Reform yaptım

BENİ uçağa bindirin, isterseniz Mars'a götürün. Kaç bin saat sürerse sürsün, razıyım. Ama arabayla burnumun dibine götürmeyin.

Uçağın daha güvenli oluşundan falan değil. Benimki kaza korkusu değil çünkü. Kara yolculuğunu sevmiyorum. Canım tez olduğu içindir belki. Gideceğim yere de tez gitmeliyim. Öyle her bir metreyi yaşaya yaşaya, sindire sindire değil.

Geçen gün Ece, ‘‘Gel Yeşilköy'de balık yiyelim’’ dedi, ‘‘Van'a gidelim’’ demiş gibi tepki gösterdim.

‘‘Sarıyer'e kadar gidip bir çay içtik, geldik’’ diyorlar. Taliban'la dövüşüp gelmiş asker muamelesi yapmak istiyorum. Kucaklayıp sırtlarını sıvazlamak, ‘‘Aslanım benim’’ demek...

Peki binmiyor muyum, bir yerlere gitmiyor muyum? Tabii ki gidiyorum. Ama mecbursam ki, her gün bir mecburiyet hasıl oluyor. Ama keyfi gitmeler... Asla!

Şimdi dört gözle şehir içi helikopter taşımacılığını bekliyorum. Aslında geç bile kalındı. Daha öte işler yapılıyor da, bu neden olmuyor bir türlü anlamıyorum.

Birkaç zengin villasının bahçesine, işyerinin tepesine konuyor, o kadar. E, normaldir. Refahla bağlantılı hiçbir gelişme benden başlamadı daha...

Lafı şuraya getireceğim: Bozcaada'ya geldim.

Bunun benim için bir reform sayılabileceğini idrak etmeniz için de bu uzun girişi yaptım.

Evet, ben, Levent'ten kalkıp Yenikapı'ya geldim, oradan feribota binip Bandırma'ya geçtim. Bandırma'dan Geyikli'ye arabayla geldim, tekrar feribota binip Bozcaada'ya vasıl oldum. Bakın, yazması bile uzun.

‘‘Hani mecbur olmadan bir yere gitmezdin’’ diyeceksiniz.

Mecburdum. Çünkü çok moda olmuştu Bozcaada. Artık topluluklarda sohbet dışı kalıyordum neredeyse. Bizim basın camiası ve edebiyat, sinema, reklam gibi kardeş camialar için Bozcaada eski Bodrum gibi şimdi. Yerlilerden ev alıp onarmalar, filmler, klipler, kış ortasında kaçamaklar falan.

Gerçi bekáreti bozuldu böylece ama henüz elden ele gezen pula dönmedi. ‘‘Lakin yakındır’’ diyerek kalktım geldim. Şimdi Bodrum'un o eski günlerinin tadını tam çıkaramadım diye kızıyorum çünkü kendime.

* * *

Hakikaten güzel Bozcaada.

Giritliliğimi ateşledi. Ben Rumları seviyorum arkadaşlar. Söylemesi ayıpsa, kusuruma bakmayın. Bırakıp gittikleri evlere bakıyorum, bir de bizim yaptıklarımıza... Keşke yalvar yakar buralarda tutsaydık onları.

‘‘Gelincikler açmıştır’’ demişti Ece baştan çıkarmak için. Açmış.

Gerçi beni baştan çıkaracak anahtar cümle bu değildi. Bana ancak ‘‘Öyle sessiz ki, üç gün uyanmadan uyuyabilirsin’’ ya da ‘‘Bir pazar kuruluyor, görmelisin’’ veya ‘‘Bir bilmemne pişiriyorlar, parmaklarını yersin’’ denilmesi isabetli olur. Ama bozmadım onu, kendime gelinciğe tav olmuş süsü verdim.

* * *

Burada kesiyorum.

Müsaadenizle denizin, balığın, temiz havanın, sessizliğin tadını çıkaracağım. Sizler bu satırları okurken de İstanbul'a dönmüş olacağım.

‘‘Bozcaada'yı iyice anlatmadın’’ diyorsanız ben de size ‘‘Yıllık iznimin bir bölümünü kullanmadığıma şükredin’’ diyorum.


MIŞ-MUŞ

Meclis'te 400 dokunmatik ekran, 150 mikrofon ile 20 parmak izi okuma sistemi, sivri cisimle çizmek, kurcalamak ve sıraya vurmak sebebiyle bozulmuş.

Ayrıca 70 milyon insanın kemerle beli sıkılmak, ensesine vurulup ağzından lokması alınmak suretiyle canına okunmuştur.

*

Nükhet Duru, ‘‘Erkek 5 dakikada baştan çıkarılır’’ demiş.

5 dakikada da başka kadın tarafından baştan çıkarılacağına göre kısaca, ‘‘Haydan gelen huya gider’’ diyebiliriz.

*

Mahsun Kırmızıgül, ‘‘Sevdiğim kadının kapısında yatarım’’ demiş.

Kadının içeri almayacağından emin yani.
Yazarın Tüm Yazıları