Vefa

AŞK yok.

Sadakat bitti.

Erkekler aldatıyor.

Kadınlar da...

Durum vahim.

Ama arada insanın moralini düzeltecek şeyler de olmuyor değil.

Mesela...

Her iki lafın birinde dört yıl önce kaybettiği eşini sevgiyle anan genç bir erkek yüreğinize su serpmez mi?

Hele...

İlk yıllarda çoğu gecesini eşinin mezarı başında geçirdiğini...

Uykuya onun eşyalarına sarılarak daldığını...

Evi onun bıraktığı gibi muhafaza ettiğini...

Söylesem bütün evli kadınlar iç geçirmez mi?

Ölüm acı elbet. ‘‘Ne ölümün yüzü, ne kocamın şekeri’’ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ancak konumuz ölüm değil, günümüzde çoktan mevta olmuş olan ‘‘aşk’’tan geriye kalan kırıntılar.

‘‘Nerede öyle erkek?’’ dediğinizi farz ederek...

‘‘Var böyle bir erkek’’ diyorum.

Duyduğumda ben de çok şaşırmıştım. Eşi evde yokken sevgilisini eşinin yatağında yatıran erkekleri duymaya alışık olduğumuzdan...

Şaşıran yalnız ben değildim. O sıralarda birkaç röportaj da yapılmıştı kendisiyle. Demek ki alışılmış bir durum değildi.

Öyle etkilenmiştim ki, ona her rastladığımda endişeleniyordum, ‘‘Ya unuttuysa, ya eskisi kadar bağlı değilse’’...

Aslında saçmalıyordum tabii. Sağlıklı bir şey değildi ki bir ölüye bağlanıp kalmak. ‘‘Hayat devam ediyor’’du ya da ‘‘Ölenle ölünmez’’di.

Evet, biliyordum ama bir yandan da aşk ölmesin istiyordum. Ölüm bile öldüremesin.

O da beni hayal kırıklığına uğratmadı doğrusu. Sevgisi, saygısı, hayranlığı, bağlılığı hep sürdü eşine. Hálá da sürüyor.

Dediğim gibi iki lafından biri o. Duyduğuma göre paylaştıkları oda da hálá ‘‘müze’’liğini koruyormuş.

Siz şimdi merak edersiniz, ‘‘Başka kadınlar olmadı mı hayatında?’’ diye.

Uzunca bir süre hayır. Ama artık evet.

Hani o malum doğa kanunlarından biri... Hani bizi bizden izinsiz bir yerlere sürükleyen...

Bir de sevilme isteği... Sevmek tamam, ölmüş bile olsa... Ama sevilmek de ister insan ve ölüler sevemez maalesef.

***

Bu yazının kahramanlarını eminim çoğunuz tanıyorsunuz. Özellikle kadını. Onu bütün dünya tanıyor zaten.

Zehra Yıldız.

Defalarca yurtdışında temsillerde rol almış ünlü opera sanatçımız.

10 Aralık 1997'de yine bir temsil için bulunduğu Almanya'da beyin kanamasından öldü Zehra Yıldız. Genç yaşında, en başarılı olduğu dönemde.

Herkes çok üzüldü. Kendisi gibi opera sanatçısı olan eşi Süha Yıldız'ın ne hale geldiğini ise anlattım size. Ama kuru kuru üzülmekle kalmadı Süha Yıldız; eşinin ölümünden iki yıl sonra onun adına bir vakıf kurulmasına öncü oldu. ‘‘Zehra Yıldız Kültür ve Sanat Vakfı.’’

Vakfın amacı, Zehra Yıldız'ın, o güzelim sesine ve yeteneğine rağmen, maddi olanaksızlıklar yüzünden geç yakaladığı kendini dünyaya tanıtma fırsatını, hak eden gençlere bir an önce verebilmek.

Bu amacı gerçekleştirebilmek için her sene 10 Aralık'ta AKM'de ‘‘Zehra Yıldız'ı Anma Gecesi’’ tertipleniyor.

Bu yılki gecede genç solistler, Şef Rengim Gökmen yönetiminde, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde bir konser verecekler.

***

‘‘Vefa’’
nın yalnızca bozacı olduğunu düşündüğümüz şu günlerde bu örnek iyi gelmedi mi?


MIŞ-MUŞ


Erkeklerin hacda ehram içine don giymeleri yasakmış.

G-string giysinler, hiç belli olmuyor.

*

Savaş, Avrupa'daki genelevleri vurmuş.

‘‘D
ünya küçük’’ dedikleri bu olmalı. Afganistan dağlarına bomba atıyorsunuz, Avrupa genelevlerine düşüyor.

Aydın'ın Acarlar Beldesi'nde ilkokulda, 100 evli kız çocuğu olduğu saptanmış.

Bu da bir nevi tasarruf sayılabilir; aile içinde aynı kişi hem karı hem çocuk olarak konumlandırılmış.

*

Harika Avcı, kitap yazıp kızlara taktik verecekmiş.

Kitabın adı ‘‘Bir Ver, On Al’’ olabilir.
Yazarın Tüm Yazıları