Paylaş
Üstünde tişörtü olan sayısı, olmayandan daha az. Şort üstü bikinililer, mini üstü büstiyerliler, yelekliler, dövmeliler, dövmesizler, Cihangirliler, Cihangir’e parası yetmeyen Kadıköylü, Beşiktaşlı genç beyaz yakalılar, ekspatlar, fenomenler, DJ’ler, modeller, LGBTİ bireyler, ‘cool’ çocuklar, onlardan daha ‘cool’ kızlar, mısırcılar... Ve nereden duyup öğrenmişlerse turistler...
Panayır yeri gibi. “Bu insanlar nereden gelmiş, İstanbul’da mı yaşıyorlar” diyeceğiniz bir profil. Bir ara Şokopop’u da (Ekim Acun) gördüm sanki.
Yok yok, plaj değil, sokak arası burası. Beyoğlu’nun göbeğinde Hayriye Caddesi.
Fotoğraf: Uygar Taylan
Galatasaray Lisesi’ni bildiniz, işte onun İstiklâl yüzü değil, tam arka tarafı. Hani otopark vardır ya lisenin bittiği yüksek duvarlar, tam orası. Fransız Sokağı’nın girişi.
Saat 15.00 gibi insanlar toplaşmaya, lisenin yanından inen merdivenlerde sanki amfitiyatro gibi yerlerini almaya başlıyorlar. Saat 19.00 olduğunda artık göz alabildiğine insan...
Burası eskiden sakin bir yerdi. Kaburgadan hamburger yapan üç-beş masalı Markus Tavern vardı. Hemen yanında botanik-kafe Müz. Pek de iş yapmazlardı. Şimdi bırakın mekânlarda, ayakta bile yer bulmak imkânsız.
ARABAYLA GEÇMEYİN
Bu işin lokomotifi, Noh Radio ve lokali. Yerli DJ’lerin müzik yaptığı bir radyo kanalı bu. Ağırlıkla 70’ler funk. Bu elektronik kitleyi buraya çeken de onlar.
Zaten oturduğunuz yerden bakınca o anda radyoda çalan DJ’i de yayında olduğunu gösteren ‘on air’ ibaresini de görebiliyorsunuz.
Gerçi altı yıldır varlar ama pandemi boyunca Beyoğlu’nda gidecek yer kalmayınca gençler civarda buluşmaya başladı. Havaların ısınmasıyla birlikte de olay iyice patladı, radyoyu ve lokalini aştı, bu hali aldı. Şimdi gelenlerin en fazla yüzde 10’u Noh tayfası.
Gelenler bir köşeye çantasını attığı gibi telefonunu hoparlöre bağlıyor, açıyor müziğini, eğleniyor, dans ediyor, onu da beceremeyen olduğu yerde zıplıyor. Tam Berlin kafası. Ayakta, ayaküstü, gelmeli-gitmeli, sonra tekrar dönmeli...
Çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi, pazar hep böyle. Üç küçücük mekân bu koca kitleye yetmediği için de civardaki bakkallar değme birahanelerden daha çok içki satıyor.
Trafiğe inanamazsınız. Aklınız varsa arabayla geçmeyin. Bu sapak öteden beri hep tıkanan bir boğazdı ama şimdi inip yürüseniz daha kolay. Bilmeden girip kalabalığın ortasında çakılı kalan araçlardakiler de en sonunda camları ve müziği sonuna kadar açıyor, ahaliyle birlikte eğleniyor. Bir tanesi ‘Üç kadeh içtim dalgalanıyorum ben’ çalıyor. Olur, o da kabul; çeşitlilik iyidir, gençler bunu arabanın üzerine mısır patlağı yağdırarak kutluyor.
İşin tuhaf tarafı, her yerde insanlara nobran davranan polis çok kibar. Yasaklardan önce saat 21.00 dedi mi mekânlar kapanıyordu. 22.00 gibi de polis ‘nazik’ anonslarla gençlere dağılmalarını söylüyordu. Bu hafta sonu itibariyle artık o da kalkıyor.
Kaldırıma halısını serip dans eden bile var.
TEK EKSİK 40 YAŞ ÜSTÜ
Aylin Aslan belgeselci. En başından beri buradaki eğlenceye katılanlardan. Zaten iki yan sokakta oturuyor. “Sorma” diyor; “Hava çok sıcak, normalde ben de bikini üstüyle gelirdim ama her gün gelmekten bira göbeği yaptım, galiba biraz ara vereceğim”. 35 yaşında. Zaten bu kalabalığın içinde her türden insan bulmanız mümkün. Olmayan tek şey 40 yaş üstü. Aman, eksik kalsın zaten.
Paylaş