Paylaş
En nihayet baklayı ağızlarından çıkardılar.
Bir senedir eveleyip geveliyorlardı.
Ben size söylemiştim, ‘‘Bu ‘Deprem olacak’ söylentisi İstanbul'un kalabalığını dağıtmak için çıkarılıyor’’ diye.
Dediğim çıktı. Beklediğim açıklamayı yaptılar.
‘‘İstanbul taşınmalı’’ymış.
Bkz. Hürriyet, 17 Ağustos 2000, shf 24.
Deprem Çalışma Grubu.
Çalışa çalışa en sonunda bunu yumurtladılar.
Yumurtlamadan önce 3 yuvarlak masa toplantısı yapmışlar. Masadan çıkan sonuç:
‘‘İstanbul taşınmalı’’
‘‘İstanbul’’ dedikleri biz. Yoksa Boğaz Köprüsü'nü taşıyacak halleri yok.
***
Asırlardır ha bire yapılaşmışız.
Kimsenin aklına gelmemiş İstanbul'un altına bakmak.
Bir senedir bakıyorlar. Yoğun bir şekilde.
Bakıyorlar da... Netice kahve falı gibi. Yorum muhtelif.
Ne yerinde anlaşabildiler, ne zamanında, ne kaç parçalı olduğunda, ne şiddetinde.
Biz zaten anlamıyoruz.
Önümüze haritaların birini koyup ötekini kaldırıyorlar.
Anlıyorsam arap olayım.
Hani Çince makale olsa şimdiye kadar sökmüştüm; bunu sökemiyorum.
Anlamadığımdan altıncı hissime yükleniyorum.
Başka türlü nasıl razı edeceklerdi bizi Konya'ya göç etmeye; Gulyabani gibi fay hattını diktiler karşımıza.
***
Sakinlerinin dişçiye gitmelerinden umut kesilmiş mahallelere diş tarama seferleri düzenlenirdi. Bilmiyorum hala var mı.
Seyyar muayenehanelerin seyyah diş doktorları dişiniz çürük mü diye bakarlardı.
Şimdi jeologlar geziyor.
‘‘Altınız çürük mü?’’ diye bakıyorlar.
Yarın elinize sarı bir zarf gelecek. ‘‘İkamet etmekte olduğunuz .... zemin yapısı çürük olup .... ikametinize bundan böyle Konya'da devam etmeniz uygun görülmüştür. İmza, mühür, cart, curt.’’
Resmi yazı.
Bunun itirazı, mahkemesi, yargıtayı falan da yok.
***
Hadi altınız sağlam çıktı diyelim. Ya binalar?
İstanbul'da son beş yılda beton kullanılmaya başlanmış.
Haber aynen böyle.
Ondan öncekiler?
İman kuvvetiyle ayakta duruyor.
E, iman da bir yere kadar. 7.8'e nasıl dayansın?
Yani her durumda Konya'ya yol göründü.
Ama daha epey zamanımız var. Hemen yarın çanağı çömleği toplamaya başlamayın.
Bizden önce Sakıp Bey'le Rahmi Bey gidip sanayi kuracaklar.
Hadi bizim zeka seviyemiz belli. Matah birşey olsak kıyıda köşede ekonomik başarılarımız olurdu.
Ya onlar? Akıllı insanlar güya.
O kıymetli fabrikacıklarını kurmak için seçe seçe İzmit'le Adapazarı'nı seçmişler.
Bu hatalarını gördükten sonra gel de bunların buzdolaplarına, arabalarına güven.
Ne bileyim ben, direksiyonu sağa çevirince araba hakikaten sağa gider mi; klaksona basınca çalar mı çalmaz mı?
***
‘‘Elle gelen düğün bayram’’ demişler.
N'apalım gideceğiz artık.
Şimdiden psikolojik olarak hazırlayın kendinizi.
Artık rakınızı Meram Bağları'na karşı yudumlarsınız.
Eyüp Sultan Hazretleri'yle vedalaşın; Mevlana'ya selamı varsa götürürsünüz.
Bir ön ziyaret yapıp birkaç intihar mahalli belirleyin. Malum atlayacak köprümüz yok oralarda.
Havana ve Laila dilberlerine sefalarının orada da süreceğine dair bir umut vaadedemiyorum maalesef. Tavsiyem, hidayete ermeyi denesinler.
Bakarsınız her şey daha güzel olur.
Zaten buranın yokuşu da pek çoktu; Konya Ovası düzayaktır hiç olmazsa.
Mış muş...
Ecevit'ler evliliklerinin 55. yılını kutlamışlar.
‘‘Nice 55 yıllara’’ desem abartmış mı olurum?
Çek manken Andrea Nemcova ‘‘Seksi olmak kadının görevi’’ demiş.
Bizim ‘‘Pazar Eki Kızları’’ kadar bunun bilincinde olan yoktur. Her biri görev aşkıyla yanıp tutuşuyor.
MHP Fazilet Partisi'ne ‘‘Ağır ihanet içindesiniz’’ demiş.
İhanetler arasındaki farkı iyice anlayabilmemiz için bir de ‘‘Hafif ihanet’’e örnek rica etsek.
Orduevlerine davullu zurnalı düğün yasağı gelmiş.
Bando neyimize yetmez.
ABD'ye çadırkenti öğretecekmişiz.
Bizimkileri gösterip ‘‘Sakın böyle yapmayın’’ diyerek herhalde.
Susurluk Batı'da bestseller olmuş.
Bizde de ‘‘Best of Susurluk’’ kaynıyor artık.
Paylaş