Paylaş
Bin 500 dönüm üzerine kurulu bu çiftlik yine Söktaş’ın sahibi olduğu Moova’nın süt ihtiyacını karşılıyor. Malum, Moova’nın süt ve peynirleri yaklaşık beş aydır piyasada. Kendi yemi, kendi hayvanları, kendi dolum tesisi... Detayları www.moova.com.tr linkinde bulabilirsiniz.
Bu tür ziyaretler benim gibi işin içinden gelmeyenler için oldukça aydınlatıcı ve zihin açıcı oluyor. Çünkü, telaşlı tüketiciler olarak aldığımız, kullandığımız şeylerin arkasındaki organizasyonu, verilen emeği, gösterilen özeni yeterince fark etmiyoruz, edemiyoruz.
Örneğin; bir litre sütün çiftlikten çıkıp market rafına ulaşana kadarki hikayesi... Pek çok değişkeni, pek çok aktörü olan en küçük bir ihmali kaldırmayacak uzun ve karmaşık süreç... İşte, bu ziyarette sütün başlangıç hikayesini gördük. Yemden, sağıma kadar pek çok konuda bilgilendik. Sağmal büyükbaş hayvancılığın geldiği son nokta gerçekten etkileyici... Hem kalitede hem de verimlilikte çıtayı yüksek tutmak için gösterilen çaba takdire şayan. Bu bölge sadece üretim miktarında değil, üretim standartlarında da ülkeye liderlik edecek gibi duruyor.
Okul kitaplarıyla mı başlasak
Dönüp dolaşıyoruz yine aynı yere varıyoruz. Her şeyin başı eğitim! Tamam, o zaman nasıl bir eğitim? İşte, bu sorunun cevabını vermek o kadar kolay değil. “Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz?” sorusu daha anlamlı belki...
Bir taraftan küresel dünyaya ayak uydurmaya çalışıyoruz. Diğer yanda teknoloji baş döndürücü bir hızla dünyayı değiştirmeye devam ediyor. Nüfus genç. Okul sayımız yeterli olmadığı için gencecik insanları sınavlarla hırpalıyoruz. Okuyan şanslılar için okul sonrası çok mu parlak peki? Maalesef hayır...
Eğitim sistemimizin sorunları alelacele düzenlemelerle çözülecek gibi değil. Ama bir şeyler de yapılması gerek. Yeni bir model üzerinde çalışılmayacaksa da mevcut üzerinde iyileştirmeler yapılması, somut adımlar atılması şart.
Geçenlerde sevgili dostum Yılmaz Argüden’in gönderdiği bir makale bu açıdan dikkat çekiciydi. Yılmaz, AR-GE Danışmanlık Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı. Onun önerisi değişime okul kitaplarından başlanması.
Bunun hem ekonomik hem de çabuk sonuç alınabilecek bir yol olduğunu düşünüyor. Kitapların akademik yönden iyileştirilmelerinin ötesinde görsel olarak da çağı yakalaması gerektiğini vurguluyor. Öğrencinin ilgisini çekmenin önemine değiniyor.
Burada yine baştaki soruya dönüyoruz mecburen. Nasıl bir gençlik yetiştirmek istiyoruz? Bu sorunun cevabı okul kitaplarının içeriğinin de belirleyicisi çünkü.
Sorgulayıcı, araştırıcı, küresel düşünen, yereli de ihmal etmeyen, çoğulcu, barışçı, çevreye duyarlı, teknolojiye açık diye sıralamaya başlarsak bunun müfredatını belirlemek zor olmaz. Okul kitaplarını da öğrencilerin ilgisini çekecek görsel, güncel bir formatta sunulabilir. Omurga tamamsa gövdeyi tamamlamak zor olmaz.
Ama bu öncelikler üzerinde mutabık değilsek, sizin öncelikleriniz farklıysa, bu tartışmalar sürer gider. Ne kitaplar değişir, ne de sorunlar iyileşir!
Blöflere, restlere kaldı işimiz
Bu ülkenin futbol yüzü pek sevimsiz bu aralar. Aslında hiçbir zaman çok sevimli olmadı, ama şimdilerdeki hali de pek hal değil. Bu kadar vakit ayrılan, bu kadar para harcanan yüzün bu hale gelmesi üzüntü verici. Müthiş bir enerji kaybı! Yüz bu halde olunca “dil” de iyice yoldan çıkıyor tabii! İlkokul münazarasını aratır hale geliyor...
Bu noktaya nasıl gelindiğini biliyoruz. Buradan çıkış ise, kurnaz geçinen yöneticilerin yapacakları blöflere, çekecekleri restlere kalmış durumda. Siciller pek ümit vermiyor, ama hadi hayırlısı!
Yine de “bir musibet bin nasihatten iyidir” sözü doğrulanacak gibi geliyor bana. Temmuz 2011’de gelen deprem ve artçıları futbolun maskesini düşürdü. Neyin ne olduğunu gösterdi. En kötüsü, ya gördük ya da bu aralar görüyoruz işte!
HAFTANIN RAPORU
*Haftanın tiviti: Modern büyü tarifi; “Mikro-dalga fırında iki dakika ısıttığınız yarasa bacağını çıkarıp folyaya sardıktan sonra
web sitemizdeki duayı...”
– Murat Aykul. Sevgili Murat twitter’da takip ettiğim pırıltılı insanlardan. Muzip, zeki ve bilgili.
* Haftanın İzmir tiviti: İzmir yolundayım. Leyleği havada gördüm. Tarifsiz bir heyecan sardı beni. – Elif Ergu Demiral
* Dünya Mutluluk Raporu: Yaklaşık 150 sayfalık bu rapora www.earth.columbia.edu sitesinden ulaşabilirsiniz. Çok kapsamlı bir rapor. Sürpriz yok. En mutlu ülkeler Danimarka, Finlandiya, Norveç, Hollanda ve Kanada... Sıralamada Türkiye 78’inci çıkmış. Refah seviyesi önemli, ama mutluluk refahtan ibaret değil. Asıl siyasetçilerin mutlaka bu rapora göz atması gerek. İnsanların değişen tercihleri üzerine önemli ipuçları var.
Paylaş