Paylaş
Ece Aksoy’la yollarını kesiştirense, 33 yıl önce Ece Bar olarak Etiler’de başlayıp, bugün Dokuz olarak Beyoğlu’nda süren gastronomi ve eğlence serüveni. Mönüdeki ‘oşey işkembe’ Uğur Yücel’den, ‘onno patates’ Onno Tunç’tan hatıra. Kimi muska böreğine, kimi sahanda köftesine hasta... Ama bütün bunları sayısız köşe yazısında, ibadullah dergi sayfasında, binlerce gazete satırında zaten okudunuz/bellediniz/ezberlediniz. Bilmediğiniz kısmıysa en iyi salça, en güzel tereyağı, en leziz lahana, turp, pırasa için Anadolu’yu karış karış gezdiği, Türkiye’yi pazar pazar parsellediği. Yine bir alışveriş dönüşü Ece’yi kenara sıkıştırdım, yemeklerini bu kadar lezzetli yapan alışveriş sırlarını ayıkladım. Daha ilk cümleden başlığı patlattı...
İVRİNDİ’DEN BUĞDAY VE MISIR
Benim mutfağımdan içeri GDO’lu yiyecekler giremez. Buğday ve mısır almak için Balıkesir’in İvrindi kazasına gidiyorum. İvrindi’de Yağlılar Köyü var. Orada Mustafa Bey’i soracaksınız. Gerçek Anadolu tohumları kullanıyor. Ama ürün az, size de vermesi için kendinizi sevdirmeniz lazım.
KESKİNCİK’TEN ZEYTİNYAĞI
Zeytinyağı denince herkesin aklına Ege geliyor ama ben Antakya’nın yolunu tutuyorum. Altınözü ilçesinin Keskincik Köyü’nün. Orada Mehmet Bey’i bulacaksınız. Zeytinyağını hâlâ dolapbeygiri yöntemiyle yapıyor. Hani atın döndürdüğü değirmen var ya, öyle. En doğru zaman kasım ayı.
ALTINÖZÜ’NDEN NAREKŞİSİYLE DOMATES VE BİBER SALÇASI
Temmuz-ağustos oldu mu, domatesler, biberler güneşi içmiş, artık tam kıvamına gelmiş demektir. En güzel salçalar, ha bir de nar ekşisi için Zülfikâr Bey’i soracaksınız orada.
GÖYNÜK’TEN TEREYAĞI
Tereyağı mühim iş. Atlıyorum, Bolu’nun Göynük ilçesine gidiyorum. Güveytepe Köyü’nde Şerife Hanım var. Ama tereyağının yıkanması, ayranının akıtılması lazım. Gitmeden bir gün önce telefon açıyorum, yıkama işlemini de beraber yapıyoruz. Al bak bu da telefonu: (0374) 434 11 30
SEYAHAT ETMEYE DEĞEN PAZARLAR
EGE: Perşembeleri Ayvalık, çarşambaları Edremit, salıları Milas, cumaları Havran pazarları kuruluyor. Bu pazarlara bazen 40 ayrı köyden ürün geliyor. Köylülerin kimyasal kullanmadan keçi gübresiyle yetiştirdiği ürünler. Herkes bamyanın küçüğünü arar. Büyüğü çekirdekli olur diye düşünür. Gidin Milas’tan bir iri bamya alın da lezzet neymiş görün.
KASTAMONU: Burası kışlık sebzelerde çok iyi. Çünkü pırasa, turp, lahana gibi bitkiler kar altında kalınca daha lezzetli oluyor. Ev tarhanasını da Kastamonu’dan alıyorum. Kastamonu’ya gitmeyi gözünüz kesmezse, cumaları Kasımpaşa’da da kuruluyor Kastamonu pazarı. Ama uykuna kıyıp erken gideceksin, öğleye hiçbir şey kalmıyor.
GÜNÜBİRLİK GİTTİĞİM PAZARLAR
BOLU: Pazartesileri stadyumun karşısında kuruluyor. Ankara’ya 100 kilometre mesafedeki Nallıhan’da ve Göynük’te de pazar var. Hepsi aynı gün olduğu için bazen ikisine birden gidiyorum.
KIRKLARELİ: Çarşamba günleri kuruluyor. Yumurtamı buradan alıyorum. Gezen tavuk yumurtası.
İNEBOLU’DAN TAVUK, KAZ, ÖRDEK
Pazar günleri kurulan bu pazarda bir yaşlı adamcağız vardı. Tavuğu, kazı, ördeği, hindiyi ondan alırdım. Öldü, Allah rahmet etsin. Ama torunu Kadir devam ettiriyor. Gitmeden bir gün önce arıyorum, tazesi tazesine kesiyor, hazır ediyor. Hadi kıyak olsun, telefonunu da söyleyeyim... (0534) 616 92 11.
İSTANBUL PAZARLARI
ÇATALCA: Perşembeleri kuruluyor. Buraya kadar gitmişken Nakkaş Köyü’ne uğrayacaksın. Orada bir manda çiftliği var, herkes bilir. Sütümü oradan alıyorum, yoğurdumu kendim yapıyorum.
BEYKOZ: Cumartesileri kuruluyor, burada daha çok Karadenizli köylülerin ürünleri var. Çarşambaları Fatih, cumaları Fındıkzade pazarları da öyle.
DERSAADET’TE YAŞIYORSUN, PEKİ BUNLARI BİLİYOR MUSUN?
-Bu hafta sonu Sarıyer’de Çocuk Hakları Festivali yapılacağını...
Yaşar Kemal KM’deki etkinliğe 1500 çocuğun katılmasının planlandığını...
- Edirnekapı’daki Asitane restoranın kış lezzetleri mönüsüne geçtiğini...
Kanuni’nin ayva dolmasını, III. Ahmet’in ciğer köftesini tadabildiğinizi...
BİR GÖRME ENGELLİ OLARAK İSTANBUL’U GEZDİM
Yanınızdaki kim, bilmiyorsunuz. Çaprazınızda kim oturuyor, sesini duyuyor ama göremiyorsunuz. Vapurun kalktığını motorun değişen gurultusu ve yüzünüze Boğaz rüzgârının vurmasından anlıyorsunuz. Solda köprü, karşıda Şemsipaşa ve Mihrimahsultan camiileri arasında Üsküdar rıhtımı var, biliyorsunuz. Seyyarların, kornaların yaklaşan seslerini duyuyorsunuz ama Üsküdar, İstanbul’un geri kalanı gibi, dünyanın geri kalanı gibi simsiyah, seçemiyorsunuz. Koca vapurda sizden başka kimse güverteye kaç basamakla çıkıldığını saymamış, aklında tutmamış. İndikten sonra turnikelere kaç adımda varılacağını da...
Körsünüz.
Bu düzensiz, bu çukurlu, bu saygısız şehirde nerede olduğunuzu, nerede durduğunuzu size söyleyen tek şey ezberlediğiniz bu rakamlar ve elinizdeki o değnek. Korkunç gürültülü ve karmaşık bir karanlığın ortasında yapayalnızsınız.
Geçen hafta Dünya Engelliler Günü vasıtasıyla Gayrettepe Metro İstasyonu’ndayız. Görme engellilerin, biz empati engellilere kendilerini anlatabilmeleri için bir merkez var burada. Göremediğiniz bir dekor hazırlamışlar, zifiri karanlıkta sizi yarım saat İstanbul’da dolaştırıyorlar, bir kör için kaldırımda yürümenin, karşıdan karşıya geçmenin, vapura-tramvaya binip inmenin ne demek olduğunu yaşatıyorlar. Tramvay demişken... Sesleri iyi takip edebildiniz mi? Çiçek Pasajı’ndan gelen alaturka müziği dinleyeceğim diye Galatasaray durağını kaçırmış olmayasınız?
Mutlaka yapmanız gereken bir deneyim. Ben bugüne kadar niye gitmemişim ki? Maceranın sonunda görme engelli arkadaşlarımızla maç da yaptık karanlıkta. Bunlar Turkcell’in desteklediği Görme Engelli Futbol Milli Takımı’nın üyeleri. Biz çıngıraklı topun nerede olduğunu anlamaya çalışırken, yediğimiz golün ne haddi ne hesabı belli.
Paylaş