Ülkeleri yıkmanın iki yolu!

TÜRKİYE üzerinde büyük oyunlar oynanıyor.Ülkede düşman kamplar yaratılırken bir yandan da hızla borçlandırılıyoruz.

Osmanlı İmparatorluğu kurulduğu tarih olan 1299’dan, 1854 yılına kadar, 557 yıl tek kuruş borcu olmadan yaşamıştı.

Tarihteki ilk borcunu 1854 yılında İngiltere’den alan Osmanlı Devleti’nin borcu daha sonraki yıllarda çığ gibi büyüdü, bir süre sonra borçlarının faizini bile ödeyemez duruma geldi.

1874’te iflas başlamıştı... 1881 yılında Avrupa devletlerinin temsilcilerinden oluşan Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar) idaresi kuruldu. Osmanlı Devleti’nin gelirlerinin ve borçlarının denetimi yabancıların yönetimine bırakıldı.

Koca imparatorluk, ilk borcu aldığı tarihten 68 yıl sonra battı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti de şimdi, iç ve dış düşmanların ortak saldırıları ile karşı karşıyaÖ

* * *

Ülkeleri yıkmanın iki yolu vardır.

Amerika Birleşik Devletleri’nin ikinci Cumhurbaşkanı John Adams (1735-1826) iki yüz yıl önce bunu tek cümleyle özetlemiş ve:

"Bir ulusu çökertmenin ve köleleştirmenin iki yolundan birisi kılıçla, diğeri ise borçladır!" demişti.

Türkiye’yi silahla bölemeyeceklerini anlayan düşmanlar, ikinci yolu seçtiler: Aşırı borçlandırmak!

2002 yılında toplam 218 milyar dolar olan iç ve dış borçlarımız bugün özel sektörün borçlarıyla birlikte 500 milyar dolara doğru tırmanıyor. İlhan Kesici’nin dediği gibi; "Başbakan dahil, hiç kimse işin vahametinin farkında değil!"

* * *

Aşağıdaki sözler ünlü ekonomist John Perkins’in "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" adlı kitabı için verdiği konferanstan alınmıştır.

Perkins tüm dünyaya acı bir itirafta bulunuyor ve diyor ki:

"Biz ekonomik tetikçiler, küresel imparatorluğun yaratılmasında gerçekten sorumlu olanlarız ve birçok farklı şekilde çalışırız. Belki de en sık kullanılanı, öncelikle şirketlerimize uygun kaynakları olan ülkeleri bulur ve gözümüzü üstlerine dikeriz, petrol gibi... Ardından Dünya Bankası veya onun kardeşi başka bir organizasyondan o ülkeye büyük bir kredi ayarlarız.

Fakat para asla gerçekte o ülkeye girmez.

Ülke yerine o ülkede projeler yapan kendi şirketlerimize gider.

Enerji Santralları, sanayi alanları, limanlar... Bizim şirketlere ek olarak, o ülkedeki birkaç zengin insanın kár sağlayacağı şeyler.

Bunlar toplumun çoğunluğuna yaramaz. Yine de insanlar, yani bütün ülke, bu borcun altına sokulur. Borç onların ödeyemeyecekleri kadar büyüktür ve bu da planın bir parçasıdır, geri ödenmesi imkánsızdır.

Ardından, biz ekonomik tetikçiler gidip onlara deriz ki: Dinleyin, bize bir sürü borcunuz var, borcunuzu ödeyemiyorsunuz. O zaman kaynaklarınızı şirketlerimiz için ucuza satın.

Ülkenizde askeri üs kurmamıza izin verin veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin... Ve sözümünden dışarı çıkmayın!"

John Perkins
haklıdır. Tarih, aşırı borçlanmanın esarete dönüştüğünü ve sonunun toprak tavizi olduğunu gösteriyor. Artık toplum olarak uyanmamız gerekmiyor mu?
Yazarın Tüm Yazıları