Önceleri kızıyordum. Dünyasının otrişlerle, dantellerle örülü olmasını anlayamıyordum.
"Fakir kız"ı kürkle, ipek elbiseyle oynamaya kalktığı anlatılırdı. Belki bu da şehir efsanesi gibi bir şeydi, bilmiyorum ama...
"Aptal sarışın"ı temsil ediyordu adeta.
Ama sonra hep beraber gördük hiç de aptal olmadığını. Hiçbir iş yapmadan (aradaki tek şarkılık CD’ler işten sayılır mı bilmiyorum) bu kadar süre gündemde kalmayı başarabilmek, üstüne üstlük para da kazanabilmek, hoşumuza gitmeyen türden bile olsa bir zeká gerektirir, kabul edelim.
Üstelik bu topraklarda pek de yabancısı olmadığımız şekilde "gerekli adamlarla gerekli yakınlıkları kurmak" suretiyle yapmadı bunu.
Tamam, gündeme gelmek pek zor bir iş değil bu memlekette. Hele son zamanlarda. Fakat üç ay, beş ay, bir sene, bilemediniz iki sene sürsün. Banu Alkan’ınki on seneyi aştı.
***
Son günlerde ise gözümde bambaşka bir yerde Banu Alkan.
Bu defa bir Anadolu kadını adeta.
Hani, yaşadıklarıyla yüreğimizi burkan, insanda koruma kollama isteği uyandıran kadınlardan...
Hele en son televizyonda ağlarken gördükten sonra...
Dayak yemiş.
Hálá her şeye rağmen, anlamadığım bir biçimde sevmeye devam ettiği adamdan ve onun karısıyla kaynanasından.
Bakmayın siz onun durmadan "Paris Paris" dediğine...
Ara sıra "Banu Alkan’a kimse böyle davranamaz!" diye çıkışlar yapmasına...
O da korunmaya muhtaç.
Ama üzerinde kırmızı saten elbise olduğundan fark edemiyoruz bunu.
Kızıyoruz üstelik.
"Kulağıma kulağıma vurdu Murat" diye ağlayarak anlatırken yaşadıklarını, eminim gülen çok olmuştur.
Ya da ne bileyim inanmayan, aldırmayan... Hatta "Beter ol" diyen. Çünkü Barbi Bebek kılığındaydı o esnada. Her zamanki gibi.
İnsanlarda acıma, üzülme, isyan duygularının harekete geçmesi, duruma el koyma isteği uyanması için, karşıdakinin görünüş olarak da acz içerisinde olması gerekiyor. Yaşadıkları yetmiyor.
"Ama o kaderini kendi çizenlerden" diyebilir, dediklerime itiraz edebilirsiniz.
İyi ya... Daha da hüzünlü. Kalem elinde ama çizdiği bu.
***
Aslında Banu Alkan "kadın" bile değil bana göre.
Çocuk o.
Hani altında "Tek istediği bir bisikletinin olması" yazan çocuk fotoğrafları görürüz bazen gazetelerde...
Banu Alkan’ın da tek istediği parlak elbiselerinin olması.
Bisikleti anlıyoruz da kırmızı saten elbiseyi neden anlamıyoruz?
MIŞ-MUŞ
İran Dışişleri Bakanı "AB Türkiye’ye kurban olsun" demiş.
İş şimdi kurban olmayı AB’lilere tercüme etmeye kaldı!
*
Üzerindeki yazıyı kendisi temizleyen káğıt yapılmış.
Bundan ötesi "bir köşe yazıcısı"nın hayali... Konu başlığı káğıda doğru fısıldanıyor, káğıt gerisini getiriyor!
*
Hızlı feribotlarda, geliş ve gidişe göre, kıbleyi okla gösteren tabelalar varmış.
Lodosta ise başınızın çaresine bakacaksınız! Her şeyi yetkililerden beklemeyin!