Paylaş
18 Nisan'a pek bir şey kalmadı. 5 sene boyunca İstanbul'un kaldırımlardan sorumlu olacak başkanını seçeceğiz. Nedense bu dönem, adayların kişiliğinden mi, yoksa genel seçimlerin gölgesinde kalmasından mı seçim öncesi pek sönük geçiyor. Ne ateşli tartışmalar var ortalıkta ne de iddialı projeler. Adaylar kendilerini doğru dürüst tanıtamadılar bile. Bari ben yardımcı olayım; İstanbul'da yaşayan bir vatandaş olarak bize ‘‘hizmet’’ etmek için yarışan adaylara benden bir ‘‘karşı hizmet’’ olsun.
ALİ MÜFİT GÜRTUNA (FP)
Aslen ANAP'lıdır. Yıllarca Bedrettin Dalan'ın ve R.Tayyip Erdoğan'ın bir adım gerisinde ‘‘isimsiz kahraman’’ kadrosunda görev yapmıştır. Geçtiğimiz aylarda Tayyip Erdoğan'ın yüzüne ağlayan kader, aynı günlerde Ali Müfit Gürtuna'nın yüzüne gülmüş ve kısa bir süre için bile olsa kendisini başkan yapmıştır. Kader bakalım 18 Nisan'da neler yapacaktır?
Çok tedbirlidir; Tayyip Erdoğan'ın görevden alınmasıyla, Ali Müfit Bey'in üzerinde kendi resmi, ismi ve hizmetleri bulunan bezleri İstanbul'un dört bir yanına asması bir olmuştur. Ne olur ne olmaz diye bunları önceden hazırlatıp evde beklettiği söylenmektedir.
Avantajı, üç isimli olmasıdır, zira İstanbullular Recep Tayyip Erdoğan'la Osmanlı paşalarını hatırlatan isimlere alışmışlardır.
Semra Özal ve Bedrettin Dalan'dan aldığını söylediği icazeti kendi partisinden alabildiği şüphelidir.
ZEKERİYA TEMİZEL (DSP)
Aslen Maliye Bakanı'dır. Rahşan Hanım'ın izni, Bülent Bey'in kavli ile başkanlığa aday olmuştur. Maliye Bakanlığı sırasındaki icraatlaıyla anasını ağlattığı ekonominin, İstanbul'a isabet eden kesimiyle daha yakından ilgilenmek niyetinde olduğu sanılmaktadır. Mesela sabah işe giderken cebinizdeki parayı köşebaşındaki bankaya vergilendirmek üzere bırakmadıysanız, akşam sizi evin kapısında bir belediye zabıtası bekliyor olacağından, o parayla karınıza pet, kızınıza top kek almak gibi bir teşebbüste bulunmanız imkánsız olacaktır.
Sevgili İstanbullular! 19 Nisan sabahı ikinci MM'ye hazırlanın. (MM'nin Marilyn Monroe değil, Mali Milat olduğunu açıklamak izanınıza hakaret olur gerekçesiyle bu konuda hiçbir şey demiyorum.)
ALİ TALİP ÖZDEMİR (ANAP)
Aslen milletvekilidir. Káh atanarak, káh seçilerek zaman zaman ifa ettiği belediye başkanlığı ile milletvekilliği arasında sürekli gidip gelmektedir, sıra belediye başkanlığındadır.
Çok çalışkandır, az zamanda çok iş başarır, bir senede tam üç çocuk sahibi olması bunun en güzel kanıtıdır.
Türk filmlerini aratmayacak bir hayat hikáyesi vardır. Zengin kız-fakir oğlan, beş kuruşsuz çıktığı memleketine belediye başkanı olarak dönmek vs. gibi.
Terbiyeli, akıllı, kibar, dürüst, iyi aile babası, ahlaklı, zeki, modern, muhafazakár, anlayışlı, başarılı, bilgili, sevecen, tok gözlü, duygusal, tecrübeli ve daha birçok şeydir. Bir insanın bu kadar meziyeti kendinde toplayabilmesi bilmem normal midir? Bütün bunlara ilaveten çok da afilidir. ‘‘Sarışın hoş kadın’’ ya da ‘‘Karaoğlan’’ olmanın önem taşıdığı ülkemizde, bu boylu poslu, saçına hafif kır düşmüş, yakışıklı beyefendinin oy alması hiç de zor olmayacaktır.
Tek kusuru hiç misafirperver olmayışıdır; ne zaman gazeteciler evine misafir olsalar, o çocuklarıyla satranç oynamaya başlar.
YALÇIN ÖZER (DYP)
Aslen gazetecidir. Tansu Çiller'le gazeteci olarak görüşmeye gittiği bir gün, bir kenarda sırasını beklerken, günlerdir yana yakıla İstanbul Belediye Başkanlığı için aday arayan Çiller'in gözüne takılmıştır. Çiller kendisini görür görmez, çekeceği filmdeki başrole uygun oyuncu bulmuş rejisör edasıyla Yalçın Özer'e yaklaşmış ve ‘‘Seni aday yaptım’’ demiştir. Bugüne kadar çöp vergisi ödemek dışında belediyeyle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olmayan Yalçın Bey'in, bu göreve seçilmesinde soyadının ‘‘Özer’’ olmasının da payı bulunduğu söylenmektedir.
Gafil avlandığı için henüz konunun ciddiyetini kavrayamamıştır. ‘‘Ben kimim?’’, ‘‘İstanbul neresi?’’, ‘‘18 Nisan hangi tarihe denk düşüyor?’’ gibi soruları yansıtan gözleriyle etrafa bakmaktadır.
ADNAN POLAT (CHP)
Aslen seramikçi olup, başkanlık hobisi vardır. Galatasaray'da görev aldığı yıllarda aklı Fenerbahçeliler'le Beşiktaşlılar'da kalmış, ‘‘En iyisi İstanbul'a başkan olayım’’ demiştir. Kendisine teklif getiren CHP tabanı ile ANAP tavanı arasında bocalamış, ‘‘Ayağım yere bassın’’ düşüncesiyle ‘‘taban’’ı tercih etmiştir.
Bir zamanlar Dalan'ın ‘‘Haliç'i gözlerim gibi yapacağım’’ sözünden esinlenerek ‘‘İstanbul'u kaşlarım gibi orman haline getireceğim’’ demiştir.
Politika bilmediğini söylemektedir; nitekim geçtiğimiz günlerde kendisiyle yapılan bir röportajda hakikaten bilmediğini ortaya koymuştur. Röportajda kendisine yöneltilen ‘‘19 Nisan'da ne yapacaksınız?’’ sorusuna, ‘‘Uyuyacağım, kimse de beni kaldıramayacak. Artık kaç gün uyurum bilemem’’ cevabını vermiştir. Politikayı bilse, bu soruya ‘‘19 Nisan sabahı İstanbul Belediye Başkanı olarak görevime başlayacağım’’ cevabını verirdi.
Başkan olmayı isteme nedeninin, her tarafı imara açıp inşaat patlaması yaratmak ve bu suretle elinde kalmış olan metrekarelerce seramik stokunu eritmek olduğu söylenmektedir.
Mış muş köşesi
‘‘Yıldız Savaşları’’ yeniden gündemdeymiş.
Amaaan, biz her hafta ‘‘A Takımı’’nda seyrediyoruz ‘‘Yıldız Savaşları’’nı.
Cep telefonu insanda alkol kullanma isteği uyandırıyormuş.
İnsan içmeyi kafasına koymayagörsün, ütünün kordonu bile tahrik eder.
Modada ‘‘giy-çık’’ devri başlamış.
VJ'lere bakılırsa bizde hálá ‘‘soyun-çık’’ modası hüküm sürüyor.
Gülben Ergen ‘‘Rakip tanımıyorum’’ demiş.
Aynadan gözünü alıp da etrafına bakamıyor ki, rakiplerini görsün.
Bugüne kadar pastırma kokan Kayseri, bundan böyle ıhlamur kokacakmış.
İlla bir şey kokacaklar.
Hillary, ‘‘O şişman kadın alsın Bill'i başına çalsın’’ demiş.
O da öyle yaptı zaten. Bill her zaman şişman kadının başının hizasında bir yerlerdeydi.
Rusya'da en tepedeki güç falcılarmış.
Bizde de öyle. Bakın Sayın Demirel ‘‘Seçim ertelenirse dünyanın sonu olur mu olmaz mı?’’ diye fal açmış, ‘‘Olmaz’’ çıkmış.
Paylaş