Paylaş
Bir yanı Van Gölü’ne dayalı Ahlat, insanın başını döndürecek kadar tarih saklıyor bağrında. Evliya Çelebi’ye göre Oğuz boyunun yerleştiği ilçeye o zamanlarda tarihçiler Dâr-ı Büleh adını vermişler. Ahlat Urartu ve Osmanlı yerleşimi de Selçuklu Mezarlığı gibi Dünya Mirası Geçici Listesi’nde. Urartuların inşa ettiği kale, 1224’teki depremde büyük hasar görmüş. 1557’de Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan tarafından onarılan kalenin surları günümüzde oldukça sağlam. Tarihi çok eskilere dayanıyor bu ilçenin. Yuvadamı Köyü civarındaki nekropolde, MÖ 3000-1200 tarihlerine ait eşya ele geçirilmiş.
Taş, kümbet ve tümülüs
Buraya giderseniz önce Selçuklu Mezarlığı’nı gezmelisiniz. Belki de dünyanın en sanatsal ve abidevi mezarlıklarından biri. Çünkü her biri bir sanat eseri gibi ince ince işlenen taşlar hem farklı dönemler hakkında verdiği bilgiler hem de estetik değeriyle büyüleyici. En dikkat çekici yanı, Orhun Yazıtları ile bu mezar taşlarının yapısal olarak benzerliği. Orta Asya Türk geleneğinin Anadolu’ya taşındığının en önemli göstergesi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü tarafından mezar taşları üzerinde uzun zamandır çalışma yürütülüyor. Temizlenen taşların birçoğunun üzerindeki yazılar çözümlenmiş.
Mezar taşlarının yanı sıra burada yapılan çalışmalarda tümülüs benzeri mezar odalara da rastlanmış. Genellikle Orta Asya’da kullanılan ve halk arasında ‘akıt’ denilen bu mezarları defineciler tahrip etmiş. Her biri anıt niteliğinde olan Ahlat Kümbetleri de özel bir ilgiyi hak ediyor.
Türkler geçtikleri tüm yollara önemli kişiler için kümbetler yapmışlar. Kümbet mimarisi Büyük Selçuklu İmparatorluğu zamanında doruğa çıkmış, bu nedenle kümbetlerin en güzel örneklerine İran’da rastlanıyor. Mirası devralan Anadolu Selçukluları da özellikle Kayseri, Konya, Sivas gibi şehirlerde İran’dakilerle boy ölçüşecek güzellikte örnekler inşa etmişler.
Süsleme sanatının en ince örneklerini taşıyan kümbetlerden değişik mimarisiyle göze çarpan Emir Bayındır Kümbeti’ni mutlaka görmenizi öneririm. 1481’de vefat eden Akkoyunlu Melik Bayındır için yaptırılan kümbet, diğerlerinden farklı mimarisi ve bezemeleriyle bir adım öne çıkanlardan.
Ahlat Selçuklu Mezarlığı’nda 12’nci ve 16’ncı yüzyıl arasında yapılmış 8 binin üzerinde taş (üstte) var. Selçuklu kümbetleri de taşlar kadar değerli, Emir Bayındır Kümbeti farklı mimarisiyle dikkat çekiyor.
Bir kadın için yaptırıldığından mıdır bilmem, ilçedeki örnekleri arasında en süslüsü Erzen Hatun Kümbeti. Karakoyunlu emiri, kızı için inşa ettirmiş bu harika yapıyı. Ahlat’ta bu kadar çok bezemenin, bu kadar zarif işçiliğin olduğu bir kümbet daha görmeniz mümkün değil. Bunların dışında diğer önerilerim: Sade üslubuyla dikkat çeken Keşiş Kümbeti, ilçenin en büyüğü olan Ulu Kümbet, onun daha küçük bir kopyası olarak inşa edilen ve bölgenin 2’nci büyüğü olan Hasan Padişah Kümbeti ile tek katlı Emir Ali Kümbeti.
Hem Anadolu’daki ilk yerleşim bölgelerinden biri hem de kavimlerin geçiş yolu olması nedeniyle birçok savaş yaşanmış Ahlat’ta. Buna bir de dini baskılar ve zor kış koşulları eklendiğinde insanlar yaşamak için mağaraları kullanmış. Kimini tabiat ana oluşturmuş, kimi insan eliyle... Biraz ilgi ve onarımla turizmde önemli bir yer tutacak olan bu mağara grupları özellikle Harabeşehir, Yuvadamı ve Kırklar Vadisi civarında. Konu Ahlat mağaralarından açılmışken 19’uncu yüzyıla kadar kullanılan, günümüzde büyük ölçüde harap haldeki ve tamamı mağara evlerden oluşan Madavans Köyü’nden söz etmemek olmaz. Eski bir Hıristiyan köyü, dik yamaçlardaki mağaraların önleri kesme taşlarla örülerek konut yapılmış. Bir kaya kilisesi de bulunan köy günümüzde tamamen yalnızlığa terk edilmiş. Neolitik çağdan kalma 17 kilometre uzunluğundaki Madavans Vadisi mağara turizminde gerekli ilgiyi görmeyi bekliyor. En başında söylediğim gibi, Bitlis’in doğası da en az tarihi kadar büyüleyici. Ahlat’ın yaklaşık 20 kilometre dışına çıktığınızda bir tatlı su gölü karşılar sizi. Etrafı biraz yeşilden yoksun, biraz vahşi bakışlı ama köylüler her nedense göl için Nazik adını uygun bulmuşlar. Belki de en susuz günlerinde yöreye hayat verdiği, sazanı ve kefaliyle onları beslediği için. Nazik Gölü’nün en güzel zamanı tamamen donduğu kış ayları.
Oraya kadar gitmişken Tatvan’daki 2.250 metre rakımlı Nemrut Krater Gölü’nü de gezi listenize ekleyin. Zirvede değişik büyüklüklerde beş göl var ama ikisi daha çok öne çıkıyor.
Suyun sıcaklığı 60 derece
Biri Türkiye’nin en büyük, dünyanın da ikinci büyük krater gölü olan Nemrut Krater Gölü. Suyu soğuk ve içilebilecek özelliklere sahip. Diğeri 3 kilometrekarelik, derinliği nispeten daha az ve suyunun sıcaklığı 60 dereceye çıkabilen Ilıgöl. Göl yolunda, Nemrut Dağı eteklerindeki Şahmiran (Çekmece) Köyü’nde Ayasofya Kilisesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Küçük Ayasofya olarak da bilinen Ayasofya Kilisesi Ermeniler tarafından inşa edilmiş, daha sonra camiye çevrilmiş.
Türkiye’nin zirvelerinden
Bir kısmı şehrin Adilcevaz sınırlarında olan, Van Gölü’ne komşu Süphan Dağı, 4.058 metredeki doruğu Sandıktepe ile Türkiye’nin en yüksek üçüncü dağı. Bölgede uzun bir dönem hüküm sürmüş olan Urartular tarafından tanrı olarak kabul edildiğini ve dağa Eiduru adını verdiklerini Ayanis Kalesi’nde yıllardır sürdürülen kazı çalışmalarından öğreniyoruz. Halk bir de isim takmış Süphan’a, ‘Gölün Kirpiği’ diyorlar. Son kez yaklaşık 10 bin yıl önce püskürmüş. Tırmanmak için en uygun zaman haziran ile eylül arası; bu işi yanınızda profesyonel rehberler olmadan yapmayın.
Paylaş