Paylaş
Yeni yılın ilk dakikalarını yaşıyorduk ki televizyonda Hadise’ye denk geldik. Çok dokunaklı bir konuya, hepimizin içinde yara olan Narin konusuna değindi.
Aferin Hadise’ye diye düşündüm. Hep şarkı-türkü olmaz, hayatın diğer renkleri de olmalı bir yılı uğurlayıp yeni birini karşılarken.
Şarkısını Narin’e ithaf ettiğini söyledi Hadise.
Ben mi fazla iyi niyetliyim nedir, acaba “Ünzile”yi mi yorumlayacak diye mırıldandım. Sezen Aksu’nun “Kardelen”i de olabilir Narin için...
Hele Hadise’nin yorumuyla.
Tüm bunlar yerine kendi şarkılarından birini seçti: “Sıfır Tolerans”.
Bu tür insanlara hiç tolerans göstermemeye bağladı bu seçimini...
Pek de ikna edici olmayan şekilde.
Sonra şarkıya durdu: “Her şey burada bitti / Toparlan gidiyorsun...”
Gözümün önünde Narin’in saçları yandan ayrılmış gülümserkenki fotoğrafı...
Donakaldım.
Devam ediyor Hadise:
“Bir tatlı tesadüfken / Şimdi acı tecrüben oldum / Ben de yanıldım / Sen hep biraz yalandın...”
Ne diyor canım bu kadın?
Baktım sadece ben değil, ekrana bakan herkes aynı dertten mustarip.
Acaba bir biz mi aşırı hassasız diye X’e falan baktım... Başka birçok insan benzer bir rahatsızlık içinde.
Yani bu kadar doğaçlama bir şey mi bu? Evvelce bir akışı, orkestrasyonu, provası falan yok mu?
Hiçbir art niyet olmadığına adım gibi eminim ama bunun insanları gücendirebileceği falan, kimsenin mi dikkatini çekmedi?
Dermancıoğlu Sucukları
Hep deli dolu, neşeli halleriyle bildiğimiz Esra Dermancıoğlu, bundan 1 sene kadar önce “Katarsis” programında dökmüştü içini. Şaşırtıcı şekilde büyük sevgileri olmadığını, bir hayat arkadaşı bulamadığını, yalnızca kendiyle anlaşabildiğini anlatmıştı. Deli olmadığını söylemişti.
Ben de bu “deliliğin” ona çok yakıştığını, bizi ters köşe yapmayı bırakmamasını istemiştim hadsizce.
Meğer o mesele ilerlemiş ilerlemiş, Paris’e yerleşmeye kadar varmış.
İstanbul’daki evini kapatmış, geldikçe senarist Ece Yörenç’te kalıyormuş.
Bu iki kadını aynı evin içinde düşünemiyorum, o açıdan süper fikir ama Dermancıoğlu’nun İstanbul’da işi olmayacağı zamanlar da olacak.
Ajans kurmak, sucuk-kaşar satmak gibi planları var...
(Paris’te sucuk-kaşar falan, yine border’larda boy veriyor farkındaysanız.)
Ajansı da sucuk-kaşarı da burada kurup satabilir aslında. Mesele, “gidiş” hali anlaşılan. Her giden insan, ağızdan düşen lokma gibi. “Ya bizi de götür ya sen de gitme” diyesi geliyor insanın.
Gidişi olsun da, dönüşü daha çabuk olsun. Ne de olsa Paris dahil bütün şehirlerin en güzel yanı...
Yasmin Erbil’in evlat halleri
Mehmet Ali Erbil’in kızı Yasmin Erbil’in ne kadar içi dışı bir portre sergilediğinin farkında mısınız?
Yaşa dışı bahis mevzuundan başına türlü iş gelen Mali için açıklama yaptı ve babasının bu olaya çok üzüldüğünü söyledi:
“Ben bildiğini sanıyordum ama bilmiyormuş...”
Ucunun bucağının nereye gideceğini zerre hesaplamadan, tam ortadan konuşuyor.
Yani kızı dahi babasının bu işi bile bile davete gittiğini, sonra sobelendiğini düşünmüş ilk başta.
Öyle olmadığını anlayınca şaşırmış.
Ama insan böyle düşünse bile televizyonda söylemez değil mi?
Yahut da öyle kabullenmiş, olağanlaştırmış, içselleştirmiş ki durumu...
Bunlar ona “Babamdır, ne yapsa yeridir” gibisinden vakayı adiye geliyor.
Her iki ihtimalde de çok şirin değil mi?
Paylaş