Paylaş
Uğur Yıldırım, aynı fotoğraf serisi ile Anadolu Ajansı’nın ‘İstanbul Photo Awards Yarışması’nda da ikinci oldu.
Suriye’den Karabağ’a, Afganistan’dan Libya’ya sıcak haber noktalarının başarılı foto muhabirlerinden Uğur Yıldırım’ı, tam da bu özel haftada siz okurlarımızla tanıştırmak istiyorum.
Mesleğinin ilk yıllarından beri yakından tanıdığım, Azerbaycan Karabağ’daki savaş gibi birçok sıcak noktada omuz omuza görev yaptığım sevgili dostum Uğur Yıldırım’la hem foto muhabirliğini hem de savaş ve çatışma bölgelerinde deklanşöre basmayı konuştuk. İşte anlattıkları:
BOYNUMDAN ÇIKARMIYORUM
“Fotoğrafın içerisine doğmadım. Ailemde fotoğrafa meraklı kimse de yoktu. 23 yaşımdaydım ve ilk fotoğraf makineme, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki öğrencilik yıllarımda sahip oldum. Fotoğraf çekmeye ve okulun fotoğraf atölyesinde çalışmaya başladım. Okul yıllarımda ayrıca Anadolu Ajansı’nda staj yaptım, haber fotoğrafını ve foto muhabiri ustalarımı orada tanıdım. Fotoğraf hayatıma böyle girdi. Fotoğrafın hikâye anlatmada bir yöntem olduğunu, foto muhabirliğinin etkisini ve tabii fotoğrafın gücünü de orada gördüm. Kariyerimi de bunun üzerine inşa ettim. Sabah Gazetesi’nde muhabirim ama makinemi boynumdan çıkarmıyorum. Haberlerimi, çektiğim fotoğraflar üzerine kurguluyorum. Fotoğraflarımda kendi hikâyemi anlatıyorum. Savaşta, depremde, yangında, selde hatta günlük hayatta bile haberlerimde hikâye anlatmanın yolu olarak fotoğrafı seçtim. Bugüne kadar aldığım ulusal ve uluslararası ödüller de hep fotoğraflarla geldi.
ARAÇ DELİK DEŞİK OLDU
Suriye, Irak, Afganistan, Libya, Karabağ, Filistin, Myanmar, Filipinler’e(Mora) gitim. 10’a yakın Afrika ülkesinde fotoğraf çektim. Çalıştığım bölgeler genel olarak zorlu coğrafyalar. Hendek olaylarında Şırnak’ta, Cizre’de, Nusaybin’de, Sur’daydım. Türkiye’nin yakın dönemdeki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı harekâtlarını yakından izledim. Bu operasyonlar sırasında Suriye’deydim. Birçok kez ölümden döndüm. Aracım kurşunlandı, önümüzdeki araç mayına basarak paramparça oldu, yanımda insanlar vuruldu, hatta öldü. Musul’daki DEAŞ operasyonu sırasında DEAŞ’lıların çemberi arasında kaldık. Bindiğimiz araç kurşunlarla delik deşik oldu. O gün hayatta kalmam mucizeydi. Bu tür çatışma alanlarında fotoğraf çekerken kriz anında, bir cephe hattında öncelikli hedefim hayatta kalmak. Fotoğraf çekmek sonraki öncelik ama bazen bir kare güzel fotoğraf için hayatımızı riske atıyor muyuz? Doğru değil ama evet. İlk zamanlarda daha çok risk aldığımı düşünüyorum. Bugün artık bu noktalarda daha sakin ve soğuk kanlı çalışmayı başarıyorum.
ALDIĞINIZ RİSKE DEĞER Mİ?
Savaş bölgelerinde çalışırken ilk başlarda yalnız görev yapmayı tercih ediyordum ama bugün saha tecrübesi arttıkça görüyorum ki bir partnerle meslekten birisi ile çalışmak bu tür yerlerde çok daha doğru ve güvenli. Gidilecek noktanın, çatışma içerisinde çekilecek fotoğrafın, o fotoğrafa değip değmeyeceğini tartışmak bile önemli. Gittiğiniz noktadan sizin dışınızda başkalarının da haberi olması önemli. Risklerin değerlendirilmesinde ikinci bir akıl değerli. Bu noktalarda çalışan birçok gazetecinin de tercihi aşağı yukarı aynı. Örneğin Karabağ’da seninle(Rıza Özel) ve Fevzi Kızılkoyun’la birlikte çalıştık. Birçok noktaya giderken araçlarımız birbirini izledi. Çatışma alanlarında alacağımız riskleri ortak bir paylaşımla karar verdik. Cephe hattında aynı noktalara gittik, farklı fotoğraflar, farklı işler yaptık ama aynı riskleri aldık. Terter’de Ağdam’da sağımıza solumuza bomba yağıyordu. Orada birimizin başına bir şey gelse en azında yanında diğeri vardı. Kader ortaklığı, bir yerde.
YEMEK YOK, SU YOK...
Mesleğin ilk yıllarında cephe, sıcak haber fotoğraflarının daha değerli olduğunu düşünüyordum. Bugünse cephe gerisindeki insanların hikâyelerini daha değerli buluyorum. Arşivimde, İdlip’te cephe hattının en ucundaki keskin nişancının bile fotoğrafı var. Bu fotoğraf için kilometrelerce ilerliyor ve çok büyük risk alıyorum. Dönüp baktığımda elimde etkili sıcak bir haber fotoğrafı var, o kadar. Ancak kampta veya o sınır içerisindeki hayat hikâyelerinde bambaşka derinlikler görüyorum. Artık bu hikâyelere yöneliyor, bunun peşinde koşuyorum. Fotoğrafa meraklı gençler en çok ‘Nasıl savaş muhabiri oluruz?’ diye soruyor. Savaş muhabiri olmak istiyorlar. Buralarda fazla görev yapan bir meslektaşım bile ‘Ben savaş muhabiriyim’ diye gezmez. Ben de kendimle ilgili asla bunu söylemem. Bu yalnızca benim işimin bir parçası. Üst perdeden konuşmak istemiyorum ama bakıyorum, yaşadığı şehirde bir eylem çekmemiş, aç, susuz, uykusuz kalmamış, her akşam konforlu evinde yatmış, ülkenin herhangi bir noktasında bir olay çekmemiş. Bu iş öyle değil ki! Bazen bir ay iki ay arazide kalacaksın. Öyle ki cephe hattı burası. Canın isteyince giremezsin, girsen canın istediğinde çıkamazsın. Adam gibi yemek yok, su yok, yatacak yer yok. İyi bir gazeteci veya iyi bir fotoğrafçı olmak bu bölgelerde iyi olacağınız anlamına da gelmiyor. Yanına havan topu düşüyor, sen kalkıp fotoğraf çekiyorsun. Bunu yaparım demek kolay ama yaşamak kolay değil. Tabii bir de en önemlisi, buralarda görev yapan her meslektaşım buraya aşama aşama geliyor. İnsanlar popüler belki havalı olanı seviyor ama en doğrusu yaptığın işi başarı ile yapmak.”
UĞUR YILDIRIM KİMDİR?
1985 yılında Tunceli’de doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Gazeteciliğe 2008 yılında Ankara’da adım attı. Anadolu Ajansı ve Hürriyet Gazetesi’nin ardından 2011 yılında Sabah Gazetesi’nde göreve başladı. Mesleğin ilk yıllarında kent gazeteciliği üzerine uzmanlaştı ve çok sayıda belgesel fotoğraf çalışmasına imza attı. 2014 yılında ise İstanbul’a giderek Sabah Gazetesi Haber Merkezi’nde görev yapmaya başladı. Başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın farklı noktalarında savaş-çatışma alanları ve kriz bölgelerinde çalıştı. Meslek hayatında dünyanın önemli olaylarını haberleştirme ve fotoğraflama şansı buldu. Uğur Yıldırım, bugün halen savaş ve sonrasında ortaya çıkan insani sorun/sonuçlara odaklanan haber ve fotoğraf projeleri üzerlerinde çalışıyor.
Paylaş