Paylaş
Türkçeye “Körkütük” olarak çevrilen “Hangover” serisini hatırlarsınız. Hani gece eğlencesi yapıp sabahında başlarını her türlü belaya sokmuş ama hiçbir şey hatırlamadan uyanan bir arkadaş grubunun seri hikâyesi...
Hepsinde ertesi sabah yaşanan suçluluk, utanç, panik duygusu...
Nejat İşler geçen sabah öyle uyandı işte. Çünkü bir önceki gece arkadaşı Birce Akalay ile Asmalımescit’teki bir mekânda eğlenirken içkinin dozunu o kadar kaçırdı ki bir adama yumruk attı. Arbede sırasında Birce Akalay da hırpalandı.
Herhalde adamı Birce’ye sarkıyor diye düşündü.
Bu yine alkollü mekânlarda nispeten aşina olduğumuz bir durum. İşin daha “körkütük”, daha utanç verici yanı, yumruk attığı adamı Birce Akalay’ın tanıyor olması.
Daha vahimi var: Tanıyamadığı bu adam kendisinin de eski rol arkadaşı. “Behzat Ç.” dizisinde birlikte oynadığı İnanç Konukçu.
İnanç belli ki çok sevip sayıyor Nejat İşler’i. İstese davacı olup harcayabilecekken sahip çıktı Nejat İşler’e:
“Bizim aramızda tatsız bir olay olmaz. Abim bana kızar. Ben abime sinirlenirim sadece. Ben içime atarım...”
Suçluluk artı utanç artı panik artı pişmanlık... Bu açıklamayla eklendi mi üstüne bir de mahcubiyet duygusu!
İnanç’tan mı özür dilersin, Birce’den mi özür dilersin, mekân sahibinden mi...
Şimdi mi, dilersen öğleden sonraya mı bırakırsın?
Bir daha o mekâna ilk ne zaman gidersin? Tazesi tazesine o akşam mı, bir süre ortada görünmez misin?
İçeri girerken kapıdaki görevlilerle mümkün mertebe kaçamak bakış mı kurarsın, pişkinliğe verip çok rahat mı davranırsın?
“La oğlum, sen ne yapmışsın dün akşam” diye arayan eşi dostu, “Oldu işte bir hata” diye geçiştirir misin yoksa bir daha belli bir aşamadan sonra dönüp evde devam edeceğine dair söz mü verirsin?
Fakat uygulayamadığın da belli, Nejat İşler’in daha önce de düşmüştü “kafa bi milyon” halleri ekranlara...
Oy ki oy. Günaydın Nejat, bu sabaha hoş geldin!
Senaryo okuyorum klişesi
Şuna kesin olarak kanaat getirmiş bulunuyorum ki bir oyuncuya “Yeni projeler var mı?” diye sorulduğunda “Gelen teklifleri değerlendiriyorum, senaryoları okuyorum” diye cevap veriyorsa bilin ki proje mroje yok, teklif meklif de gelmiyor.
3310 ile 3391
“3310’dan Tüm Birimlere”, Diyarbakır’a atandıktan sonra kendisini büyük bir mücadelenin ortasında bulan bir emniyet müdürünün hikâyesini konu alıyor.
“3391 Kilometre” ise birbirlerinden kilometrelerce uzakta olmalarına rağmen, sevginin güçlü bağını hissedebilen iki gencin hikâyesi.
İkisi de 3000’li, ikisi de Türk filmi, ikisi de bu hafta vizyona girdi.
Ne tuhaf değil mi, insan karıştırıp yanlış filme bile bilet alabilir.
Zeki Müren’in “Parla”sı
Yapay zekâ aracılığıyla çeşitli şarkıcılara hiç okumadıkları şarkılar söyletilebiliyor. Hatta ölmüş sanatçılara bile.
Bugüne kadar dinlediklerim arasında en güzeli Zeki Müren’in seslendirdiği “Parla” marşı.
Paşa marşı piyano eşliğinde söylüyor. Çok karakteristik bir sesi ve yorumu olduğu için hakikaten de “Parla”nın Sanat Güneşi versiyonu gibi olmuş.
Alaturka nağmeler de çok keyifli. Mutlaka bir dinleyin.
Paylaş