Paylaş
Tamam, Akdenizli bir halkız, sıcağız samimiyiz ama samimiyetin de bir sınırı var. Hiç tereddüt etmeden başkalarının özeline burnumuzu sokmayı kendimize hak görüyoruz.
Çocuk yapmak ya da yapmamak tamamen o çiftin özeline, hayata bakışlarına, ilişkinin iç dinamiklerine ait bir durum. İkisinin de kararını almak çok zor. Eşlerin üzerine uzun uzun düşünüp tartarak vardıkları bir karar bu.
Hatta o kadar hassas bir mevzu ki bazen boşanma sebebi.
Hatta ve hatta bazen çiftler çok istemelerine rağmen çocuk sahibi olamıyor.
İçlerinde bir yara...
Böyle bir konuya dışarıdan bodoslama daldığınızda aslında züccaciye dükkânına girmiş fil gibi olursunuz. Ne kırıp dökebileceğinizin farkında bile değilsiniz. Kenan Doğulu’ya da yapıldı aynı şey. Bir etkinlik çıkışı, hayranlarının Beren Saat’in bir fotoğrafına yapay zekâyla bebek görseli eklemesi hatırlatıldı ve “Çocuk istiyor musunuz” diye sordular. Adam yine nazik. “Çok zor bir soru bu deyip” gülümsedi, geçiştirdi. Kim bilir içinden neler geçmiştir o an. Çünkü bir dönem Beren Saat’in çocuk sahibi olabilmek için tüp bebek tedavisi gördüğü haberleri çıkmıştı.
Bir daha tekrarlayalım: Yap-mayın. Hele Kenan Doğulu’ya hiç yapmayın.
Istırap içinde yorgunum Schmidt
Üç Oscar ödüllü oyuncu Jack Nicholson çok uzun zamanın ardından ilk kez evinin balkonunda görüntülendi. 85 yaşındaki oyuncunun psikolojik sorunları olduğu öne sürülüyor ve kendini iki yıldır eve kapattığı konuşuluyordu.
Objektiflere yorgun ve bakımsız halde yakalanan Nicholson bu hali, akıllara 21 yıl önce oynadığı Schmidt karakterini getirdi. “Schmidt Hakkında” filminde, emekli olup karısı da öldükten sonra büyük bir boşluğa düşen, gerçekle yalanı ayırt edemezken kendini arayan yaşlı bir adamı canlandırmıştı.
Hey gidi Jack... Altın Küre’de “En iyi erkek drama oyuncusu” ödülü aldığı bu filmde aslında 21 yıl sonraki kendi halini oynadığını kim bilebilirdi?
Böyle bir portreye hiçbir hâkim çocuk vermez
Sunucu Okan Karacan ile eski eşi Zeynep Kadıoğlu arasındaki husumet artık burun kırmaya, gözaltına, tehditler savurmaya kadar vardı. Üç ay önce boşanan çiftin arasında alacak-verecek ve çocukların velayeti kavgası sürüyor.
Karacan uzaklaştırma kararı olmasına rağmen, eski eşinin işyerine gidiyor, evine gidiyor, ablasını ve annesini darp ediyormuş. Arbedede ablasının burnu kırılmış.
Karacan gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı, bırakılır bırakılmaz da ağza alınmayacak tehditler savurdu:
“Alacaklarımı vereceksin, geliyorum, kapıya çık, babanı mezarında ters çevireceğim, o çocukları çatır çatır alacağım...”
Nerede eski o sempatik, güler yüzlü, tontiş sunucu?
Yüz ifadesini, bakışlarını falan görseniz korkarsınız.
Kadına şiddetin ayyuka çıktığı bu dönemde herkesi tedirgin edecek davranışlar sergiliyor.
Zaten kadın da “Can güvenliğim tehlikede” diyerek yardım istiyor.
Okan Karacan’ın alacak-verecek meselesinde haklı olduğu konular, haksız olduğu konular vardır, onu bilemem ama bunun da yeri yine mahkemedir.
Ama her şeyden önce şunu söylemek isterim:
Böyle bir portre çizen bir babaya hiçbir hâkim çocuk mocuk vermez.
Türk Barbie’si nasıl olmalı?
Sağda solda Barbie seçkileri yapılıyor, “Türk Barbie’si kim olmalı?” diye anketler düzenleniyor. Onedio.com’un anketinde İpek Filiz Yazıcı birinci, Afra Saraçoğlu ikinci, Burcu Biricik üçüncü seçildi mesela.
Benim Türk Barbie’siyle ilgili bazı kriterlerim var. Onlar olmadan Barbie’ye Barbie demem:
◊ Hafif alaturka olacak. Sandalyesinden belki zorla kaldırılacak ama bir kez kalktı mı dansıyla göz dolduracak...
◊ O kadar leylek bacaklı olmasına gerek yok. Hatta biraz minyon bile olabilir Türk Barbie...
◊ Kendi ayaklarının üzerinde duracak, dişli olacak, hayata göğüs gerebilen bir portre çizecek...
◊ Bununla birlikte saç attırmayı bilecek, göz süzmeyi becerecek, bakışları işveli olacak...
◊ Mümkünse Ken denilen o sevgilisi olmayacak, single olacak ama ilişkiye de açık havası verecek...
Bütün bunları alt alta koyunca ortaya tek bir isim çıkardı “kişisel yapay zekâm”: Dansöz Didem Kınalı... Dansçılığı bırakıp şarkıcılığa başlamış. Yukarıdaki yeni imajı bana kalırsa tam Türk Barbie’si.
Paylaş