Paylaş
Yanlış biliyorsam düzeltin ama Türkiye’de ilk erotik roman kadın yazar, Adnan Menderes’in metresi Suzan Sözen olmuştu. Kocası, dönemin emniyet müdürü Ferit Avni Sözen’di. Menderes davasında “Kocamı kurtarmak için Menderes’le yattım. Adnan Menderes eve geldiği zaman kocam giderdi” diye ifade vermişti Suzan Sözen. Türkiye’de erotik kitap yazmanın ne kadar zor olduğundan bahsetmeme gerek yok sanırım: Parkta köpeğe tecavüz ettikten sonra ‘‘Bana kuyruk salladı, onun da canı istiyordu’’ diye ifade verenler, “Gecenin vakti dışarda ne işi varmış, o etekle sokağa çıkmasaymış” diye tecavüzü haklı bulan insan dışı yaratıklar... Böyle bir ülkede cinselliğin kadın tarafından ulu orta konuşulması tabii beklenemez. Erkek için farklı: Şahin K gibi bir figür baştacı edilir, kahraman ilan edilir, görüldüğü yerde onunla fotoğraflar çektirilip en kral adam yerine konulur. Kadın cinsellikten bahsediyorsa, göğüsleri görünüyorsa, biraz kışkırtıcı konuşuyorsa zaten onun yolu yoldur, isterse bilmem kaç tane diploması olsun cinsel obje kimliğini ne yaparsa yapsın alt edemez.
Porno sadece erkekler için var. Takma tırnaklı, yapay ağızlı, full makyaj, kabarık sarı saçlı kadınların gülümseyerek gelen pizzacıyı karşılamasını, hiçbir kadının beğeneceğini zannetmiyorum. Kadınlar için porno film zaten hayal, en fazla Fransız filmlerinden birkaçı, eh işte. Konuşacağımız bir platform, tartışacağımız, paylaşacağımız alan hiç yok. Bunu sadece at gözlükleriyle bakıp, ‘istekli kadın’ görüntüsüyle görmemek lazım. Evliliği, ilişkiyi devam ettiren en büyük olaylardan biri cinsel ilişkiyken, çoğumuz hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. En son Kadınlar Kulübü sitesinde, gayet masumca kocasıyla olan problemini yazan bir kadının günlerce erkekler tarafından başka sitelerde aşağılandığını görünce, bunu aşağılayan insanların çoğunun üniversite mezunu, görmüş geçirmiş insanlar olduğunu da varsayınca, bu ülkede kadın olmanın verdiği değerden bir kez daha utandım.
İtaatkâr’ın en büyük problemi
Cinsel hayat bu kadar hayatımızın içinde yer almasına rağmen o geceye dair birkaç şehir efsanesi dışında çoğumuzun bildiği tek bir bilgi yoktu mesela. Grinin Elli Tonu’nun bu kadar yok satmasının en büyük nedeni buydu. Hepimiz bir şeyler öğrenmek istiyorduk çünkü. Karolin Fişekçi’yi de bu yüzden kutluyorum. İtaatkâr kitabına gelirsek Grinin Elli Tonu’na maalesef pek yaklaşamamış. Mıymıy Ana’nın aksine İtaatkâr’da sürekli olarak, Mine’nin güzelliği, muhteşem göğüsleri, dillere destan kalçaları... Jinekoloğu bile, ‘Vay babam vay ben böyle bir şey görmedim’ diye ödül verecek nerdeyse. Herkes ona âşık, herkes tapıyor. O çok zeki, o çok akıllı, o çok başarılı, kendine güveni tam... Sayfalarca övmelere doyamıyor. Ben biraz daha kusurları dile getirmeyi seven, gerçek hayatın kusurlardan örülü olduğuna inanan biri olduğum için belki bilemedim. Darısı nice cesur insanlara...
Paylaş