Paylaş
GEÇEN gün sevgili Reşat Yörük aradı. “Akıllı Trafik Yönetim Sistemi için IFC (International Finance Corporation) ile imza töreni var, bekleriz” dedi.
Gün ortasında böyle toplantılara icabet etmek kolay olmuyor, ama konu “trafik” ve “akıllı sistemler” olunca gitmek istedim.
Ulaşım bütün kentlerin ortak sorunu... Bu soruna getirilecek her mühendislik çözümü de hem ilgi çekici hem kutsal...
Salon hayli kalabalıktı. Medya ilgisi de üst düzeydeydi. Önce “Tam Adaptif Trafik Yönetim Sistemi” ile ilgili tanıtıcı bir sunum vardı. Ayrıca alınacak 114 adet acil müdahale aracıyla ilgili de bilgi verildi.
Daha sonra IFC temsilcisi İzmir’i neden önemsediklerini gayet olumlu bir tonda izah etti. Ardından söz alan Başkan Aziz Kocaoğlu da 45 milyon Euro’luk kredi için sıkı bir pazarlık dönemi geçirdiklerini belirtip “Akıllı Trafik Sistemi” yatırımının ülkede bir ilk olduğunu vurguladı. Daha sonra imzalar atıldı ve toplantı sonlandı.
Sistemin oldukça iddialı hedefleri var. Engelliler için sesli trafik lambasından tutun da kırmızı ışık ihlallerini algılayan manyetik sensörlere kadar... Kent 700 kamerayla izlenecek... Kredi 15 yıllık ve faiz oranı Euribor + %2.75 ki fena görünmüyor.
Toplantıda soru cevap bölümü olmadığı için kafamda oluşan soruları buraya taşımak durumunda kaldım:
* Bu tip projelerin hastalığıdır. Evdeki hesap çarşıya uymaz. Böyle kapsamlı bir proje için 45 milyon Euro yeterli olacak mı? Sistem bütün kenti kapsayacak mı?
* Sistemin mevcut altyapının üzerine monte edilmesi yeterli olacak mı, yoksa bir takım alt yapı çalışmaları da yapılacak mı?
* Sistem parça parça devreye alınacaksa ilk uygulama nerede ve ne zaman başlayacak?
* Bu sistemi başarıyla uygulayan dünya kentleri ile ilgili bir bilgi alışverişi oldu mu, olacak mı?
* Kentteki üniversitelerle bu konuda bir işbirliği var mı?
Hakkı verilirse bu tip sistemler ulaşımda devrim yaratabilir. Umarım İzmir’in bir de böyle bir farkı olur.
Sosyal medya gurusu
Ahmet Hakan’ın İstanbul’daki muhtemel Büyükşehir Belediye Başkan adayları ile ilgili yazdığı yazıda ilginç bir tanımlama vardı.
Hakan, Mustafa Sarıgül’ün “düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısı” olarak İstanbul’a büyük yatırım yaptığından söz ediyor ve CHP için önemli bir seçenek olduğunu söylüyordu. “CHP’nin bunu değerlendirip değerlendirmeyeceği henüz bilinmiyor” diyordu.
Bu yorum bana Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’ı çağrıştırdı. Ben de yerel siyasetçiler arasında Sevgili Tartan’ı “sosyal medyanın gurusu, etkili iletişimin babası” olarak görüyorum. Yaptığı hizmetleri eksiksiz anlatıyor. İsmini kamuoyu nezdinde hep canlı tutuyor.
CHP üst yönetimi Büyükşehir için Aziz Kocaoğlu dışında bir seçeneğe açık mıdır, bilemem ama Hakan Başkan “nasıl seçenek olunuru” iyi gösteriyor.
Yerel televizyonlar, radyolar
Şahsen yerel medyadan hep çok ümitliydim. Bu bölgenin özellikle televizyonları ve radyolarıyla fark yaratabileceğini düşünüyordum. Küresel rüzgarlara yerelin vereceği cevaplar olduğunu sanıyordum.
İzleyici, dinleyici ile yayıncı arasında alış verişin ötesinde duygusal bir bağ olduğuna inanıyordum. Müşteri aksaklıkları hoş görür, ama her halükarda “yerele” sahip çıkardı. Kendi sesini önemserdi. Yayıncı da her türlü zorluğa rağmen müşteriye hizmeti aksatmazdı. “Bölge insanını” ihmal etmezdi.
Yanılmışım. Belki bir romantik bir temenniydi benimkisi. Şahsen yerel kanalların hem ulusal, hem de küresel karşısında fazlasıyla ezildiğini görüyorum. Küçük başarıları, hikayeleri, güzel işler var elbet, ama genel tablo tatsız.
Nedenleri, niçinleri doktora tezi konusu... Üstelik bilgimin sınırlı olduğu bir alan... Rekabetin sert olduğu herkesin malumu... Kabul, prime time’da dizilerle başa çıkmak mümkün değil. Başka yetersizlikler, dengesizlikler de var.
Yine de yerel kanalların yeterli enerjiyi harcamadığını, izleyicinin de ambale olmuş vaziyette yerele yeteri kadar özen göstermediğini düşünenlerdenim. Daha iyisi mümkün!
Bu kimin umurunda onu bilmiyorum işte!
Paylaş