Paylaş
2 Dirhem 1 Çekirdek programının dördüncü sezonu başlıyordu. Program arkadaşım Nihat Demirkol gelmişti bile. Ancak sevgili çekirdeğimiz Burcu Atatür mazereti nedeniyle katılamayacağını bildirmişti.
Nihat Bey de ben de yenilenen dekoru pek benimseyemedik. Stüdyodaki inatçı birkaç sinek cabasıydı. Burcu Hanım’la kısa bir telefon bağlantısı yaptık. Elli dakika çabucak geçiverdi.
Her program aklınızda bir tat bırakır. Program sonrasında da konuşulur bu. Bu programdan bende kalan tat iyiydi. Nihat Bey de aynı hissi paylaşıyordu.
Sonrasında kahve içmek için Alsancak’a doğru yola düştüm… Kordon, öğle saati olmasına rağmen kalabalıktı. Daha doğrusu kaotikti.
Sağ tarafta ikinci sıra park etmiş arabalar, mal indiren kamyonlar. Sol tarafta ise dış cepheleriyle her biri ayrı telden çalan kafeler, nargileciler, restoranlar… Ara ara hanutçular…
İzninizle elitist bir yorum yapacağım: Gecekondu ruhu Kordon’u ele geçirmiş. Sıfır estetik kaygı… Sıfır denetleme… Yaşasın gelişigüzellik…
Mekanlardan tek tip tente isteyen kafa ön cephelerde neden böyle bir sakilliğe izin verir anlamak mümkün değil. Sembol cadde yıllardır imdat diyor. Belli ki duyan yok.
Midpoint tenhaydı. Yeni yeni yürümeye çalışan bir erkek çocuğu kedilere yaklaşabilmek için annesini sürüklüyordu. “Doğuştan hayvansever galiba?” diye takılmak istedim. Kadın Türkçe bilmediğini söyledi.
“Nerdensiniz?” diye sordum. “Brezilya” dedi kadın. “Annem Japon, kocam İtalyan” diye de ekledi. Bologna’da oturuyorlamış. Adamın işi için İzmirdelermiş. İkinci defa gelmişler ve kenti seviyorlarmış. İzmir kendini sevdiren bir kent…
Böyle dünya vatandaşlarıyla karşılaşınca ne kıtası, hangi sınır, ne millisi diye mırıldanmadan edemiyorum. Ümidim şu: kaynaştıkça barışacak dünya...
Daha sonra arkadaşlarımın Alsancak’ta Saint Joseph’e yakın açtıkları Yerdeniz Kitapçısı’na geçtim.
Genç şairlerden Cihat Duman’ın imza günü vardı. Hiç şiirini okumamıştım. Hemen internetten yazdıklarına göz attım. Gördüklerimi sevdim. Ayrıca Duman’ın sohbeti de çok keyifli ve renkliymiş. Bildiririm. İleride temelli İzmir'e gelmeyi düşünüyor.
Ergun Tavlan, Cihat Duman, Ahmet Büke ve kızı Zeynep
Çaylar gelip gidiyordu ki içeri giren gençten iki kadından biri içerideki kitap kokusunu ciğerlerine çekerken diğeri ümitsizce Füruğ Ferruhzad’ın “Yeryüzü Ayetleri” kitabının olup olmadığını sordu. Yerdeniz'in sahiplerinden Ergun Tavlan da bir dakika bakayım deyip gitti ve elinde kitapla geldi.
Genç kadın çok heyecanlandı, kitabı bir yıldır aradığını söyledi. Hemen ödemesini yapıp özenle çantasına koydu. Dükkandan çıkarken de coşkuyla “günüm kötü başladı ama herhalde bundan sonra iyi gidecek” dedi. Uzaklaşırken hala gülümsüyordu.
Bilen bilir uzun süredir aradığınız bir kitabı bulmanın mutluluğunu…
Ergun’un eşi Nuray anlattı, bir kerresinde sevinç gözyaşı bile dökmüş.
Nuray sevdiğim şairlerden Osman Konuk’un da uğrayacağını söyledi ama maalesef bekleyemedim.
Keşke ilk şiir kitabını çıkaran 17 yaşındaki yeğenim Ece Kutucular da burada olsaydı da bu insanlarla tanışsaydı diye düşündüm. Ece’ye hep “iyi beslenmelisin” diyorum. Bol bol okumalısın diyorum. İlk fırsatta ona on şiir kitaplık bir paket yollayacağım.
Ece ve ben…
Zeynel’in fırından simitleri alıp yola koyulduğumda Kordon daha da kalabalıklaşmıştı. Hayat bir şekilde yürüyordu da bu kadar yorucu olması şart mıydı?
Urla’ya varınca derin bir oh çektim. Elime Ece’nin "Esinti"sini aldım. Gülümseyerek yeniden okumaya başladım. Sırada Ergun’un yeni çıkan kitabı Sesleri Alan var.
Paylaş