Pire misali

ŞU yaşlı dünyamızdan ne krallar, ne prensesler, ne başkanlar gelip geçti. Fakat aralarında Prens Charles'la rahmetli eşi kadar aklı şeyine kaymış iki kişi daha var mıydı bilmiyorum. Gerçi kimse bizim padişahların eline su dökemez... Clinton var bir de... Ama ben yine de karı-koca birinci ilan ediyorum bunları.

Yememiş içmemiş, sevişmişler. Zaten bakınca belli oluyor. Charles'ın kakiti çıkmış. Diana da öyleydi. Artık yata yata kasları mı eridi, aşırı jimnastikten mi?..

Kolay iş değildir yani. Hani kırk yıllık karı-kocalar arasında olunca uzaktan bakana tam o sırada sobadan zehirlenmiş de öylece kalakalmış intibaını verse de yeni partnerle durum farklıdır ki bu ikisinin iki kere üst üste aynı insanla yattıkları görülmüş değil.

Bilmiyorum, medyanın yalancısıyım.

Görülmüş deyince... Bunların seks hayatı er mektubu gibi. Kıçlarında damgaları eksik bir tek... ‘‘Görülmüştür.’’ Şahitsiz yattıkları olmamış. En ince ayrıntısına kadar kitap yazan yazana baksanıza...

Gerçi görüyorduk, Diana her zaman halkın içindeydi, kibir yoktu kadıncağızda ama insan hiç olmazsa kocasını aldatırken girer dört duvar arasına. Tabii bunlar İngiliz; ataları ‘‘İbadet de kabahat de gizli olur’’ diye not bırakıp gitmemiş.

***

Bir de ‘‘İngilizler soğuk olur’’ derler. Böyle kan kaynaması biz Akdenizlilerde bile yok. Uşak, bahçıvan falan ayırmıyor kan; her daim fokur fokur. Hatta kaynaya kaynaya biraz bozulmuş Charles'ınki.

Sakın eşcinsellere karşı olduğumu düşünmeyin. Hatta belki doğru olan budur diye düşünüyorum. İleride herkesin geleceği nokta bu olabilir. Ve ‘‘ilerisi’’ için ‘‘Yarın artık bugündür’’ de diyebiliriz etrafa bakınca...

Karıdan/kocadan sıkılıp başka birine meyletmeyi de anlıyorum. Olur olur, insanız.

Fakat bunların durumu böyle değil. Bunlar pire gibiler adeta. Hani pire gecede kırk yorgan dolaşırmış ya... ‘‘Kimdir?’’ diye baktıkları yok. Erkek, kadın, uşak, aşçı... Arada birbirlerine denk geldikleri de oldu demek ki çocuklar doğdu.

‘‘Kraliyet Ailesi’’ dendi mi eskiden pembe tayyörlü, kuş yuvası gibi şapkalı kadınlar gelirdi aklıma. Şimdi... Nereden nereye.

Bunların yaptığı devrimi kimse yapamadı aslında. Hayır, devrim değilse nedir sorarım size. Bin yıllık imajı yıkıp yerine yenisini koymak... Nedir?

İmajlar kolay yıkılmıyor biliyorsunuz. Mankenler olsun, sosyete olsun, kızlar dört koldan uğraşıyorlar fakat hálá Türkler'i fesli biliyor dünya.

Diyeceğim, zorun başarılması açısından bakınca rahmetliyle Charles'ın yaptıkları takdire şayan bir iş olarak görünüyor. İki skandal daha duyulursa sarayın kapısına kırmızı fener assınlar artık.

***

Son olarak, iyi ki bizde uşaklık müessesesi yok. Dikkat ettim, her yataktan bir iki uşak çıktı. Belki de bizim devlet büyüklerinin cinsiyetsiz sayılacak kadar seksten uzak görünmelerinin nedeni, ortalıkta uşak olmamasındandır. Yok işte, yetişmiyor bu topraklarda. Atatürk bile, ‘‘Bu millete her şeyi öğrettim, bir uşaklığı öğretemedim’’ demişti.

Fakat uşaksızlığa rağmen aşk meşk işine kalkışan bir iki kişi olmuştu. Hepsinin siyasi hayatını bitirdik çok şükür. Hatta birini astık.

Neyse, konuyu saptırmayayım.

Ben esas, Prens Charles bir de bizim Tayyip Erdoğan'ımız gibi yakışıklı olsaydı ne olacaktı diye düşünüyorum. Saraydan çıkar dünyaya açılırdı herhalde. Lakin Allah günah yazmasın, pek çirkin. Mecburen hizmetlilerle idare etti demek. Ne yapsın uşakçıklar, işten olmak var.


MIŞ-MUŞ


Kadınlar, kır saçlı erkekleri seviyormuş.

Adamın saçı kırlaşana kadar cebi dolduğundandır.

*

Türk sineması 89 yaşındaymış.

Esas haber 89 senedir emekliyor olması.

*

Sağlıklı yaşam için kakao içmeliymişiz.

Pşşşt... Yemezler. Yarın 180 derece dönersiniz siz.
Yazarın Tüm Yazıları