Paylaş
Ben de hem aklıma üşüşen soruları sıraladım birer birer: Neden çorbanın bu kadar sevildiği bir ülkede sadece ortalama üç çeşit çorba yapılıyor? Güllaç gibi güzel bir malzeme neden sadece ramazanda tüketiliyor? Evlerde sadece dört baharat varsa bunların biri nasıl tuzot olur?
Yazı yazmaya başladığım ilk günden beri kendime bir söz vermiştim. Tüm kalbimle isteyerek yapmaya başladığım bu iş için düşündüklerim ve hissettiklerimi yazmakla arama bir şeyi sokmayıp, sadece ve içten kalmaktı sözüm. Kaşık yazısına, 70 yıllık şimşir ağaçlarından mı; nereden başlayayım derken, bir anda aşağıdaki dökülünce uzun uzun ekrana baktım ve paylaşmam gerektiğini düşündüm. Bazen soru sormak, yazıp bir şeyler söylemekten çok daha uzun bir anlatıma dönüşebileceğinden aldığım cesaretle...
Yazı yazmaya oturduğumda dışarıda güneş batıyordu. Mutlu Tönbekici’nin kaleminden çıkan, benimle ve Simotas Binası ilgili yazıdan sonra gelen birçok mesaj ve e-postalardaki sorular aklımda. Kuzguncuk sırtlarından Dolmabahçe, Çırağan ve eski İstanbul üzerinde güneşin battığı yerler gri ve mor; gökse nefis bir sarı. Üzerinde morlu sarılı bulutlar var. Kaşıklar ve şimşir ağacı yerini hayaller kurmaya çoktan bırakmıştı. Ortaokuldayken sevdiğim anların kokularını içime çeker saklamak isterdim. Şimdilerde de yemek istiyorum. Bir anda bir keke dönüştü her şey gözümde. Ara verip yapmaya iniyorum. Az evvel tuşlara dökülen soruları birlikte tatlı yiyip tatlı tatlı konuşmak için.
BİRAZ HAYATTAN SÖZ EDELİM
Hayatımızda değiştirmek istediklerimiz için ne kadar cesaretimiz var?
İçimizdeki sesi ne kadar dinleyebiliyoruz?
Hayatla akıyor muyuz, yoksa içinde boğuşup ya tutunacak bir dal, ya da üzerine çıkacak bir tekne mi arıyoruz hep?
Tekneyi bulduğumuzda da aman bir yere çarpıp parçalanmasın diye endişemiz bitmiyor mu bir türlü?
Akmazsak bulanacağımızı unutuyor muyuz devamlı?
Kendimiz gibi olma cesaretimiz var mı?
Aklımızdakileri söylesek, istediklerimiz yapsak kimse sevmez mi bizi?
Birinin diğerinde aşık olduğu şeyler mükemmellikler midir, renkler mi?
En son karnımızı şişire şişire nefes aldığımız, salya sümük ağlayabildiğimiz veya etrafı inleterek güldüğümüz zaman ne zamandı?
Günümüzün ne kadarında yaptıklarımız bizi heyecanlandırıyor?
Kendimizi gerçekleştirmeyi ne kadarda bir düşünüyoruz?
Hayallerimizi anlatırken içten içe ne kadar olabilecekmiş gibi hissediyoruz?
Yaşın 50 veya 70 olması, bunları düşünmeye engel midir?
Martha Stewart kaç yaşında Martha olmuştur?
YEMEĞİN SORDURDUĞU SORULAR
Eldivenlerle yemek yapılan programları izlediğimizde yanlış gelen ne?
Neden çorbanın bu kadar sevildiği bir ülkede sadece ortalama üç çeşit çorba yapılıyor?
Evlerde sadece dört baharat varsa bunların biri nasıl tuzot olur?
Güllaç gibi güzel bir malzeme neden sadece ramazanda tüketiliyor?
Kadayıftan mantı yapıldığında şahane olduğunun niye bu kadar az kişi farkında?
Yunanistan ismi Turkish Delight olan bir yiyeceğe bile sahip çıkarken aklımız nerede? Armut toplamadığımız kesin, onlar da ithal edilmeye başladı!
Televizyonda yemek yapan şeflere bakıyorum, Neden erkekler TV’ye oldukları gibi çıkabilirken; kadınlar ciddi makyajlı, topuklu ve şık olmalı?
Neden en iyi okullarda okuyanlar çokuluslu şirketlerde pazarlamacı olup, yerel üretime katkıda bulunmuyor?
Güneş enerjisi kullanarak soğutma yapmayı bulan bir Türk. Kimse niye bu adamın sistemini alıp milli bir değer haline getirmiyor?
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye kendi kendine yeter olsun diye Anamur’da muz, Rize’de çay yetiştirmek için seferber olan ve bunu imkansızlıklar içinde gerçekleştiren; bizi biz yapan insanlar nerede? Bu yaratıcılık ve ısrarcılık nerede?
IHLAMURLU LAVANTALI BOĞAZ KEKİ
Bir su bardağı kadar ıhlamuru bir buçuk su bardağı sütte kaynatın. Kaynayıp süt kabarınca altını kapatıp soğumaya bırakın. Ne kadar uzun bırakabilirseniz, o kadar iyi. Süt oda sıcaklığına düşmüş olmalı. Ihlamurun sarılığı da süte iyice geçmeli. Üç yumurtayla bir su bardağı şekeri beş dakika boyunca çırpın. Ihlamurları süzüp, sütü ekleyin. Bir su bardağının üçte birine hafif bir zeytinyağı ekleyip, iyice karıştırın. İki buçuk su bardağı unu ve bir paket kabartma tozunu da ekleyip iki dakika daha çırpın. Pişireceğiniz kabı iyice yağlayıp, yarım çorba kaşığı unu elinizle her tarafına serpin. Karışımı üstüne dökün.
Kekin üzerinde fırın kağıdını yağlayıp buruşturun. Fındıktan biraz büyük, iki santim boyunda oval toplar yapın. Bunları döktüğünüz kek karışımının yarısına kadar batırın. Amaç, kek pişince üstünde boşluklar kalmasını sağlamak. Bunun için önce misket koymayı düşündüm, batar diye vazgeçtim. Kağıtla denedim çok güzel oldu. Hem de kağıt olduğu için alt taraf daha fazla pişti, böylece üzerine koyduğum sos da kekin içine hemen gömülmedi. Pişirmenin 30’uncu dakikasında kağıtları çıkarın. Böylece boşluklar da pişmekten nasibi alsın ve ufak oyuklarla kremayı üzerine geçiremesin. 175 derecelik fırında 45 dakika kadar pişirin.
PİŞTİĞİNİ ANLAMAK İÇİN EVRENSEL TESTİ UYGULAYIN
Pişip pişmediğini anlamak için evrensel testi uygulayın: Bir bıçak saplayın, temiz çıkıyorsa kek hazır demektir.
Kekin pişmesini beklerken üç çorba kaşığı suyun içine dört çorba kaşığı tepeleme dolu toz şeker ekleyin. Karıştırarak kısık ateşte kaynatın. Kaynamaya başladıktan sonra dört dakika çevire çevire suyunu uçurun. Şeker netliğini kaybetmemeli. Son olarak da sabitlenmesi için üç-dört damla limon sıkın. Ağdalı kıvama gelince, üstüne başak şeklindeki 10 dal lavantayı atın. Şeker çok sıcaktır, elinize gelmemesi için dikkat edin. Şekerin her tarafına bulaştığına emin olunca, bir fırın kağıdına çıkarın. Aynı şekilde dört-beş ıhlamur çiçeğine aynısını yapın. Onları da lavantaların yanına çıkarın.
Kek fırından çıktığında biraz dinlenince, beş lavantayı ve beş tomurcuk ıhlamuru elinizle ufak parçalara ayırın. Bir kutu kremayı çırpın ve parçaladıklarınızı ekleyin. Çıtırtılı ve lavanta tatlı bir kremanız olacak. Bu karışımı kekin boşluklarına kaşıkla dökün sonra kenarlarını lavanta ve ıhlamurlarla süsleyin.
Servis yapacağınız tabağa biraz ahududu reçeli bulayın, üstüne fotoğraftaki gibi ince bir krema geçin. Tatlı tatlı ıhlamur kokan kekinizden bir dilimin üzerindeki bulutlarda çıtır lavanta çiçekleri olacak. O bulutlara karışan sarılıklar için de şekerli ıhlamur çiçekleri... Kim hayallerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi söylerse, inanmayın. Bütün enerjinizi iyi niyetle hayata akıttığınızda size ödülleriyle dönecek. Mühim olan içinizden gelenleri istemek.
MARİFETLİ MAARİF TAKVİMİ
* Bamyaya veda etme vakti geldi. Son konserveler yapılabilir.
* Buzdolabında dondurabileceğiniz fasulyeler için de son günler.
* Minik patlıcanlar keyifle közlenmeyi bekliyor.
* Lahana ve pırasalar sonbahara ciddi ciddi girdiğimizin işaretçisi. Ben yaz sebzelerine veda etmeden son turfandaların tadını çıkarıyorum.
HAFTANIN SÖZÜ
İçini dolduracak çok şey olduğu zaman, günün yüzlerce cebi var.
(Friedrich Nietzsche)
Paylaş