5 TEMMUZ 1995’te kaybettiğimiz rahmetli Aziz Nesin, ölmeden birkaç yıl önce “Bu halkın yüzde 60’ı aptaldır” dediği vakit büyük gürültü kopmuştu!
Kimisi “Aziz Nesin bu halka karşı büyük saygısızlık yaptı” diyor, kimisi küfrediyor, ağır tehditler savuruyordu. Yıllar geçip de yeni seçimler yaşandıkça Aziz Nesin’e hak verenler çoğaldı, “Adam haklıymış birader” diyenlerin sayısı arttı. Aziz Nesin’in büyük tepkilere yol açan sözlerini söylediği günler, bazı dostları ünlü yazara “Üstat, o sözünde samimi miydin? Gerçekten de ülkemizde halkımızın yüzde 60’ı aptal mıdır size göre?” diye sormuşlardı... Yüzünde acı bir gülümseme beliren Aziz Nesin şöyle cevap vermişti: “Valla, ayıp olmasın diye oranı düşük tuttum, daha fazlası aptaldır!” Aradan yıllar geçti... Köprünün altından çok sular aktı... Biz Aziz Nesin’in bu görüşlerine rakam olarak katılmıyoruz ama bir oranda gerçeklik payı olduğunu da, ne yazık ki, yaşadığımız olaylara bakarak kabul etmek zorunda kalıyoruz. * * * Eğri oturup doğru konuşalım: Toplum olarak fukaralıktan, sıkıntıdan, eziyetten şikâyet etmeye hakkımız var mı? Ülkenin bütün sorunları bir kenara itildi. Mutlu yaşamamız gereken bu güzelim yaz günlerini, huzursuz bir şekilde, sert, hırçın, anlamsız ve kısır referandum tartışmaları arasında geçiriyoruz! Dilerim 12 Eylül Referandumu hepimize hayırlı olur! * * * Bu sıkıntılı günlerde pazarımız neşeli geçsin bari... Köyün birinde aynı gün, bir Kayserili, bir Karadenizli ve bir de Diyarbakırlı ölmüş! Köylüler cenazeleri gömdükten sonra yorgun argın dönüp kahvehaneye oturarak birer demli çay söylemişler. Az sonra bakmışlar ki, Karadenizli mezardan çıkmış, üstünü başını silkeleyerek kahveye geliyor! Şaşkınlık içinde “N’oldu yahu? Hayırdır, nasıl çıkıp geldin?” diye sormuşlar. Karadenizli kıs kıs gülerek “Öbür taraf da aynen burası gibi... Zebaninin eline bir beş lira sıkıştırdım, beni geri gönderdi” diye cevap vermiş. Köylüler merakla sormuşlar: “Peki, Kayserili nerede?” “Ben gelirken Kayserili ‘İki buçuğa olmaz mı?’ diye zebani ile pazarlık ediyordu” “Ya Diyarbakırlı?” “O da ‘Parayı devlet versin!’ diyordu!” * * * Güneydoğu’da bir ağa, gelecek yıl yapılacak seçimlerde milletvekili adayı olacağı için kendisine fiyakalı bir soyadı arıyormuş. Adamları: “Ağam sana Kurtoğlu gibi bir soyadı çok iyi gider” demişler. Ağa da beğenmiş bu öneriyi... Adının arkasına Kurtoğlu’nu eklemiş. Bir süre sonra denemek için en yakın adamına: “Söyle bakayım benim soyadım neydi?” diye sormuş. Adam düşünmüş taşınmış, bulamamış: “Kusura bakma ağam” demiş “bir hayvanın oğluydun ama hangisinindi unuttum!” * * * Bir başka Kurtoğlu hikâyesi... İkiyüzlü, kaypak siyasetçinin biri, son olaylar nedeniyle “Geçmiş olsun” demek için garnizon komutanını ziyarete gitmiş... Ancak, komutanı bulamayınca geri dönmüş... O arada nizamiyedeki nöbetçi ere tembihte bulunmuş: “Evladım, komutanına Aslan Kurtoğlu’nun selamı var dersin.” Komutan akşama doğru garnizona gelince nöbetçi er tekmil vermiş: “Komutanım, adamın birisi sizi ziyarete geldi. İsmini unuttum. Ama adı hayvan, soyadı hayvan oğlu hayvandı!”