Paylaş
Aşkları, 2013’te birlikte rol aldıkları “Medcezir” dizisiyle başladı. Dizinin 1.5 yıl sonra final yapmasıysa ilişki bitince sette yaşanan gerilime bağlandı.
Serenay Sarıkaya sonra Kerem Bürsin’le 4.5 yıl sürecek yeni ilişkisine başladı.
Serenay Çağatay’ı sosyal medyadan takip etmiyor ama Çağatay onu ediyordu. Hatta bir keresinde bir paylaşımını yanlışlıkla beğendi. Sonra hemen geri çekti.
Ne zaman ki Serenay Kerem Bürsin’den ayrıldı, Çağatay-Serenay isimleri yeniden birlikte anılmaya başladı.
Hatta Çağatay’ın Duygu Sarışın’dan, Serenay’ın Kerem Bürsin’den ayrılma nedeninin ikilinin Şile’de yaptıkları bir kaçamak olduğu konuşuldu.
Zaten Serenay da Çağatay’ı tekrar sosyal medyadan takibe aldı.
Herkes “Olur mu, olmaz mı” diye sorarken ortaya son anda Cem Yılmaz çıktı.
Ve son iddia o ki Çağatay Ulusoy, bir süre önce -kaçamak yaptığı ya da en azından- karşılıklı takipleşmeye başladığı Serenay Sarıkaya’yla aynı filmde oynamayı kesin bir dille reddetti.
“Kesin bir dille reddetti”...
N’apacaktı, kabul mü edecekti?
İnsanın eski sevgilisiyle aynı filmde oynamak istememesi elbette doğal bir şey. Münasip olanı da bu zaten.
Ama bir ihtimal daha var ki kafamı o kurcalıyor: Acaba Çağatay Serenay’a hâlâ âşık olabilir mi?
Bir tuhaf “İran’da
mahsur kalma” hikayesi
Oyuncu İlayda Akdoğan, koronavirüs nedeniyle uçuşlar durdurulunca, basketçi sevgilisi Roham Kabir’i görmek için gittiği İran’da mahsur kaldı.
Haberde şöyle deniyor: “Akdoğan, uçaktan indikten kısa süre sonra ülkede salgın vakaları ortaya çıktı. Ölüm haberleri de gelince hemen Türkiye’ye gelmeye çalıştı. Ama...”
Aması yok. Koronavirüsün İran’a sıçradığı haberi 19 Şubat’ta yayıldı. Tahran seferlerinin ikiye düşürülmesi 24 Şubat. Bütün uçuşların durdurulması 26 Şubat. Azerbaycan’ın İran sınırını kapatması 29 Şubat. Yani hâlâ Bakü üzerinden Türkiye’ye gelebilirmiş.
İnsan üzülüyor tabii ama anlamakta da güçlük çekiyorum: İlayda Akdoğan’ın 10 gün boyunca aklı neredeymiş?
Dünyanın en neşeli
insanlarından biri
aramızdan ayrıldı
Geçen hafta eniştem Mustafa Diniz’i kaybettik. Keşke tanıyabilseydiniz. Halamla kumrular gibiydiler, sanırım bunda en büyük pay da ikisinin de hayatı sürekli ti’ye almalarıydı.
En tuhaf durumlarda bile makarası yapılabilecek bir hinlik bulur, çıkarır, hem kendileri güler hem çevrelerini neşelendirirlerdi.
İki oğullarını da kendileri gibi yetiştirdiler. Mustafa eniştem vefat edince küçük oğlu Uras, sevenleri haberdar olsun diye eniştemin Facebook hesabına girip, “Babamı kaybettik, cenazesi yarın ikindide Söğütlüçeşme Camii’inde” yazmış.
Fakat öyle yazınca insanlar yanlış anlamış, babası öldü zannedip enişteme başsağlığı dilemeye başlamış. Halamlar “Oğlum, niye öyle yazdın bak millet yanlış anlamış” deyince bizimkinin cevabı:“E ne yazacaktım? Ben öldüm mü yazsaydım?”
Nur içinde yatsın.
Paylaş