Paylaş
Toplantı süresince özellikle dört lider tarafından tartışılan konu, bireylerin özel bilgilerini ve özgürlüklerini hızla ele geçiren teknolojilere karşı küresel toplumun nasıl cevap vermesi gerektiğiydi.
Çin tüm teknoloji imkanlarını kullanarak vatandaşlarını yüz tanıma algoritmaları ile dışarıda ve içeride sürekli olarak izliyor.
ABD ise dünya pazarlarını ele geçirmiş Apple, Google, Amazon ve Facebook gibi şirketlere tüm kontrolü vermiş durumda.
Merkel “bu iki yaklaşım da AB için doğru olamaz, bizim bireysel özgürlüklere önem veren bir yapı yaratmamız gerekiyor” diyordu. 2018 ilk yarısında uygulamaya alınan GDPR kuralları zaten bu yönde atılmış güzel bir adımdı.
Merkel yapay zekâ ve genetik mühendisliği konusunda küresel çerçeve ihtiyacına özellikle dikkat çekti. Çin bu iki alanda büyük yatırımlar yaptı ve şu anda dünya lideri. Geçtiğimiz yıl bir Çinli doktor bir bebeğin genlerini tasarladığını ve bu bebeğin 2018 yılında doğduğunu duyurmuştu. Ancak büyük tepkiler karşısında bu doktor hemen ev hapsine alındı, bu araştırma projesi sonlandırıldı ve doktor ortadan kayboldu.
Merkel bunları söylüyordu ancak o da farkındaydı ki AB ülkeleri ne yazık ki teknoloji konusunda hala bir varlık gösterebilmiş değildi. Özellikle veri yönetimi ve güvenliği konusunda kanun yapıcı veya kural koyucu olabilmek için AB’nin de bu yeni teknolojilerde varlık göstermesi gerekiyordu.
Daha geçen hafta Fransa, vatandaşlarının bilgilerini habersizce analiz eden, onları bu verilerle manipüle ederek reklam satışı gerçekleştiren ve gelir elde eden Google şirketine 50 Milyon Euro ceza verdi.
(Bu arada aynı durum Türkiye’de geçerli değil mi?)
Geçen hafta gerçekleşen toplantıda küresel teknoloji sektörünün belli bir çerçeve içine alınması gerekliliği Japonya, Güney Afrika, Çin ve Almanya liderleri tarafından gündeme getirildi. Japonya G20’nin haziran ayında Osaka’da gerçekleştireceği toplantıda veri yönetiminin ana tema olacağını da duyurdu.
Çin küresel bir çerçeveyi desteklerken ülkelerin kendi ihtiyaçları doğrultusunda oluşturduğu teknolojik çözümlere de hakları olduğunu belirtiyordu.
Ancak bu dört liderin konuşmaları diğer liderleri harekete geçiremedi. Bu küresel teknoloji çerçevesi konusu yine gerçekten konuşulamadan bir kenara bırakıldı.
Süregiden teknoloji savaşlarında en son duyduğumuz haber 6 Aralık’ta Huawei kurucusunun kızı Meng Wanzhou’nin Kanada’da tutuklanmasıydı. 20’li yaşlarda İngilizcesi yeterli olmadığı gerekçesiyle ABD’de üniversiteye gidebilmek için vize alamayan Meng, önümüzdeki günlerde tutuklu olduğu Kanada’dan ABD’ye kendi arzusu dışında götürülmeyi bekliyor.
Teknoloji bir altyapı meselesidir.
Uzun dönemli ve stratejik bir yaklaşım gerektirir.
Türkiye’de kısa dönemli yani 1-3-5 yıllık taktiklerle dijital ekonominin altyapısını kuramayız.
Ülke olarak bu teknoloji savaşını sessizce izlemektense, savunma sanayiinde yakaladığımız teknolojik ivmeyi nasıl çabucak tarım ve sanayideki diğer stratejik sektörlere aktarabileceğimizin yollarını bulmamız gerekiyor. Bu çalışmaları taktiksel yaklaşımlarla değil, 20-50-100 yıllık uzun dönemli stratejik planlar çerçevesinde geliştireceğimiz yol haritaları ile gerçekleştirebiliriz.
Peki Tim Cook neden ilk kez bu yıl katılmak istedi bu toplantıya? Çünkü Avustralya’da merkezi hükümetin yeni bir kararı Apple’ı iPhone şifrelemesini kırmaya zorlayabilir. Hatırlarsanız 2016 yılında FBI bunu istediğinde Apple ret etmişti. Şimdi Avustralya’daki bu karar birçok ülke için örnek teşkil edebilir. İşte Tim Cook bu yüzden Davos’da daha dostça bir varlık gösterme ihtiyacı hissetmiş olsa gerek.
Kısacası geçen haftaki toplantı yine elle tutulur hiçbir yararlı kararın çıkmadığı, basına yapılan duyurularla, koridorlarda konuşulan konuların çok farklı olduğu sıradan bir Davos toplantısıydı.
Japan lider Abe’nin altı ay sonra Osaka’da gerçekleşecek G20 toplantısının ana temasını veri yönetimi olarak belirlediklerini duyurması en elle tutulur haberdi.
Bugünün işi altı ay sonraya kaldı … Bizde sabırla ve merakla bekleyeceğiz o halde.
Paylaş