KEMAL Baytaş, Türk Tanıtım Vakfı’nın başkanıdır. Devlet umuru görmüş bir insandır. Turizm Müsteşarlığı, Turizm Bakan Vekilliği gibi önemli görevlerde bulunmuş, bir ara Fenerbahçe Kulübü’nün Başkanlığı’nı yapmıştır.
Kemal Baytaş, laik Atatürk ilkelerine bağlı sağlam bir insandır. Din bilgisi de güçlüdür. Bugün onun "türban, köktendincilik ve yobazlık" konularındaki ilginç görüşlerini nakletmek istiyorum. Diyor ki:
"Kuran’da yer aldığı halde, yasalarla men edilen ya da toplumsal olarak kendiliğinden uygulanmayan birçok hüküm bulunuyor.
Dincisi, dindarı, kim varsa bu duruma karşı çıkan olmuyor. Aksine hepsi bunları paşa paşa kabullenip uyuyor. Uygulanmayan din hükümlerinin hepsi, toplumun vazgeçilmez uygar bir yaşam tarzı oluyor. Bunlar arasındaki;
Kadının dövülmesi,
Bir erkeğin tanıklığının iki kadına bedel olması,
Mirasta kız çocuğa yarım, erkek çocuğa tam pay verilmesi,
Hırsızlık yapanın elinin kesilmesi,
Faizin haram olması, gibi...
Yasaların izin vermediği bu din kurallarına karşı kimsenin rahatsızlığı ve itirazı olmuyor. Hiçbir din adamı ve dinci siyasetçi arasında ’Yasalar Kuran hükümlerini ortadan kaldıramaz’ diyen bir Allah’ın kuluna tanık olunmuyor.
Bunlar ’Din elden gidiyor’ diye sokaklara dökülüp yaygara koparmıyorlar. Aksine tüm uygulamalara bir kulp bulup tevil yoluna gidiyorlar. Örneğin:
’Kadını dövme hükmü var ama bu (sanki öyle diyen varmış gibi) kol ve bacaklarını kırmak değil’ diyorlar.
’Dört kadınla evlenmek var ama ’halin vaktin yerindeyse’ caizdir’ diye fetva veriyorlar.
Kuran emrine rağmen hırsızlık yapanın elinin kesilmesinin Osmanlı döneminde bile uygulanmadığını övünçle söylüyorlar. ’Faiz haram ama dünyanın ekonomik gerçekleri faizi zorunlu kılıyor’ diye vaaz buyuruyorlar.
Ama hiçbir din uleması ya da dinci siyasetçi, ’çağa ve devletin buyruklarına uyulmasıyla ilgili ayetlerden’ ya da Peygamberimizin İslam’ın hayattan kopmaması için ’dininyenilenmesine ve modernleşmesine’ dair hadislerin varlığından söz etmiyor.
Bunu yaparlarsa, ellerinde din işportacılığı yapacak bir malzeme kalmayacağını çok iyi biliyorlar. İşlerine geleni uyguluyor, diğerleri umurlarında olmuyor.
Örneğin: Açık din hükmüne rağmen başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve AKP’li milletvekillerinin mirasta kız çocuklarına yarım pay vermeleri akıllarının ucundan geçiyor mu?
Bu konuda din kurallarına uymamak mübah oluyor ama ’türban’ söz konusu olunca işler değişiyor, baş örtmek farz ve vazgeçilmez bir din gereği oluyor!
Birçok din hükmüne ’yasalara ve çağa uymuyor’ diye riayet edilmediği halde sadece (bir inançtan öte, simge olduğu kanıtlanmış) türbanın neden inanç meselesi yapıldığını sorgulamak gerekiyor. Kuran’da uyulması gerekenler ya da gerekmeyenler diye bir ayrım yapılabilir mi?
Bin bir sorunla boğuşan Türkiye’de türban dayatmasıyla ayrı bir sorun yaratılıyor.
Yobazlıkla, köktendincilikle dünyada kalkınmış bir tek ülke var mı? Bunu görmüyorlar mı? Türkiye’nin kurtuluşu, halkın ulusal bir afyonlanmadan kurtulup bunları görebilmesine bağlı kalıyor!"