Marifet orman yangınlarının nasıl söndürüldüğünde değil, nasıl önlendiğinde
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Ülkemiz sıcak ve kurak olan bir iklim kuşağında yer alması nedeniyle ormanlarımız yazın büyük bir yangın tehlikesindedir.
Özellikle Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerimizdeki ormanlarımızda, yaz aylarında günde ortalama olarak 20-30 adet orman yangını meydana gelebilmektedir. Aynı zamanda buralardaki önemli turizm tesisleri de risk altındadır.
Orman Genel Müdürlüğü’ne göre ülkemizde çıkan orman ve fundalık yangınlarının çıkış sebepleri büyük ölçüde insan kaynaklıdır. Bu nedenle, sonuçları son derece yıkıcı olan orman yangınlarının önüne geçebilmek için özellikle ihmal ve kasıttan kaynaklanan nedenleri ortadan kaldırmalıyız. Diğer bir deyişle, ormanlarda yangın çıkmasına engel olabilmek veya çıkabilecek yangınların sayısını olabildiğince azaltabilmek için bilgilenmek ve etrafımızdakileri bilgilendirmek zorundayız.
AFET TAKVİMİ HAZIRLANMALI
Bunun için de afete hazırlığın sözde kalmadığı ülkelerde her kent için bir afet takvimi hazırlanır. Orman yangını gibi mevsimsel özellikler gösteren afetler de bu takvim üzerinde ay ay işaretlenir. Sonra da bu takvime göre yıl içinde arttığı belirlenen tehlikelerin hemen öncesinde, o tehlike için büyük bir eğitim ve bilinçlendirme kampanyaları düzenlenir.
Orman yangınları yılın herhangi bir zamanında oluşabilir fakat ülkemizde yazın sıcak ve kuru havalarda daha sık görülürler. Örneğin ülkemiz geneli için böyle bir takvim hazırlansa haziran-ekim ayları orman yangını tehlikesi için işaretlenmiş ve mayıs ayında da orman yangınlarının önlenmesine karşı halk eğitimi kampanyası başlatılıp sürdürülmüş olması gerekirdi. Bu tür kampanyalar her yıl değerlendirilip geliştirilerek tekrarlanmalıdır.
Bu bakımdan bu yıl henüz bir musibetle karşılaşmadan mayısın ilk haftasında ‘İstanbul’da dört ay süresince ormanlara giriş yasak’ başlığıyla çıkan haber önemliydi. Önemi bakımından haberi burada tekrarlamak istiyorum:
‘İstanbul Valiliği, orman yangınlarının en yoğun olduğu 1 Haziran-31 Ekim 2004 tarihleri arasında koruma altına alınan orman ve ağaçlandırma sahalarına her ne sebeple olursa olsun girilmesini yasakladı. Orman sınırları içinden geçen devlet karayolu, köy yolu ve orman yolları kenarlarında piknik yapılmasını da yasaklayan valilik kararına göre, vatandaşlar yalnızca kendilerine tahsis edilmiş piknik alanlarından gerekli tedbirleri alarak faydalanacaklar.’ ANIZ YAKMAK EN KÖTÜ VE EN İLKEL YÖNTEM
Yine Orman Genel Müdürlüğü’ne göre ülkemizde ihmalden doğan yangınların başlıca nedeni ‘anız yakma’dır. Hasattan sonra tarlada kalan kesik saplı ekin köklere, vb. atıklara anız denilir. Yaz aylarında ve sonbaharın başlarında anızlar yakılarak temizlenmek istenir. Diğer bir deyişle, ekin biçildikten sonra tarlayı temizlemek için çiftçilerin başvurduğu en ucuz, en kötü ve en ilkel yöntem anız yakmaktır. Böylece ormanlık alanların yakınında bulunan tarlalarda başlatılan anız yangını ihmal sonucu yakınındaki ormana sıçramaktadır.
Halbuki anız birçok nedenden dolayı yakılmamalıdır. Anız yakmak sadece orman yangınlarına ve bu yangınların söndürülmesi için canı pahasına orman köylüsünün, memurlarının, işçisinin, itfaiyenin ve askerlerin harcadığı emeğe ve maddi kayıplara neden olmuyor: Aynı zamanda topraktaki yararlı tüm canlıları öldürüyor, çevredeki görüş mesafesini düşürerek yollarda trafik kazalarına ve bulutlara aşır miktarda yoğuşma çekirdeği taşıyarak yağışların azalmasına da neden olabiliyor.
Peki, ekin biçildikten sonra toprağın temizlenmesi için tarlanın anız bozanla ya da normal sürüm pulluklarıyla toprağa gömülmesi gerektiği bilindiği halde neden uygulanmıyor? Çünkü bunun için bir traktör; traktör için mazot; mazot için de para gerekli. Örneğin, orman içi ve tarım alanlarında anız yakmanın cezası 2000 yılında 289 milyondu. Ancak anız yakmanın çevreye verdiği zarar gözönünde tutularak altı aydan başlayan hapis cezası da istenilebiliyordu. Verilen hapis cezaları da cüzi miktarlardaki para cezalarına çevrildiğinde anız yakmanın cezası, traktör ile tarlanın sürülmesinden daha ucuza gelebiliyordu.
ORMANCILAR HANGİ TÜRKÜYÜ SEVMEZ
Bazı ülkelerde açık havada bir şeylerin zorunlu olarak yakılması gerektiğinde uygun hava şartlarının beklenmesi ve meteorolojiden de olur alınması gerekir. Orman yangını mevsiminde her gün ‘beş değişik yangın tehlikesi ve hazırlıklı olma seviyesini’ belirleyen ‘orman yangını tehlike öngörü haritaları’ da hazırlanır. Böylece yangına müdahale edecek olan birimlerin yangın potansiyeli olan ormanlarda zamanında devriye gezmesi sağlanır, yerel yönetimler alarma geçirilir, ormanlara giden yollar trafiğe kapatılır ve ormanlara girişler yasaklanabilir. Şimdiye kadar yasaklar, komik cezalar veya ‘Çiftçi arkadaş anız yakma tarlanı sür, medeni ol’ demekle bu işi çözemiyorsak; biz de hava durumu programlarında artık ‘yarın hava anız yakmak için uygun veya değil’ desek nasıl olur?
Orman yangınları evlerimiz ve ormanlarımızla birlikte insan ve hayvanların can güvenliğini de tümüyle tehdit eder. Örneğin, ‘Aman ormancı, canım ormancı’ diye başlayan türkü de bir orman yangını nedeniyle yaşanmış hüzünlü bir olayı anlatır. Bu yüzden başta sayın hocam Prof. Dr. Doğan Kantarcı olmak üzere ormancılar bu türküyü pek sevmezler.
Öncelikle yangın çıkmaması için kurallara uymalı, başta çocuklar olmak üzere herkes eğitilmeli, görülen her türlü ateş ve duman 177 nolu telefon aranarak ilgililere hemen haber verilmelidir.
Marifet yangınların nasıl söndürüldüğü değil, nasıl önlendiğindedir!