Paylaş
Dört sene evvelki doğum günümde hastanede çalışıyordum.
Üç sene evvel ekonomik krizin yorgunluğu üzerimdeydi.
İki sene evvel hastanede çalışmayı bırakmıştım. 29 Nisan’da kitabım çıkmıştı ve kendimi kuş gibi hafif hissediyordum. Ortaokul ve lise arkadaşlarımla toplandığımız bir doğum günü kutlamıştık. Eşzamanlı olarak burada yazmaya başlamıştım. Bunların peşi sıra televizyon programım ‘Mucize Lezzetler’i doğurma sancım vardı. O yüzden küçük ve basit bir kutlama istemişti canım.
Tüm bunları anlatmamın nedeni; bu sürece bakarken hep fark ettiğim şey, insanın ne çabuk değiştiği. Ruhumuz dönem dönem ağırlaşıp, hafifliyor. Bunu bilmek ve olanları olgunlukla karşılayıp, akışa bırakmak rahatlığını yaşamaya izin vermekte fayda var.
ZÜMRÜDÜANKA OLMAK
Doğum günüm vesilesiyle son yıllarımda hayatla ilgili öğrendiğim en önemli şeyi paylaşmak istedim; doğru yolu bulabilmek için kendini hayatın akışına bırakabilmek, bunun için de içindeki sesi dinlemek. Bu yolculukta, arada yanmak da var gözyaşı da. Bunları derken aklıma Simurg’un hikâyesi geldi. Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg nam-ı diğer Zümrüdüanka Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesiymiş.
Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası, Kafdağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş.
İstek (heves), aşk, marifet, istisna, tevhid (birlik), hayret ve yokluk vadileri.
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar.
İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Aşk Denizi’nden geçmişler önce...
Ayrılık Vadisi’nden uçmuşlar...
Hırs Ovası’nı aşıp Kıskançlık Gölü’ne sapmışlar...
Kimi Aşk Denizi’ne dalmış kimi Ayrılık Vadisi’nde kopmuş sürüden...
Kimi hırslanıp düşmüş ovaya kimi kıskanıp batmış göle...
Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp.
Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış).
Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış.
Baykuş, yıkıntılarını özlemiş, Balıkçıl kuşu, bataklığını.Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen altıncı vadi ‘Şaşkınlık’ ve sonuncusu vadi ‘Yokoluş’ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kafdağı’na vardıklarında geriye 30 kuş kalmış.
Sonunda sırrı, Bilgi Ağacı’ndaki sözcüklerde çözmüşler: Farsça ‘Si’, ‘30’ demekmiş... ‘Murg’ ise kuş...
Öğrenmişler ki;
Her biri de Simurg’muş.
30 kuş anlamış ki, aradıkları sultan kendileri ve gerçek yolculuk kendine yapılan yolculuk.
BU DA KENDİME ARMAĞAN ETTİĞİM PASTA
PASTA KILIĞINDA TAVUK
Çocukken hiç pasta yiyemezdim. Kremalı herhangi bir şeyi ağzıma değdiremezdim bile. Aslen hiçbir zaman da tatlı insanı olmadım. Belki bu sebepten benim tatlılarım da yemeğe benzer. Tatlıcıların milimetrik ölçlerini kullanmayı pek sevmem. Bu doğum günümde de “Ya ben niye pastayı tatlı diye düşünüyorum” diye kızdım kendime. Hem hep beraber toplanınca kutlamayı insan masada daha erken başlatmak istiyor. Eh o zaman ana yemeğin pasta gibi yenip kesildiği bir tarif yapsam yeridir dedim. Ben ve benim gibi hisseden çocuklara... Bol baharat var benimkinde ama yaşı küçük çocuklar bunları biraz sadeleştirebilir. Afiyet şeker olsun!
Katman katman lezzetli, üzeri peynirlerin çikolatası olan parmesan peyniriyle kaplı pasta görünümünde yemek kıvamında bir tarif bu. Krepler pasta katlarını oluşturacak, beşamel sos krema görevini görecek, tavuk ve pastırma lezzetlendirecek, üzerine rendelenen peynirler de hem göze hem mideye hitap edecek.
Krepler için yarım litre süt, 4 yumurta, 1.5 bardak un, 1 çorba kaşığı zeytinyağı ve tuzu geniş bir kâsede çırpma teliyle pütür kalmayacak şekilde karıştırın. Orta büyüklükte, seramik tabanlı bir tavayı hafif yağlayın ve havlu peçeteyle tüm yağı dağıtın. Un dibe çökeceği için her seferinde karıştırarak bir kepçe krep karışımını tavaya döküp, yuvarlak şekil alsın diye tavayı çevirin. Her tarafını eşit pişirmek için bir-iki kere çevirin ve bir tabakta toplayın. Bu şekilde 10 kat krep yeterli olacak.
İçi için, bir tencereye 3 adet tavuk göğsü yerleştirip, üzerine çıkacak kadar su koyun. Bir soğan, iki havuç, bir-iki defne yaprağı ve tane karabiberi de ekleyip, haşlayın. Tavuklar pişince çıkarıp minik küpler halinde doğrayın. Çok kurumasınlar diye bir-iki kaşık tavuk suyundan ekleyin ve istediğiniz oranda tuz, karabiber ilave edin. Bu tarifin pasta gibi görünmesi ve kremayı andırması için kıvamlı bir sos gerekiyor. Beşamel sos ideal. 3 çorba kaşığı tereyağını eritip, 3 çorba kaşığı unla çevirin sonra üzerine ara ara tavuk suyu ve sütü ekleyerek karışıma yedirin. 8 çorba kepçesi tavuk suyu ve 4 kepçe süt yeterli. Kıvamlanan beşamel sosa, 1/4 muskat rendeleyin ve içine ince doğranmış iki acı biber ve elinizle birkaç parçaya ayırdığınız 12 dilim pastırmayı, 60 gram rendelenmiş dil peynirini ve 6 dal taze fesleğeni, 2 dal taze naneyi ekleyin. 4 avuç yer fıstığını havanda dişe gelecek kadar dövüp, tavuklarla birlikte tüm malzemeleri sosa yedirin. Son dokunuşsa kanımca beşamel sosu rahatlatacak olan küçük doğranmış, 4 tane salatalık ve biber turşusu.
Beşamel sostan 2 çorba kaşığı ayırın ve kalan sosu 10 kat krep arasına eşit şekilde paylaştırın. Artık yavaş yavaş pasta görüntüsünü alan kat kat krepleri 200 derecelik fırında 15 dakika bekletin. Çıkarınca pastanın yanlarını ayırdığınız beşamel sosla sıvayarak, hem yanlarını hem de üzerini rendelenmiş 60 gram parmesan peyniriyle kaplayın. Son olarak 3 adet kiraz domatesi kızgın yağa batırıp, kabuklarından pıt pıt sesleri çıkıncaya kadar yaklaşık 10 saniye kızartın. Son dokunuş olarak krep pastanızı kiraz domatesle süsleyip, sabırsızlıkla kesip, yemeyi bekleyebilirsiniz.
Marifetli Maarif Takvimi
Bu sene akasya ağaçları bir başka mis kokuyor. İstanbul’da en güzelleri Anadolu Hisarı sırtlarında.
Boğaz sahilinde keyif yapıp gümüşbalığı avlayabilirsiniz.
Reçel yapmak için incirler yumuk yumuk hazırlar.
Mülverler gelin beni toplayıp reçel yapın, kurutup
çay yapın diyorlar.
HAFTANIN SÖZÜ
Ham meyve dalına sıkıca yapışır.
Olgunlaşıp tatlılaşınca da dalda duramaz, düşer.
Dünyaya sımsıkı sarılmak hamlıktır,
Olgunlar daha hayırlı olanla ağızları tatlılaştığı için dünyaya soğumuştur. (Mevlana)
Paylaş