Paylaş
Seçim bitti, oylar sayıldı, kazanan kaybeden belli oldu, siyasi partilerimizin ayağı suya erdi. Şimdi hesaplaşma zamanı.
Hesaplaşma çeşit çeşit. MKYK'de hesaplaşma var, kurultayda hesaplaşma var, en önemlisi liderlerin kendi iç hesaplaşmaları var. Yani, ‘‘Allah'ım neydi günahım, ben nerede yanlış yaptım?’’ durumları.
Diğerlerini gazetelerden, televizyonlardan takip edersiniz nasıl olsa ama iç hesaplaşmaları nereden duyacaksınız? Tabii ki benden. Buyurun o zaman Sayın Mesut Yılmaz'dan başlayalım.
KAVGA DURUMLARI
95 Seçimlerinde: Seçim meydanlarında birbirimizi gıyabımızda yerden yere vurduk. Ekranlarda A Takımı'na esin kaynağı olduk.
Sonuç: Oy kaybettik.
Demek ki: Vatandaş kavga istemiyor.
*
99 Seçimlerinde: ‘‘Bizi kavganın içine çekemeyecekler’’ dedik. Nitekim çekemediler.
Sonuç: Oy kaybettik.
Demek ki: Vatandaş kavga etmeyeni de istemiyor.
O halde biz ne halt edeceğiz?
MÜZİKAL DURUMLAR
‘‘Bu sefer halkın karşısına dillerde gezen bir şarkı yerine, gönüllerde gezen bir şarkıcıyla çıkalım’’ dedik.
Psikolojimize iyi geldi doğrusu, meydanlar doldu doldu boşaldı. Ancak meydanlardaki vatandaş patlamasını sandıklarda yaşayamadık. Bütün kabahat Berna'da. Hadi benim müzikle ilgim yok ama, Berna öyle mi? Uzaktan bir tıngırtı duysa Hasan'ı elinden tuttuğu gibi o tarafa seğirtir. Buna rağmen Mahsun hayranlarının yaşları tutmadığından oy kullanamayacaklarını akıl edemedi. Bunu kendisine ifade ettiğimde ‘‘Bir dahaki seçimde işe yarar’’ demez mi? ‘‘Berna! Berna!’’ dedim, ‘‘Bir dahaki seçime kadar kim öle kim kala.’’
Demek ki: Ruha gıda olduğu söylenen müziğin seçimlere bir faydası yokmuş.
BASINLA İLİŞKİLER
95 Seçimlerinde: Nedense kötüydü, beni sevmezlerdi.
Sonuç: Oylar düştü.
99 Seçimlerinde: Nedense iyiydi, beni severlerdi.
Sonuç: Oylar düştü.
Demek ki: Seçmenle basın arasında herhangi bir ilişki sözkonusu değil. Bir dahaki sefere basının ne varlığına sevinileek, ne yokluğuna yerinilecek.
İMAJ
Genç ve atletik olduğumuzu cümle seçmene göstermek düşüncesiyle, meydanlarda herkesin soğuktan boku donarken biz üzerimizde bir tek gömlekle salındık.
Bana ‘‘iki lafının arasına reklam alınır’’ diyen ahaliden öcümüzü almak için ‘‘Yavaş mavaş yine de konuşuyor; sizde o da yok. Dilsizler!’’ anlamına gelen ‘‘Sessiz çoğunluk’’ dedik.
Benim gülen sıfatımdan afişler yaptırıp yurdun dört bir yanını donattık.
Bunların hiçbirini kendimiz akıl edemediğimizden kendimize bir reklam ajansı bulup ona yaptırdık.
Sonuç: Slogan mlogan şöyle dursun, ortalıkta bir vesikalık fotoğrafı bile olmayan biri seçimi kazandı.
Demek ki: Bir dahaki seçime kadar mümkünse ortadan yok olunup, sıfat unutturulacak. Ayrıca ‘‘imaj her şeydir’’ diyen, bir tenhada kıstırılacak.
AİLE BAĞLARI
Kadın seçmenlerin oyunu alacağım diye nereye gitsem Berna'yı da götürdüm. Bütün kurdeleleri ona kestirdim. Daha sonra Berna sınırlarını daha da genişletti, neredeyse ‘‘Dernek yararı’’ndan eve gelemez oldu. Gazetelerde resimlerimiz çıkıp durmasa, birbirimizi tanımayacak hale geldik. Nitekim bir gün Hasan'ı ‘‘Korumaya muhtaç çocuk buldum’’ diye tutmuş götürürken korumalar yetişmişler. Yani ailenin ve kadının önemini iyice bir vurguladık.
Sonuç: Seçimlerde ‘‘eş’’siz ve ‘‘çocuk’’suz bir liderin partisi patlama yaptı.
Patlayan diğer partinin liderinin de çocuğu yok. Yıllar yılı Türkiye'yi peşinden sürükleyen Demirel'in de çocuğu yok. Bu bir tesadüf olamaz.
Demek ki: Derhal Berna'yı boşamanın yolları aranacak. Çocuklar uygun ailelere evlatlık verilecek. Kısaca çöpsüz üzüm olunacak.
TEVAZU DURUMLARI
Aslında göze batan şaşaalı bir yaşantımız olmadı hiç. Ne giyim kuşamımız, ne yediğimiz içtiğimiz abartılıydı. Evet, kabul ediyorum, paltomun boyu tevazu sınırından biraz uzuncaydı; Berna da kırmızıyı griye tercih etti çoğu zaman ama o kadar olur. Tıpatıp aynı olsaydık, seçmenin kriteri ne olacaktı?
Sonuç: Seçmen kabanı paltoya tercih etti.
Demek ki: Paltonun boyu ile seçmenin oyu arasında ters bir orantı mevcut.
mış muş köşesi
Kentlerin üçte biri gecekonduymuş.
Zaten kentlere şöyle bir bakan, gece karanlığında el yordamıyla yapıldığını hemen anlar.
Ecevit, ‘‘O kadar kolaysa, hükümeti gelin siz kurun’’ demiş.
Oynamasını bilmeyen kız, ‘‘yerim dar’’ demiş. Yer açmışlar, ‘‘Ben oyun bilmem’’ demiş.
Mayıs başında Mars ve Dünya birbirlerine teğet geçeceklermiş.
Bizi hiç ilgilendirmez böyle şeyler. Bizim esas merakımız mayıs başında hangi partilerin hükümete teğet geçeceği.
Necmettin Cevheri, ‘‘Geride durmam’’ demiş.
İyi olur, yaşı da uygun. Malum bizde lider olmanın koşulu 70 yaşından gün almış olmaktır.
Modern insanın üç derdi varmış:
1- Şişmanlık
2- Cinsel isteksizlik
3- Hazımsızlık
Esas olan birincisi. Ötekiler onun yan etkisi.
Yılmaz kaldığı yerden devam kararı almış.
Neye devam? Düşüşe mi?
Paylaş