı.
Demiyorum ki Rüştü’ye bulaştırdığı gibi işyerindeki çalışanlara, otopark görevlisine, alışveriş ettiği büfeye, kağıt para alıp verdiği insanlara hastalığı Işıl yaydı...
Olmayabilir.
Ama binde, milyonda bir dahi olsa böyle bir ihtimal var.
Kendisi iyi ama Rüştü hastanelik oldu. Daha 46 yaşında, sporcu, aslan gibi adam. Eminim atlatacaktır.
Fakat atlatsa bile, hastalığın ciğerlerde “buzlu cam” tabir edilen bir kalıntı bıraktığından söz ediliyor.
Belki o kalacak, yarın öbür gün yaşlılığında başka bir hastalıkla mücadelesinde Rüştü’yü zayıf kılacak...
Kabul edelim, Çin’de ilk başladığında hiçbirimiz koronayı bu kadar ciddiye almıyorduk. Bize çok uzak geliyor, “Amaan sen de” diyorduk.
Nasıl bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu, haftalar geçtikçe idrak etmeye başladık. Şimdi artık bırakın haftayı, günler hatta saatler bile yeni gelişme, yeni önlem, yeni koşullar demek...
Hastalık bizden hızlı.
Anlamakta, yeni koşullara adapte olmakta zorluk çekiyoruz, alışkanlıklarımızdan vazgeçmekte ağır davranıyor, yavaş kalıyoruz.
Işıl Reçber’in düştüğü tuzak tam da buydu.
Şu anki aklı olsa öyle yapar, televizyona çıkıp bir de savunur muydu sanıyorsunuz?
Ne kadar pişman, tanıdığım kadarıyla kim bilir ne kadar mahcuptur.
Kıssadan hisse: Bunun lamı cimi, şakası makarası yok. Ne kural koyuluyorsa gerektiği için yapılıyor; aklımızı başımıza alıp uymak boynumuzun borcu.
Yapacağımız her savsaklık kendimize olmasa bile sevdiklerimize yahut vebalini alamayacağımız hiç tanımadığımız başka insanlara zarar verebilir.
Kaçımız ayakta atlatıyor?
Her gün haberlere yansıyan sayılar, aslında hastalığa yakalananların değil, yakalanıp ağır geçiren ve mücadeleyi kaybedenlerin sayısı.
Bilim insanlarının söylediğine göre salgının kötü seyrettiği yüzde 15’in rakamları.
Bir de bunlar gibi, hastalanan ama hastalandığını bile fark etmeyen ya da bir-iki günlük kırgınlıkla ayakta geçirenler var.
Benim merak ettiğim şu: Nüfusun üçte ikisinin enfekte olacağı söyleniyor. Acaba aramızdan kaç kişi koronaya yakalanıp çoktan atlattı? Şu ana kadar toplumun kaçta kaçı salgın belasını başından savdı?
Mesela kendi adıma: Atlatıp geçirmiş olabilir miyim yoksa hâlâ tehlikede miyim?
Paylaş