Bana öyle geliyor ki nar ötekiler gibi fos çıkmayacak.
Daha önce milletçe kürünü yaptığımız bir sürü şeyin sonradan öyle söylendiği gibi mucizeler yaratmadığı çıktı ortaya.
Fakat nardan ümitliyim.
Neden derseniz...
Muza benzemediği için.
Şöyle izah edeyim: Narın adeta ölüme çare olduğu anlaşıldı. (İnsanoğlundaki idrak hızına dikkatinizi çekerim.)
Anlaşıldı da yiyebilene aşk olsun!
Mesela çocuğunuzun eline muzu verdiğiniz gibi narı verebiliyor musunuz yesin diye?
Veriyorsanız ve o da döküp saçmadan, evi kızıla boyamadan ayıklayıp yemeyi beceriyorsa derhal el sanatlarına yönlendirin çocuğunuzu!
Ben koca kadın beceremiyorum.
Kendimi bildim bileli ne zaman nar yemeye kalkışsam sonuç fiyasko olmuştur. Kaç senedir vazgeçmiştim fakat işte bu sene "olmazsa olmaz" kimliğiyle çıkınca karşımıza...
En son iki gün önce denedim, gören mahallenin kurbanı bizim mutfakta kesilmiş zannederdi.
Hálá kapalı dolapların içinde nar suyu damlacıkları çıkıyor karşıma ve hálá kıyıdan köşeden nar tanesi topluyorum.
*
Sahi nar nasıl soyulur?
Kim 500 milyar istiyorsa buyursun cevaplasın!
Portakal gibi kuzey kutbundan güney kutbuna doğru bıçakla çizikler atmak suretiyle mi?
Elma gibi kendi ekseni etrafında döndürüle döndürüle mi?
Hadi bir şekilde soydunuz diyelim. Bir kere tanelerin çoğu kabukta kalıyor. Etle tırnak misali öyle bir kaynaşma hali...
Kabuktan vazgeçemeyen tanelerden siz vazgeçtiniz diyelim, geri kalan narı nasıl yiyeceksiniz?
Isırarak mı?
Bıçakla dilimleyerek mi?
İkisi de olmuyor. İnsanın eli yüzü, üstü başı trafik kazası yaralısına dönüyor.
Elinizin ayasını devreye sokacaksınız. Ezmeden, patlatmadan, nazikçe ovalamak suretiyle taneleri birbirinden ayırmaya çalışacaksınız.
Çok becerikli olduğunuzu ve netice olarak nar tanelerini bir káse içerisinde yemeye hazır hale getirdiğinizi varsayıyorum.
Sıra geldi zurnanın zırt dediği yere!
Çekirdekler yutulacak mı, yoksa ağızda suyu çıkarıldıktan sonra atılacak mı?
Eğer yutulacaksa bir müddet sonra bağırsak tıkanmasından hayata veda edilebilir.
Yok eğer ağızdan atılacaksa, bu nar denen şey kimsenin yanında yenmez! Hani neredeyse burun karıştırmakla aynı şey o posanın ağızdan çıkarılması işi. Kapıyı bacayı örtüp gizlice şey edeceksiniz.
Hiçbir ziyafette şurada burada ortaya nar gelmemesi boşuna değil. Bir tek aşurenin üstünde üç-beş tek görmemiz...
Doktorların "nar" değil de habire "nar suyu" demeleri de bundan.
Fakat suyunu sıkmak da mesele. Elektriklisi çıkınca eskiciye verdiğiniz o kollu, basmalı portakal sıkıcılarını geri alacaksınız.
*
Yani diyeceğim şu:
Bu narda bir hikmet var!
Zor tüketilmesinden belli.
Muz gibi, elma gibi yemesi çocuk oyuncağı olan meyvelere verilseydi bu "insanoğlunun dünyaya kazık kakmasını sağlama işi", doğanın dengesi bozulurdu.
Hem her şeyin bir bedeli var.
Bedava bir dilim ekmek vermiyorlar insana. Hiç zahmetsiz, düşük kolesterol, normal şeker, tıkır tıkır işleyen sindirim sistemi, damarlarda vızır vızır dolaşan kan, her daim gençlik, yetmedi dünya batana kadar ömür verecekler öyle mi?
Onun için nardan ümitliyim.
MIŞMUŞ
"Şehvet" iki yılda "şefkat"e dönüyormuş.Aşkın ömrü üç yıl, şehvetin ömrü iki yıl... Aradaki bir yıl geçiş dönemi oluyor zahir.
Kumar isteği bir hapla yok oluyormuş."Bilişim Çağı" falan fasa fiso, esas "Hap Çağı"na girmiş bulunuyoruz.
Sharon Stone Osmanlı tarihini öğreniyormuş.Bakalım onun da bizim gibi aklında kala kala Baltacı Mehmet Paşa’yla Katherina’nın aşna fişnesi mi kalacak.
Baykal "Unakıtan’ı milletin sırtından indirin" demiş.Sırtımız boş kalmaya alışık değil, üşütmeyelim sonra?