Paylaş
Hepsi başarılıydı.
Mesela Metin Akpınar, bir Erbakan taklidi yapardı, gülmekten katılırdınız. Rahmetli Zeki Alasya, tıpatıp Demirel’i yansıtırdı. Ateş Böcekleri vardı. Ercan ve rahmetli Yalçın... Salonu kırıp geçirirlerdi.
Şimdi liderleri taklit eden sanatçı yok.
Neden acaba?
Şaka kaldıramaz hale mi geldik? Sıfır tolerans noktasında mıyız?
Halbuki mizah, siyasetin tuzu ve biberiydi.
***
Hep anlatırlar.
Muammer Karaca, Ednan Bey duymasın adlı piyeste, Adnan Menderes’i hicvedermiş. Menderes de kahkahalarla gülermiş.
Şimdi bunlara hasretiz.
Son güldüğümüz dönem, Akbulut Fıkraları’ydı. O bile güzeldi. Yok Sevil Berberi’nde traş olurmuş da, yok efendim Figaro’nun Düğünü’ne çiçek yollamış da, en sevdiği şarkı sa bile’ymiş de. Hani şu yollar ayırsa bile... Neler neler.
***
Tahammülsüzlük, bizleri sıfır tolerans noktasına getirdi. Ciddiyeti çatık kaş zannediyoruz.
Karikatürist Bedri Koraman’ın Ankara çizgilerini hatırlıyor musunuz? Ecevit gibi az gülen bir insan bile kahkahalar atardı.
.........
Semih Balcıoğlu anlatmıştı.
Akbaba Dergisi’nde çalışırken, bir gün Yusuf Ziya Ortaç, bir şarkı mırıldanıyormuş:
- Nereden sevdim o zalim kadını.
Demişler ki, hayrola üstad, kim bu şanslı kadın?
Dönmüş onlara, şarkının meyan kısmını okumaya başlamış:
- Sormayın, söylemem asla adını.
***
İşte böyle...
Şimdi hepimizin kaleminden ve dahi dilinden kan damlıyor. Erbakan, gözlerini fıldır fıldır oynatarak ne güzel derdi: Kanlı mı olacak, kansız mı?
Bir de Kılıçdarzade Kemal Bey’in söylemine bakın şimdi... İnsan ürperiyor vallahi.
Paylaş