19 yılda köprünün altından çok sular aktığı için adamcağızın uyum sorunu yaşayacağından söz ediliyor.
Acaba diyorum, Türkiye'de birinin başına gelseydi aynı şey... Vallahi adam akşam yatmış da sabah kalkmış gibi devam ederdi hayata gibime geliyor.
Gidin 19 yıl geriye...
Mesela kim vardı da yok oldu?
Demirel?
Ecevit?
Erbakan?
Evren?
Daha dün Evren'in
‘‘Asker krizini içime sindiremedim’’ diyen demeci vardı gazetelerde.
Erbakan deseniz bilfiil işin içinde hálá.
Demirel, Ecevit... Zamanında öyle içten
‘‘Allah başımızdan eksik etmesin’’ diye dua etmişiz ki... Ben hálá ediyorum, o başka.
*
Diyelim adam bir kahveye ya da bara gitti. Nedir mevzu?
Gayet tabii
‘‘Ne olacak bu memleketin hali?’’
Peki komaya girmeden önce?
‘‘Ne olacak bu memleketin hali?’’
‘‘Sorma birader’’ diye kaldığı yerden devam edebilir yani.
Peki, kimdi 19 yıl önce Süperstar?
Ajda Pekkan.
Şimdi kim?
Ajda Pekkan.
İnsanı yüreğinin tam ortasından vuran şarkıları kim yapıyordu o yıllarda?
Sezen Aksu.
Hálá vuran kim? Bırakın bu günü, adam bir 19 yıl daha yatsa, kalktığında cevap aynı Sezen Aksu olacaktır, emin olun.
*
O günden bugüne birtakım gelişmeler olmadı değil tabii.
Kulak kepçemizin evrim geçirip Mycep'e dönüşmesi...
Bilgisayarların bir börek açmadığının kalması falan.
Fakat bunlara biz komaya girmeyenler bile şaşırıyoruz zaten.
Şarkılar deseniz... Hiç yabancılık çekmez.
‘‘Nostalji’’ yoksa
‘‘Best of’’ var.
Bir tek bana şaşırabilir.
‘‘Şarkıcı bıraktım, yazıcı buldum’’ diye. Komaya dönüş bile yapabilir bu yüzden.
Mustafa ile Emre
Mustafa Sandal, Emre Altuğ için
‘‘Onun gibi vücudum olsa soyunmazdım’’,
Emre Altuğ, Mustafa Sandal için
‘‘Onun gibi sesim olsa şarkı söylemezdim’’ demiş.
Bu lafları ettiklerine göre birbirlerini çok beğeniyorlar demektir.
Biri ötekinin dansını çok beğeniyordur mesela, öbürü onun şarkılarını... Hatta belki tam da Mustafa Emre'nin vücudunu, Emre Mustafa'nın sesini...
Fakat bunu ifade etmek insan doğasına aykırı olduğundan ya birbirlerinde eksik bir yan bulup onun altını çizecekler ya da işte dediğim gibi, hayran oldukları şey neyse tam onu karalayacaklar.
İşte budur hayat boyunca yaptığımız. Hepimizin.
‘‘Onun yerinde olsam’’ diye başlayan cümleler genellikle eleştiri içerse de
‘‘Ah, bir olsam onun yerinde’’ arzusunu barındırıyor gizliden gizliye. Yani bana öyle geliyor. Bir tek kıskançlık bu kadar rahat söyletiyor kişiye en acımasız sözleri. E, kıskançlık da hayranlıktan doğuyor biliyorsunuz.
Küçücükten başlıyor.
Sırma saçlı mıydınız?
En çok her fırsatta saçınızı çeken arkadaşlarınız yüzünden ağlamışsınızdır o zaman.
Ya da
‘‘Kedi gözlü’’ diye alay ettikleri için... Güzelim yeşil gözleriniz var idiyse... O yaşlarda kedi gözünün dünyanın en güzel gözü olduğunu iki taraf da bilmez tabii, bunu da bir hayvan dostu olarak hemen araya sıkıştırayım.
Yani diyeceğim, biri bir yanınızı yerden yere vuruyorsa eğer... İyidir.
Bu durumda hakarete teşekkürle karşılık vermek yerinde bir davranış olur.
Yapamıyoruz, o başka.
Netice olarak, Mustafa'yla Emre birbirlerini çok takdir ediyorlar, merak etmeyin. Ne bileyim, olur ya vardır belki aranızda dert edinen.
Kapatın kuyuyu!
DAİMA bir tercih durumu...
Aslında buna tercih de denmez. Bize soran yok zira.
İki
‘‘iyi’’den biri varsa öteki yok.
Misal
‘‘Güzeller talihsiz olur.’’ Böyle bir şey var. Yaşana yaşana görülmüş.
Yani
‘‘Hem gören çarpılsın hem de habire başıma kuş pislesin’’ olmuyor, kader müsaade etmiyor.
Sonra, kumarda kaybeden aşkta kazanıyor mesela. Bir yandan da paralar gelse halbuki. Yok. İki iyilik birarada barınmıyor.
En son petrol olan ülkede demokrasinin olmadığı çıktı ortaya.
Buyurun buradan yakın.
Tamam birinden biri olmasın; ya köküne kadar demokrasinin nimetlerinden faydalanırız ya da gözümüze sürmeyi çeker, bir limuzinden iner ötekine bineriz.
Fakat ortada öyle bir durum var ki...
İkisinden de azar azar.
Hal böyle olunca ne limuzine binebiliyoruz ne de... Bakın devamını getiremiyorum. Sırf Batman'da mı nerede iki varil petrol çıktığı için yapamıyorum bunu.
Hayır, varillerde boğulsak anlayacağım. Ama dediğim gibi iki varil için.
Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmiyor.
Kapatın şu kıytırık kuyuyu!
Öteki kendini kurtarsın bari. Bakın
‘‘Uyum Yasası’’ çıkarmaktan bir hal olduk, yine de uyamıyoruz bir türlü.
MIŞ-MUŞ
Dedikodu ömür uzatıyormuş.Biz Türkler kazık bile kakarız.
Erdoğan ‘‘Benden çorba yerine bonfile beklemeyin’’ demiş.
Ama çorba yerine su-ekmek bekleyebilirsiniz.
Otomobiller artık yolda birbirleriyle konuşabileceklermiş.
‘‘Abi, son hızla geliyorum sol yanını alıp götüreceğim.’’