TARİH bir hayat dersidir. Geçmişini bilmeyenin geleceği de olamaz.
Tarih kitapları, tarihini unutan ulusların acı sonlarıyla doludur. Adaletsizliği derinleştiren, eşitsizliği büyüten, halkı yoksullaştıran, kadını köleleştiren hiçbir düzenin uzun süre ayakta kalması mümkün değildir. Osmanlı döneminde kadın bir varlık olarak kabul edilmiyordu. Nüfus sayımı yapıldığı zamanlar bile, yalnızca erkekler sayılıyordu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Türk kadınının hali hiç de parlak değildi.
Atatürk’ün o günlerin ünlü gazetesi İkdam’da yayınlanan şu sözleri, kadınlarımızın durumunu gözler önüne seriyor: “Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştamal veya buna benzer bir şeyler sararak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın mânâsı neye delalet eder? Medenî bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşî vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lâzımdır!” (1 Eylül 1925)
Cumhuriyet döneminde kadınlarımızın kılık kıyafetleri düzeldi, erkeklerle eşit haklar sağlandı, onlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Ülkeye hâkim olan ortaçağ zihniyeti yavaş yavaş silindi. Türkiye uygarlık yolunda büyük adımlar attı. “Cumhuriyet faziletti... Cumhuriyet, insan olmak demekti...” Kadınlara sağlanan bu haklar, dinci yobazları memnun etmedi. Bu yüzden onlar Atatürk’ü hiç sevmedi. Cumhuriyet’e hep karşı oldular!
Bugün yeniden, kadının eski çağdışı günlerine döndürülmek istendiği görünüyor. Bazı çevrelerde, kadınların tekrar çarşafların içine hapsedilerek köleleştirilme eğilimi var. Tüm bunlara masum istekler gibi bakamayız. Boşvere boşvere, ülke bu hallere geldi. Kadınlarımızın artık uyanmaları, özgür bireyler olduklarının bilincine varıp, erkek egemenliğine karşı “Yeter artık!” demeleri gerekiyor. Kadını “köle” gören zihniyet bir daha geri gelmemecesine çöpe yollanmalıdır. Öcü gibi kapanan kadınları gördükçe, onları kasap bıçağına gönüllü olarak koşan koyunlara benzetiyorum. Türk kadınını, ikinci sınıf insan olmaktan çıkaran ve onların, devletin her kademesinde etkili olmalarını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’tür. Oysa bakıyorum, Atatürk karşıtı kadınların sayısı küçümsenmeyecek kadar çok. Nasıl oluyor bu? Aklım almıyor! Kadın erkeğin kuluydu, şimdi eşit arkadaşı oldu. Kötü bir şey mi ki?
Tarih kitapları, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle “yeni bir çağ” başladığını yazar! Ortaçağ kapanmış, yeniçağ başlamıştır. Öyle mi? Ben bu ifadelere her zaman kuşku ile baktım! İstanbul’un fethinden 557 yıl sonra bile Anadolu şehirlerinin önemli bir kısmı ve büyük şehirlerin varoşları hâlâ ortaçağı yaşıyor. O bölgelerde yaşayan kadınlara bakın. Hiç uygar, modern Türk kadınına benziyorlar mı?
Atatürk “Cumhuriyet, kökü erdeme dayalı bir idaredir. Cumhuriyet erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya, tehdide dayalı olduğu için korkak, alçak, sefil, rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bundan ibarettir” demişti. 87 yıl sonra görülen eskiye dönüş özlemi, ciddi bir akıl tutulmasının belirtisi değil midir?