Paylaş
Erik çıktı, kiraz yolda.
Dün iki uçurtma gördüm.
Etraf çimen kokuyor.
Papatyalar fışkırmış.
Ne yazık ki bütün bu güzellikler, siyaseti yumuşatamıyor.
Yılda 365 gün yazı yazıyorum. Ne faydası var? Hiç... Kendin yaz, kendin oku.
***
Gazetelere bakıyorum.
20 yıl önceki tirajları ne ise, hâlâ aynı yerdeler. Oysa 20 yılda 18 milyon artmış nüfus... Seçmen çoğalıyor, okuyucu çoğalmıyor... Beşiktaşlılar, Fenerliler, Galatasaraylılar çoğalıyor, okuyucu çoğalmıyor... Laikler, muhafazakârlar, demokratlar, dinciler, dinsizler, hepsi çoğalıyor, okuyucu çoğalmıyor. Mustafa Balbay’a üzülenler, Cumhuriyet’in tirajından daha fazla.
***
Baharda bu yıl bir melâl var.
Şarkılar yüreğime saplanıyor.
- Hadi, bir fasıl yapalım.
Ne fasıl’ı ulan?
Şarkıyı hep birlikte okumayı fasıl zannediyorsun sen... Fasıl, engin bir dizidir, kültürdür, disiplindir. Seninkisi ise bir eğlence... Ben eğlence sevmem. Müzik severim. Musiki severim. Hânende Nurettin Çelik’i dinledin mi hiç? Bir dinle... O zaman baharı da anlarsın.
***
Nisan yağmuru kadar kısa süren hayatımız, böyle gelip geçiyor işte... Kaç bahar daha yaşayacağız, bilemem.
Peki, geri dönmek ister misin eski yıllara?
Hayır, istemem.
O yolu bir daha kat’edemem. Tekrar bir ömür törpüsü yaşayamam.
Böylesi güzel.
İşte yeşil erik.
Birazdan kiraz çıkar.
Bakarsın bir uçurtma daha uçar... Bir tane daha, bir tane daha uçar...
Takvimi ve saati durdurdum. Nisan hiç bitmeyecek.
- Eyvah, yaz geliyor.
Gelmesin.
Çünkü ardından kış gelecek.
Oh, ne güzel bir gün bu.
“Havada bahar kokusu var.”
Ey gonca açıl...
Zevkini sür fasl-ı baharın.
Paylaş