Kendime bir iyilik yaptım ve yaşam kalitem toptan değişti! Artık benimle beraber seyahate de çıkan CPAP adlı bir makinem var.
Atatürk Havalimanı’nda laptopları çalıştırmamızı istemekten bir türlü vazgeçmeyenler bakalım bu yeni ve havalı makinemi de çalıştırmamı isteyecek mi?
Eskiden sabahları vinç dayasaydınız beni yataktan kaldırmazdınız. Bir dakika daha uyuyabilir miyim diye yalvaran bir şekilde saate baktığım çok olmuştur. Sonra da gün boyunca hep esner ve uyuklar dururdum. Eskiden saatlerin ileri alınmasına da hep uykusuzluk ve yorgunluk nedeniyle kızardım. Şimdi erkenden uyanıyorum. Hatta, artık bir türlü sabah olmuyor. Erken kalkıp koşsam mı, diye plan yapmaya bile başladım. Artık horlamaktan boğazım kuruyup şişmiyor. Çenem ağrıyıp kalıbından çıkmış gibi durmuyor. Bacaklarımda da ağrı hissetmiyorum. Kalp çarpıntısı, sabahları ellerimde şişlik olmuyor. Daha da önemlisi zıpkın gibi yataktan fırlıyorum, artık gün boyunca zihnim ve gözüm açık. Bu durumda üşengeç ve tembel benden eser kalmadı.
HER ŞEY ORTAYA ÇIKTI!
Eskiden sorsaydınız "Sadece çok yorgunken ve sırtüstü yatınca horlarım" derdim. Diğer durumlarda horladığımı söyleyenler ise dış güçler ya da bozgunculardı! Bacaklarımda huysuzluk filan da yoktu. Nefesimi sürekli alıyordum. Ne de olsa hava bedava! Her şey İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, Uyku Bozuklukları Merkezi’nde bir düzine kablo ile yatıp kalktıktan sonra ortaya çıktı. Sanki yalan makinesine bağlanmıştım, inkár ettiğim veya farkında olmadığım her şey ortaya çıktı!
Derin bir uykuya dalmak için sabaha kadar mücadele ediyormuşum. Sonuçta da sabah kalkınca üzerimden kamyon geçmiş gibi oluyordum. Sabahtan kablolarımın bağlı olduğu bilgisayardaki kayıtları görünce, nefesimin de arada bir durduğunu, bacaklarımda da birçok kez hareket olduğunu gördüm. En berbatı da solunum sesi ve video kayıtlarından net bir şekilde görülen ve işitilen her pozisyondaki şiddetli horlamam oldu. EKG kayıtlarında anormal solunum olaylarına eşlik eden anormal kalp atışları da vardı. Uyanıkken yüzde 95 olan oksijen alışım, nefesimin kısa süreli durması ile birlikte yüzde 71’e kadar düşüyormuş. Bu durumda istediğim kadar yatsam bile uykumu alamıyordum.
Sonuçta Obstrüktif Uyku Apne Sendromu (Uykuda Solunum Durması Hastalığı) tanısı ile bir otel odası gibi tasarlanmış uyku laboratuvarının deniz manzaralı odasında tekrar uyumam gerekti. Bu sefer çok küçük ve sessiz bir makineye (CPAP) bağlı bir maske burnumun üzerindeydi. Bir sürü kabloya ilaveden ilk defa bir maske ile uyumam kolay olmadı ama sabah dinç hissettim. Burundan nefes aldığım için hiç horlamamış boğazım kurup şişmemiş, çenem de ağrımamıştı...
SOSYAL ZARARI BÜYÜK
Horlama Türkiye’deki erişkinlerin yüzde 26’sında mevcutmuş. Fakat her 100 kişiden en az beşi sadece horlamıyor, aynı zamanda solunumu da duruyor. Bunun sonucunda dokularına yeterli oksijen taşınamadığı için ertesi gün yorgun ve uykulu olanlar aynı zamanda hipertansiyon, kalp yetmezliği, kalp krizi ve felç gibi hastalıklara da maruz kalabiliyor. Daha fazla bilgi için Türk Uyku Tıbbı Derneği’nin www.tutd.org.tr sitesine girin ve böyle bir rahatsızlığınız varsa kendinize bir iyilik yapıp hemenbir Uyku Bozuklukları Merkezine gidin.
Bu hastalık sadece hasta için ciddi problemlere neden olup hayati tehlikeler oluşturmuyor. Aynı zamanda büyük toplumsal zarar yaratabiliyor. Örneğin, bu hastaların direksiyon başında da uyuyup trafik kazasına sebep olma riski, normal insanlara göre, 2-3 kat fazla. Bu nedenle, hastalığın tedavisine devletin katkısı ve ilgisi daha fazla olmalı. Örneğin, binlerce kişi sıra beklerken bir-iki ilave kadro ile bu merkezlerin daha verimli çalışması neden sağlanamasın? Alet için devletin katkısı da artık komik kalıyor!..