Sezonun açıldığını nasıl anlayacaksınız?

Eskiden karpuz kabuğu denize düştü mü diye bakılırdı. Şimdi gazetelerin baş sayfasında karpuz misali bir popo size bakıyorsa, bilin ki sezon açılmıştır.

Turist kısmı leylek gibi. Mayıs ayı dediniz mi Antalya'dadır. Sütyenler fora, yatıyorlar. İşte biz de anlıyoruz ki sezon açıldı.

Fakat siz yine de fotoğrafın altını okuyun. Çünkü ‘‘sezon kapandı’’ diyecekleri zaman da aynı fotoğrafı koyuyorlar. Üzerine hırkasını almış bir kadın göremezsiniz hiçbir gazetede.

Sezonun açıldığını duyunca ben de battaniye sezonunu kapatıyorum. Gerçi evlerin içi hálá serin, turistlerden utanmasam daha bir ay altından çıkacağım yok ama dediğim gibi utandığımdan kabuk değiştiren yılan misali çıkıyorum battaniyenin içinden.

*

Son yıllarda Antalya sahillerindeki yavruların yanı sıra sezonun açıldığını müjdeleyen başkaları da çıktı ortaya.

Yok, ormanları yakan piknikçiler değil. Onlar hep vardı zaten. Hem biraz daha geç açıyorlar onlar sezonu. Aslında 12 ay açık tutabilirler ama ağaçlar uyumsuz. Yaz güneşini yiyip kuruyacaklar da... Çatır çatır yanacak kıvama gelecekler de...

Benim dediğim, terlikçiler.

Ne zaman ki bir ünlümüz iki eline iki ayrı terliği takmış gösteriyor, kışlıkları naftalinleyebilirsiniz.

Kimin sesi daha güzel?

Kim gazinoyu daha çok doldurdu? Kimin kaseti çok sattı?

Bunlar mazi oldu.

Artık ‘‘Kimin terliği çok sattı?’’ var.

Duyduğuma göre, bütün senelerin birincisi Seda Sayan'mış. ‘‘Alın kız!’’ deyince herkes terlikçiye koştu demek.

Fakat bu terlik işi çok kritik mevzu. Kadını hanımefendi yapanı pek az bunun. Terliğin kabahati yok aslında. Mesele ayakta.

Zargana gibi parmaklar,

Her parmağın üzerinde adeta bir parmak daha oluşturan nasırlar,

Deprem görmüş sıva misali çatlamış topuklar,

Terlik giymek Allah'ın emri değil arkadaşlar, gözünüzü seveyim...

Tamam, yoğun baskı var, kabul ediyorum, insanın her sabah evden fırlayası, üç beş çift alıp dönesi geliyor ama ayakları gün ışığına çıkarmakla karizmayı çizdirmiş olmak da var, unutmayın.

Neyse, konuyu saptırmayayım.

Sezonun açılması hususunda bu saydıklarımın hiçbiri fikir vermiyorsa, meteorolojiyi arayıp soracaksınız artık bizahmet.

Açık alan sevişmeleri


‘‘Bugünün işini yarına bırakma’’ demiş atalarımız.

‘‘Bugünün işi’’ne açık alanda sevişmek de dahil midir bilmiyorum ama benim başıma gelen budur. Nasıl olduğunu çok merak etmeme rağmen bir kez olsun kumsalda, çayırda, arabada sevişmişliğim yoktur. Nasıl olsa bir gün yaparım diye ertelemişimdir. Ve yeni yasa tasarısıyla günümü görmüşümdür işte. Artık nah yaparım. 1-3 yıl hapis cezası geliyor açık alanda sevişenlere.

Ya dört duvar arasında sevişeceksiniz ya da 3 yıl dört duvar arasında nihavend makamında bağıracaksınız: ‘‘Kim demiş 'Sevişmek ah ne hoştur yıldızların altında' diye?’’

Peki öpüşmek de mi yasak?

Onu bilen yok. Hakimin takdirine kalmış. Öpüşürken dua edeceksiniz, ‘‘Allah insaflısına düşürsün’’ diye.

Şaka bir yana, ne olacak bu çocukların durumu?

Otel odalarında kaçamak yapmalarına daha yıllar var. Daha para kazanacaklar, evlenecekler, kaşarlanacaklar, bir sevgili edinecekler falan...

Ev deseniz, ana baba bacı kardeş dolu. Kaç genç var ailesinden ayrı yaşayabilen?

E, açık alan da yasaklanıyor...

Bu yasada gizli bir ‘‘evliliğe teşvik’’ durumu var farkındaysanız.

Halbuki ne olur arabada öpüşüp koklaşsalar?

Hoş yasa çıkmasa da pek mümkün değil ya...

Diyelim arabanızı bir deniz kenarına çektiniz. Yanınızda da kız arkadaşınız var. Ve onunla ilgili kısa vadeli projeleriniz... Daha kontağı kapatırken ‘‘Tık tık’’ camınıza vurulur. Bakarsınız bir karayağız delikanlı, ‘‘Abi ne içersiniz?’’

Nereden çıkmıştır, fincanlar nerede durur, çayı nerede pişirir, belli değildir.

İçeceksiniz mecburen. İçmezseniz orada durdurmazlar sizi.

Neyse...

Tam kıza hamle edecekken, ‘‘Tık tık.’’ ‘‘Abi, boşları alayım.’’

Biraz sonra, ‘‘Tık tık’’, ‘‘Abi arabayı bizahmet biraz sola alır mısın?’’

‘‘Tık tık’’, ‘‘Bir arzunuz var mı abicim?’’

‘‘Tık tık’’, ‘‘Hesabı alayım abi.’’

Bu arada burnunu cama dayayan çiçekçi çocuğu da unutmamak lazım. Gerçi alacağınız bir gülle duruma romantizm katarak, kızın direncini kıracağınızdan çiçekçi çocukların varlığı bir nimet sayılabilir. Fakat netice olarak bütün bu adamlar adeta ayaklı birer yasadırlar. Öpüştürmezler sizi.

Çok üzülüyorum gençler için. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül girişimci adamdır, kendisinden rica edeceğim, gençler için ‘‘Öpüşme Evi’’ açsın.

Ne var bunda?

Masum bir öpüşme... ‘‘Sığınma Evi’’ oluyor da ‘‘Öpüşme Evi’’ neden olmasın?

Ortada bir mağduriyet durumu var.

Mağduriyet ayrımı yapmayın.

MIŞ-MUŞ


Votka SARS'ı önlüyormuş.Kimi dertten içermiş kimi kederden Kimi ayrılıktan kimi SARS'tan

Dedikodu yapana hapis geliyormuş.Cezaevlerinde ek bina yapımına başlansın. Gerçi o bile yetmez ama...

Nema işi rezalete dönüşmüş.Hükümet için ‘‘nema problem.’’

Çağla Şikel'le ‘‘gazinocular kralı’’nın oğlu olan sevgilisi bir otelin kral dairesine yerleşmişler.Saraya yerleşmediklerine şükredin.

Maç sevinci erkeklere Viagra oluyormuş.Bir de maç üzüntüsü durumu var ki adamı Viagra fabrikasına soksanız nafile.
Yazarın Tüm Yazıları