Paylaş
Ebru Şancı, özel hayatıyla ilgili dobra dobra konuştuğu çok ilginç bir röportaj verdi Behlül Aydın’a.
Her satırından mutlu bir birlikteliğin ayrıntıları ve samimiyet akıyor.
Futbolcu eşi Alpaslan Öztürk’ün milli takıma seçilince yaptığı zıplamalı sevinç gösterisinin videosunu anlatıyor mesela:
“Kızdığı zaman çok kızar. Sevindiğinde de çocuk gibidir. Çok duygusal bir insan. Yengeç burcu. Her şeyi en uçta yaşıyor. İzleyince gözlerim doldu. O kadar iyi biliyorum ki nasıl emek verdiğini... Hiçbir zaman ‘Onu aldılar, beni almadılar’ demedi. Hep ‘Allah bana ne zaman nasip ederse o zaman olacak’ dedi. Nasip bugüneymiş...”
İnsan onlarla birlikte seviniyor.
Karı-koca birlikte atlattıkları zor günlerden bahsediyor Şancı:
“Alpaslan, 6 ay top oynayamadı. Televizyondan arkadaşlarının maçını izleyip çocuklarının gazını çıkarıyordu. 1 sene boyunca 1 lira bile kazanmadı. Arkasında durmam gerekiyordu. En ümidi kestiği zaman bile ‘Sen yaparsın, sende yetenek var’ dedim...”
İnsan onlarla birlikte üzülüyor.
Evinin dağınık olmasını o kadar rahat anlatıyor ki:
“Valla hep böyle dağınık. 3 çocuklu, 5 köpekli bir ev bu. Nasıl toplayalım?”
İnsan onlarla birlikte gülümsüyor.
Fakat Ebru Şancı durup durup bu güzel tabloyu bozan tuhaf bir laf ediyor eşi için: “Alpaslan aslında benim eserim...”
Dedim ki “Senin dişlerini yaptıralım. O gün 32 dişini yaptırdık. Sonra burnunu yaptırdım. Şu an olduğundan bambaşka bir adam. Alpaslan aslında benim eserim.”
Bir yanıyla güzel bir laf:
“Aslında benim eserim”.
İnsanın sevgilisine, hayat arkadaşına, eşine katkıda bulunmasından, onun kendisini geliştirmesine, kendini aşmasına yardımcı olmaktan daha doğal bir şey yok elbette.
Eşini bir sanat eseri, bir tablo gibi gördüğüne dalalet. Ama böyle ifade edince canım tabloya atılan o son yanlış fırça darbesi gibi oluyor.
Söyleyiş biçimi önemli. “Benden önce hiçbir şey değildi” altyazısı hiçbir şekilde taşımamalı.
Kocam gelince sevgilim gelmiş gibi oluyor
Fazıl Say ile Ece Dağıstan’ın memleket meselesi haline gelen “ayrı evlerde yaşayan çift” konsepti henüz bir ceza; yayın yasağı falan almadı.
Türk aile yapısına tehdit, gençlere kötü örnek olmaktan başları yanabilirdi, iyi yırttılar.
Nitekim kötü örnek olmuşlar bile.
Ebru Şancı da futbolcu eşi Alpaslan Öztürk ile 5 yıldır ayrı evlerde yaşıyormuş.
“Kocam gelince sevgilim gelmiş gibi oluyor. Çünkü biz 3 günden fazla bir arada kalamayız. Evde erkek çekilmiyor. Bence erkek milleti evde çok kalmamalı” diyor Şancı.
Al sana nur topu gibi bir tartışma konusu daha:
Erkek milleti evde çok kalmalı mı, kalmamalı mı?
“Kocam gelince sevgilim gelmiş gibi oluyor” diyor Şancı.
Kadın çoluğu çocuğu toplayıp gidemeyeceğine göre... Erkeğin arada kaybolması aşkı taze tutmanın formülü olabilir mi?
Dedim ya çok enteresan bir röportaj olmuş.
Ya gerçekse?
Kayseri’de çocuklarıyla çöpte yemek arıyor gibi
yapan dilencilerin rezidansta kaldığı ve “işe” taksiyle gidip geldikleri ortaya çıktı.
İnsan sevinse mi üzülse mi şaşırıyor.
Yine de dilenen birini görünce baş edemediğim o soru içimi kemirmeye başlıyor; hatta bazen bir ton yol yürüdükten sonra geri döndüğüm oluyor:
Ya gerçekse?
Hayır, çok mu ağır?
Maske karşıtları sosyal medyada yine gündem oldu. Bu kadar çok olabildiklerine şaşırıyorum. İşyeri kapanan insanın protestosunu anlamak çok mümkün.
Çünkü ortada maddi bir zarar var.
Ama maske takmamak için bu çaba niye? Taksan ne kaybedeceksin? Çok mu ağır?
Eve varınca çıkarırsın, olur biter.
Paylaş