Şiddet hiddettendir!

Pakize SUDA
Haberin Devamı

Şiddete karşıyız! Bu, iki kere iki dört eder gibi biline. Bakın televizyonlardaki sokak röportajlarına; kimin ağzına mikrofon uzatsalar ‘‘Kadın dövülmez’’, ‘‘Şiddete karşıyım’’, ‘‘Bugüne kadar kimseye tek fiske vurmadım’’ türünden cevaplar duyarsınız. Çevrenizdeki herkese sorun, bir Allah'ın kulu çıkıp da ‘‘Evet, sinirlenince iki tokat atarım’’ demez, ama bu arada birileri sürekli dayak yer, o başka. Kim dadandı bunlara bilmem; dış mihrakların işi olabilir.

Ben şahsen şiddete karşı değilim, hatta çok severim. Bizim memleketimizde olmadığına (!) bakmayın, dünyanın her yerinde vardır ve olmalıdır. Şiddet olmadan dirlik düzenlik olmaz, ama öyle zırt pırt uygulanmaz tabii, yolu, yordamı, yeri, zamanı vardır. Şiddetin kimden geldiği de çok önemlidir. Mesela ‘‘Öğretmenin vurduğu yerde gül biter’’ deriz de, bir musluk tamircisini bu şekilde onore etmek aklımıza gelmez. Neden? Çünkü öğretmenler (tabii ki bazıları) şapkadan tavşan çıkaran sihirbaz misali vurdukları yerde gül bitirme becerisine sahip insanüstü yaratıklardır. ‘‘Gül bitmek’’ sanıldığı gibi ‘‘çıkmak, yetişmek’’ anlamında değil de ‘‘Tükenmek, sona ermek, yok olmak’’ anlamında da olabilir, tabii eğer böyleyse senelerdir b.ku b.kuna dayak yemişiz demektir.

Sonra, biliyorsunuz ‘‘Şeriatın (sonradan ‘Adalet’in) kestiği parmak acımaz’’ derler. Bu sözü kimin söylediğini bilmiyorum. Gerçekten başından böyle bir tecrübe geçmiş biri söylediyse bir diyeceğim yok, ama parmağını ekmek keserken bile bir kez olsun bıçağa kaptırmamış biri çıkıp da söylediyse ben de ona ‘‘Bekára karı boşamak kolay’’ derim.

‘‘Şiddet kaçınılmaz’’

Yine laf nereden nereye geldi. Şiddeti savunuyordum... Evet, bazı durumlar vardır ki şiddet kaçınılmazdır.

Mesela siz Fenerbahçe'yi tutuyorsunuz ortalıkta size rağmen Galatasaray'ı tutanlar var ya da tam tersi. Ne yapmanız lazım? Aslında sizin tuttuğunuz takımın dışında kulüp kurma cüretini gösterenleri yok etmeniz lazım ama onlar çoktan ‘‘rahmetli’’ olmuşlar zaten. Siz en iyisi yakaladığınız taraftarı; artık maç çıkışı kapıda mı beklersiniz, yoksa bir tenhada mı kıstırırsınız, orası size kalmış, bir bir döverek yıldırma politikası güdün. Rakibinizin elinde kuru bir kulüp binası kalıncaya kadar devam edin. Biraz uzun sürebilir ama olsun, ‘‘Sabırla, koruk helva olur’’ derler. Ondan sonra sizin takımın maça falan çıkmasına da gerek kalmaz; hükmen galip olarak bu dünyaya kazık çakarsınız.

***

Evlisiniz, hem de 20 senelik. Akşama kadar çalışmışsınız, canınız burnunuzda eve geliyorsunuz; soyunup dökünüp koltuğunuza oturuyor, gazetenizi elinize alıyorsunuz. İlk sayfada sizi galeyana getirecek bir şey yok, iç sayfalarda da öyle. Arka sayfaya geliyorsunuz ve malum o resmi görüyorsunuz. Hani her gün sağ üst köşede, neredeyse gazetenin logosu gibi olmazsa olmaz o resmi... Resmin altındaki haber önemli değil, ‘‘Üçüncü cemre düştü’’, ya da ‘‘Artık çocuk doğurmak istiyor’’ gibi bir şeyler, zaten kimsenin okuduğu falan da yok. Evet, o resmi görüyorsunuz, bu arada göz ucuyla karşınızda oturmakta ya da ortalıkta gezinmekte olan yıllanmış karınıza bakıyorsunuz. ‘‘Hay Allah'ım, benimki kadınsa bu resimdeki ne? Resimdeki kadınsa, benimkine ne demeli?’’ şeklinde bir soru geliyor aklınıza. Ve siz farkında olmasanız da bilinçaltınıza ‘‘o gece karınızı dövmek’’ fikri yerleşiyor. Gerisi kolay zaten, ‘‘Ecel geldi cihane, baş ağrısı bahane...’’

***

Bir televizyon programına davet edildiniz, davete icabet ettiniz, anfi gibi hazırlanmış stüdyoda diğer konuklarla beraber sıra sıra dizildiniz. Göğsünüzde isminiz - soyadınız, elinizde mikrofon, konu ‘‘şiddet’’. Siz şiddet yanlısı değilsiniz, aslında orada bulunanların hiçbiri değil. Herkes fikir beyan ediyor, kimi başından geçeni anlatıyor, kimi ağlıyor... Önce tek tek konuşuyorsunuz, sonra hep bir ağızdan... Bu arada telefon bağlantısı var, telefondaki sizi azarlıyor, siz hepiniz telefondakini, kaptan hem sizi hem telefondakini... Hepiniz şiddete karşısınız, ama siz ‘‘en karşı’’sınız. Bunu nasıl anlatacaksınız? Herkesin sözünü kesin, bağırın, sövün, çağırın, tepinin, itekleyin, hatta dövün ‘‘sıkılıyorsa kapının önüne çıkalım’’ deyin (merak etmeyin, kaptan buna asla izin vermeyecektir; ne olacaksa stüdyoda olmasını tercih eder). Bu dediklerimi yaparsanız şiddete ‘‘en karşı’’ olduğunuzu açık ve seçik bir biçimde tüm Türkiye'ye anlatmış olursunuz.

***

Evlisiniz, hem de 20 senelik. Akşama kadar evde uğraştınız, didindiniz, nihayet akşam oldu. Kapıda yirmi senedir her akşam duyduğunuz anahtar sesi, kocanız geldi... 7300'üncü kez ayakkabılarını çıkarıp aynı yere koydu, 7300'üncü kez ‘‘Hoşbulduk’’ dedi, 7300'üncü kez başka hiçbir şey demedi, 7300'üncükez geçti, aynı koltuğa oturdu, 7300'üncü kez ‘‘yemek hazır mı’’ diye sordu, 7300'üncü kez gazetesini eline aldı, arka sayfa sağ üst köşedeki resme bakmaya başladı, 7300'üncü kez göz ucuyla size baktı, 7300'üncü kez masanın aynı yerine oturup hiç konuşmadan yemeğini yedi, 7300'üncü kez aynı koltukta, aynı pozisyonda televizyon seyretti, 7300'üncü kez televizyon karşısında uyukladı, 7300'üncü kez klozetin kapağını kaldırmadan işedi, 7300'üncü kez her zaman aynı renk olan pijamalarını giydi, 7300'üncü kez yatağın aynı yerine yattı, 7300'üncü kez beş dakika geçmeden horlamaya başladı... Ve siz ilk kez bir çaydanlık kaynar suyu götürüp kocanızın kafasına döktünüz. Aslında siz şiddete karşısınız, bunu neden yaptığınızı biliyorum.

Kocanız üşümesin diye...

Mış muş köşesi...

T. Çiller ‘‘Fazilet, milletimi arkadan hançerliyor’’ demiş.

Daha düne kadar yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmezdi, siz ne zaman öne dolandınız?

***

Bütün dahiler solakmış.

Yalan, inanmayın! Ben solak değilim.

***

Cumhurbaşkanı Demirel doktorlara ‘‘Paran yoksa öl, demeyin’’ demiş.

Evet, doğru! Gerçeği adamın yüzüne vurmanın alemi yok.

***

Beyninin sağ yarısıyla düşünenler ‘‘nevrotik’’miş.

Büyüklerimiz bunu çok önceden keşfedip ‘‘Düşün düşün b.ktur işin’’ demişlerdi.

Yüz milyon erkekte sertleşme sorunu varmış.

Zaten erkek nüfusu kadın nüfusundan az; çocukları, yaşlıları da çıkarınca geriye bir avuç adam kalıyor; kalanların da sertleşme sorunu varmış. Bakar mısınız kadın milletinin talihsizliğine.

T. Çiller ‘‘Tam demokrasi olmaz, tam tam demokrasi lazım’’ demiş.

Yani Afrikalı tam tamcı kabileleri demokrasisi gibi mi? Yakışır, yakışır.

***

Amerika'da bir klinik ikinci çocuğun cinsiyetini belirleme imkanı veren bir yöntem geliştirmiş.

Birincisi sizden, ikincisi müesseseden.

***

Danimarka'nın eski sağlık bakanı erkek arkadaşı ile evlenmiş.

Doğru olanı da bu zaten; beraber bira içerler, maça giderler, güreşirler... Her şey dengi dengine.

***

Yunanistan PKK ile ‘‘yasak aşk’’ yaşıyormuş.

Bunların arasını bozmak için o aşkı yasallaştırmak lazım. Siz hiç birbirine bayılan karı koca gördünüz mü?



Yazarın Tüm Yazıları