Sözde kolay, özde zor

Ankara Cinsel Tıp Enstitüsü dört ilde, genç bir kadın için eşini terk eden "olgun" 500 erkeğe birtakım sorular yöneltmek suretiyle bir araştırma yapmış.

Araştırmadan, evini terk eden erkeklerin yüzde 70’inin geri döndüğü sonucu çıkmış.

Neden acaba bu dönüş?

Ben "yorgunluktan" diyorum.

Şöyle söyleyeyim, daha doğrusu ben de birkaç soru sorayım...

Bir adam, kaç saat, kaç gün, kaç ay göbeğini içeri çekerek yaşayabilir?

Kaç saat, kaç gün, kaç ay dik durabilir?

Kaç gece horlamamak için uyanık kalabilir?

Ne kadar zaman gençmiş, dinçmiş, yorgun değilmiş gibi yapabilir?

20’lik delikanlılara taş çıkartmanın sözde kolay, özde zor olduğunu üç günde anlamaz mı bir adam?

Anlayıp da o eski "ayda bir" periyodunu özlemez mi?

İnsan önünde sonunda kendisini ezelden beri tanıyan birinin yanında yaşamanın ne büyük konfor olduğunu fark etmez mi?

Anıları hayallerinden fazla biri, tam tersi durumdaki biriyle ne kadar süre uyum içerisinde yaşayabilir?

Her gece "Lala paşa eğlendirmek" durumunda kalan bir adam, televizyonun karşısında miskin miskin oturduğu, konuşmadan somurttuğu o eski özgür günlerini özlemle hatırlamaz mı?

En önemlisi "ilaç takviyesi" nereye kadar?

Geri dönmeleri doğaldır yani.

Hepsi bir yana...

Aslında kaçamaklar, günlük aldatmalar, kısa beraberlikler sırasında yaşananlar, genç kadının dayanılmaz cazibesi falan işin reklam kısmıdır.

Beraberlik uzadığında ya da evliliğe dönüştüğünde görülür ki, aslında kimsenin kimseden pek farkı yoktur. E, torun torbadan ayrı kalmaya değmez!

Çocuksa çocuk!

Ünlü bekárlara sormuşlar...

Çoğu ancak "çocuk için" evlenebileceğini söylemiş.

Olabilir.

Herkesin kendi hayatı. Tercihler çeşit çeşit. Doğrusu yanlışı olmaz.

Bunu söyleyen erkekler açısından bir problem yok yani.

Fakat onların şu anda beraber olduğu kadınlar için berbat bir durum. Ben olsam derhal terk ederim bunu diyen adamı.

Derim ki...

Demek bu adam evliliği hiç düşünmüyor değil.

Evliliğe prensip olarak karşı değil yani. Sadece şartı var.

Ona evliliği istetecek bir güç, bir değer gerekiyor.

Ve o değer ben değilim.

Böyle der ve bırakır giderim. Zaten ben bırakmasam gönlüm bırakır.

Ama kadınların çoğu "ben" değil.

Bu tüyoyu aldılar ya... İlk iş bir çocuk yapabilirler.

Bilmiyorum belki de onlar haklıdır. Evlilik gibi "kutsal" bir müessesenin yok olmaması için misyoner gibi çalışıyorlar belki de. Bir savaş veriyorlar.

Savaşta nasıl adam öldürmek doğalsa... E, burada da cebir ve hile olabilir. Çocuksa çocuk!

Geçenlerde bir aylık dergide gördüm, müzmin bekárları evliliğe ikna eden kadınlar, bunu nasıl başardıklarını anlatıyorlardı.

Gerçi verdikleri sırlar içerisinde öyle hile falan yok ama bir hedef ve o hedefe ulaşmanın yolları var netice olarak.

"Nasıl oldu bilmiyorum, evlendik işte" durumu yok yani. Yolu yordamı var işin.

E, neden çocuk da bu yollardan biri olmasın?

Kimi erkeğe iyi yemek yapacaksınız, kimisine çocuk!

MIŞ MUŞ

AKP’liler türbanlı öğrenciye üniversite kapısını açarken cüppe, sarık ve çarşafı engelleyecek formül arıyormuş.

Bir türban iki cüppeyi götürebilir mesela!

Kerem Alışık "Çapkın değil derinlikliyim" demiş.

Zaten bu iki özellik karşıdan bakınca birbirine karıştırılabilir!

Azra Akın "Gerçek oyuncu sette aşık olmaz" demiş.

Gerçek aşk set falan dinlemez, onu n’apıcaz?
Yazarın Tüm Yazıları