Paylaş
“Sen çiçek olup etrafa gülücükler saçmaya söz ver. Toprak olup seni başının üstünde taşıyan bulunur” demiş Mevlana. Bu güzel cumartesi günü kulağınıza fısıldamak istedim bu sözü. Sırtımızda, kara kışı yaşayıp, kendimize kapanamadığımızdan mıdır bilinmez, bir bahar yorgunluğu hüküm sürmekte. Baharın bu renkli ve kokulu güzelliklerinin, yeni başlangıçlar yapmak için umut vermesini istedim.
Hadi bugün bir çiçek olduğumuzu düşünelim. Kimimiz bayırlarda bir gelincik, kimi az bir su ve odun parçalarının içinden nefes keserek büyüyen bir orkide, kimimiz de hem kokulu hem zarif bir o kadar da dikenli gül olmak isteyebilir. Huyumuz ve ruhumuz yansıyacaktır seçeceğimiz çiçeğe.
Hadi bugün bir çiçek olduğumuzu düşünelim. Çiçeğin de kimi zaman açıp coştuğunu, sonrasında sadece yaprak ya da kuru dal olarak kaldığını hatırlayarak. En sevdiğimiz çiçeklerin çoğu 15-20 gün açar ve biz insanlar bu günler için onları bir yıl bekler ve besleriz. Kuru dal gibi çıplak kalmanın da hayatın bir parçası olduğunu, bizi on beş gün için bir yıl bekleyenler olduğunu düşünerek kendimize hatırlatalım.
Çiçekten farkımız ne ki?
Hadi bugün bir çiçek olduğumuzu düşünelim. Yüzümüzü doğan güneşe döndürüp, onu batana kadar yavaş yavaş takip ettiğimizi... Hareket edememenin baş döndüren sakinliğini... Rüzgâr sesinin ıslığını dinlemeyi, baharda çiçek açmak için mart soğuğuna bile katlanmak arzusu içinde olduğumuzu...
Hadi bugün çiçek olduğumuzu düşünelim. Güzellik başa bela, dimdik dururken dalımızda, bir anda kesiliverip, motor gibi hızlı konuşan bir Çingenenin tezgâhında dizilmiş, yeni sahibimizi beklediğimizi, sonra da onun heyecanına ortak olduğumuzu...
Hadi bugün çiçek olduğumuzu düşünelim. Öyle endamlı değil, bir meyve ağacının sıra sıra dizilmiş çiçeklerinden sadece biri olduğumuzu. Sanki bir fabrikada dikiş tezgâhının başında dizilmiş insanlar gibi. Çıkacak meyvenin habercisi olarak sıramızı beklediğimizi... Ara sıra ziyaret eden arıları beslemenin haklı gururunu yaşayarak!
Hadi bugün çiçek olduğumuzu düşünelim. Hatta bu dünyada çiçekten hiçbir farkımız olmadığını... Sadece zaman ve mekân biraz farklı ama döngüde aynı kadere sahip olduğumuzu bilmek hiç de zor değil.
Ömer Hayyam da rubaisinde çok güzel özetlemiş:
“Kalk sevinç dolduralım garip gönüle
İçelim doğan güne karşı bülbülle
Yırtalım biz de gömleği aşık gülle
Verelim çiçekler gibi ömrü yele.”
‘Vahşi ve yahşi’ bir çiçek: Müjde
Çiçekler ve kokuları ile garip bir ilişkim var. Kısa süreli güzelliklerini hatırda tutabilmek için, kokularını bir şekilde yakalamak ve uzun süre saklamak, hatta bir parçam haline getirmek için onları yemek arzum her yıl kıpraşıyor. Burada Patrik Süskind’in ‘Koku’ romanındaki Grenouille karakterinin hali aklıma geliyor ve arada kendime çekidüzen veriyorum. Tabii çaktırmamak arzumun bittiği anlamına gelmiyor.
Bu aralar bir taraftan imbikle bir taraftan da farklı teknikler kullanarak çalışıyorum. Yeşil incir, mürver, mor salkım, ıtır çiçekler vs vs (Çiçeklerle ilgili birkaç tarifimi bu hafta Facebook’a ekleyeceğim)
Öte taraftan doğa ve tüm otlar yenebilir çiçekleri ile bize hizmet etmek ister gibi! Tam bu kadar çiçekle haşir neşirken, hayat karşıma ‘vahşi ve yahşi’ bir çiçeğe benzeyen bir insanı çıkardı. Gıyaben tanıdığım ama ilk defa geçen haftalarda yakından sohbet fırsatı bulduğum Müjde Tönbekici, henüz 21 yaşında rehber olarak Türkiye’yi gezerken Şirince Köyü’nü keşfediyor ve karar verip, orada yaşamaya başlıyor. Şirince, Selçuk yakınlarında bulunan, o yıllarda neredeyse terk edilmiş bir köy. Oraya gidiyor ve önce kendi evini toparlıyor. Yazar Sevan Nişanyan, ona gönlünü kaptırınca Şirince’de kendi dünyalarını kuruyorlar. Nişanyan Evleri, iki ‘deli-kanlı’ insanın, her bir taşına damlalarca alın teri ve düşünce koyarak inşa ettikleri bir vaha. Yıllar içerisinde, onların emekleri ile Şirince dünyaca meşhur bir köy haline geliyor.
Bir de ‘Küçük Oteller Kitabı’ var. Bence o Türkiye’de tatil yapmanın kalitesini değiştiren, Türkiye’nin pek çok yerindeki eski binaları kaybolmaktan kurtarıp, değerini epeyce arttıran bir proje. Bugün, ciddi efor isteyen bu projeyi, ağırlıklı olarak Müjde’nin kardeşi Mutlu hazırlıyor. Hatta bu yılki ‘Küçük Oteller Kitabı’ bu hafta fırından sıcak sıcak çıktı. Bir tane edinmenizi ve tatilinizi bu kitap elinizde planlamanızı tavsiye ederim.
Mürver çiçeğinin sırları
Nişanyan Otel’in yıllar içinde simgesi haline gelen bir içeceği var: Mürver Şurubu.
Mürver nedir derseniz yolda, orada burada yüzlerce defa yanından geçtiğiniz, ancak hiç fark etmediğiniz bir çiçek-çalı diyebilirim. Hemşin’de de yetişiyor, Selçuk’da da, İstanbul Kuzguncuk’ta da. Ben Şirince haricinde hiçbir yörede kıymetini bilip, topladıklarını görmedim.
Annem sağ olsun bize çocukluğumuzdan beri bu tip güzellikleri anlatır, kullandırır. Her yıl toplayıp, kurutup çay yapıyorduk; Müjde sayesinde şurubunu da
öğrendim.
Müjde Tönbekici’nin Mürver Şurubu
Mürver çiçeklerini, yapraklarını almadan toplayın. Bir kapta, 8 orta boy çiçeğe, 1 litreye denk gelecek kadar içme suyu ekleyin ve 24-30 saat arası fazla ışık almayan, serin bir yerde bekletin.
Beklettiğiniz suyu tülbentle süzün. Her bir bardak suya, 1 bardak şeker olacak şekilde, şeker ekleyin ve şekerin erimesi için biraz karıştırın. Tamamı erimeyecek ama su şeffaflaşıp, ağdalanacak. Bu şekilde bir gün daha bekletin. Gidip geldikçe, karıştırmaya devam edin. Kavanozlarken, her 1 litrelik kavanoza 1 silme çorba kaşığı limon tuzu ekleyip, kapaklarını sıkıca kapatın. Kavanozları bir tencereye yerleştirin ve kapak boyunu geçecek kadar kaynar su koyup, 15 dakika kaynatın. Kullanacağınız zaman kavanozu açıp, bardağa 1 parmak şerbet koyup, üzerini su ile tamamlayarak, şerbetinizi içebilirsiniz. Açık kavanozu kullanırken, muhakkak buzdolabında muhafaza edin. Mürver şerbetiniz emrinize amade.
Öksürüğe de mürver
- Şirince’nin mürverlerinden Müjde’nin elinden yapılma mürver şurubunu Nişanyan Oteli’nde hoş bir sunumla tadabilirsiniz. Şampanya bardaklarında, biraz çilek ve nane eşliğindeki bu tattan çok keyif alacaksınız.
- Şurubu soda ile açarak hafif gazlı bir içecek de yapabilirsiniz. Bu da Müjde’nin tarifine ufak bir Refika dokunuşu…
- Ayrıca mürver çiçeklerini serip kurutabilirsiniz ve tıpkı ıhlamur gibi, öksürüğünüze iyi gelecek nefis bir çay da yapabilirsiniz. Bir parça çubuk tarçın eklediniz mi uff…
Paylaş